Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Maria Angela Holguin’in, adadaki duruma ilişkin raporunun ardından Kıbrıslı Türkler artık insan hakları temelli yaşam koşullarına kavuşmayı talep ediyor.
BM Ocak ayında “Kıbrıs’ta taraflar arasında yeniden resmi müzakere yürütülmesi için ortak zemin yoklaması” için bir süreç başlattı. Bu çerçevede, iki aydır Kıbrıs sorununa çözüm için görüşmeler yürüten BM yetkilisinin çabalarının, bir ilerleme sağlayıp sağlamayacağı merak konusu.
Holguin, GüneyKıbrıs Rum yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile, her iki taraftaki siyasi ve dini aktörler, sivil toplum örgütleriyle görüşmeleri ve garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ile İngiltere’yle temaslarını tamamladı.
Mart ortasındaki açıklamasında görevini “sürdürülebilir bir çözüm için iki tarafı buluşturacak ortak zemin arayışı” olarak özetleyen Holguin, “Bazı zamanlar, bütün yolların denendiği ve değişimin mümkün olmadığı görülür” diyerek, tüm Kıbrıslılar yararına olacak çözümler olabileceği ve adada değişim gerektiği mesajını verdi.
VOA Türkçe, BM’nin yürüttüğü ortak zemin arayışı kapsamında, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nin ev sahipliğinde bir grup diplomasi muhabiriyle Kuzey’deki siyasi aktörlerle görüştü.
Tıpkı başkent Lefkoşa’nın tel örgüler ile bölünmüş sokaklarındaki çıkmazlar gibi, hem Türkler hem de Rumlar için kalıcı barış yolu pek açık gözükmüyor. Ancak Lefkoşa içinde iki kesim arasında giriş– çıkış yapılmasını sağlayacak kapılar gibi bazı çözümler tartışılıyor.
“Nihai çözüm müzakeresi değil somut haklar odaklı müzakere”
BM Temsilcisi Holguin’in “umutlu” olduğunu açıklamasına rağmen adada nihai çözüm odaklı yeniden müzakere masası kurulması ihtimali öngörülmüyor. Bunun yerine Türk tarafı, artık Rum tarafına uluslararası baskı uygulanarak, KKTC lehine adımlar atılmasını istiyor.
Ne Rum tarafı lideri Hristodulidis’in Kuzey’deki Türk varlığına yönelik “azınlık” ve “işgal altındaki topraklar” yaklaşımında, ne de Türk tarafı lideri Tatar’ın “iki devletli çözüm” ifadesiyle KKTC’nin tanınması gerektiği görüşünde değişiklik gündemde.
Hristodulidis’in ilan ettiği Kıbrıslı Türkler’e yönelik 14 maddelik paket ise, “Kuzey’de 1974 sonrası ve ardından 40 yıllık KKTC’nin varlığını yok saymaya devam etme, olayı yetersiz düzeyde insan hakları tanıma adımı” olarak yorumlanıyor.
Kıbrıslı Türkler Annan Planı’yla ilgili hâlâ hayal kırıklığı yaşıyor. Nisan 2004’te dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın birleşme planı referandumuna Türk tarafında “evet”, Rumtarafında ise “hayır” denilmişti. Referandumdan sadece altı gün sonra güneydeki Rum tarafı, adadaki hakim devlet olduğu iddiasıyla Avrupa Birliği’ne (AB) üye yapılmıştı.
KKTC’deki siyaset olası müzakereleri nasıl yorumluyor?
Kuzeyde Annan Planı’na “evet” diyenler ile “hayır” diyenler arasında görüş farklılıkları kısmen törpülenmiş görünüyor.
Rum tarafıyla müzakere masasına oturulacaksa, örneğin Ercan Havalimanı’nın uluslararası trafiğe açılması gibi, Türk tarafı lehine olumlu adımlar atılması talebi gibi ortak görüşler var.
KKTC’deki iktidar ve muhalefet cephesinden siyasi aktörler, en son İsviçre’deki süreçte olduğu gibi yeniden “ucu açık müzakere olmaması” gerektiği konusunda fikir birliğinde.
Kıbrıslı siyasetçiler, “Güney’in adım atmaya zorlanması” gerektiği görüşünü paylaşıyor.
Ancak “KKTC tanınmalı ve iki ayrı devlet mi olmalı yoksa federasyon yapısı altında Kuzey ile Güney’in çatısı ortak mı olmalı?” tartışması sürüyor.
Bir kısım Kıbrıslı Türk siyasetçi, “iki devlet” olarak yani KKTC’nin tanınmasıyla müzakere masasında ısrarlı iken, bir kısmı ise “devlet değil Türk toplumu siyasi eşitliği” ile müzakere yürütebileceğini belirtiyor.
Fikri Toros: “Kıbrıs sorununu konuşma zamanı, ama hangi şartlarda”
Kıbrıs siyasetinde çözüm konusunda çaba harcayan siyasetçilerden Cumhuriyetçi Türk Parti’li Fikri Toros’a göre artık adadaki durumu konuşma zamanı.
Fikri Toros, “Türkiye 7 Aralık 2023’te Yunanistan ile Atina Bildirgesi kapsamında yeni bir sayfa açtı. Doğu Akdeniz’de komşu
ülkeler Lübnan, Suriye, Mısır, İsrail ile ilişkiler yeniden ele alındı. Bu çerçevede güvenlik ve enerji odaklı bu stratejilerin bu bölgeyi yeniden şekillendireceği öngörülüyor. Türkiye Batı’nın bir güçlü stratejik ortağı olarak yeniden şekillenen bölgede yerini almakta kararlı. Atina Bildirgesi de öyle, Sisi ile ilişkiler de öyle, AB ile rapor üzerindeki tavırlar da öyle, transatlantik ilişkiler de öyle. ABD’yle transatlantik ilişkilerde F-16 meselesi için Senato onayı verilmesi de. Tüm bunların ilerleyebilmesi için Kıbrıs sorunundaki çıkmazı aşmak gerekiyor” dedi.
Peki Lefkoşa’nın bölünmüş çıkmaz sokakları gibi, Kıbrıs sorununda defalarca yaşanan müzakerelerin tıkanması sorunu ne olacak?
BM gözetiminde yeniden müzakerede öncelikle şartlara karar verilmesi gerektiğini kaydeden Toros, işin başında siyasi eşitlik temelinde müzakere yürütüleceği ve bunun takvime bağlanması ve o takvim bittiğinde anlaşma zorunluluğu olması gerektiğini anlattı.
“Kıbrıs konusu BM dosyasıdır, nokta. AB bir tanıktır” diyen Toros, müzakere için mutlaka BM tarafından “güven yaratıcı önlemler” uygulanması görüşünde.
Türkiye’yi ve Türk tarafını teşvik etmek için deniz yetki alanlarıyla ilgili sınırlandırma anlaşması yapılabileceğini kaydeden Toros, “Ercan Havaalanı’ndaki yaptırım kaldırılırsa ve uluslararası uçuşlar açılırsa bunun sonucu devasa olur. Ondan sonra çözümsüzlüğe bir şans bırakılmamış olur. Statüko yıkılmış olur. Çıkmazı en çok besleyen mevcut statüko” diye ekledi.
Ersin Tatar: “Milli siyasetten geri adım olmayacaktır”
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve temsil ettiği siyasi çizgi (Ulusal Birlik Partisi) ise, “iki devletli çözümü” savunurken, Rum tarafıyla işbirliği gerektiği görüşünde.
Tatar’a göre, Rum tarafı son olarak İsviçre’de olduğu gibi “adada sıfır asker, sıfır garantör” konusunda ısrarcı.
Rauf Denktaş’ın kurucu cumhurbaşkanı olduğu KKTC’nin mutlaka “egemen devlet” olarak yaşatılması gerektiğini kaydeden Tatar, “Doğu Akdeniz’de bağımsız bir Türk devleti olarak şu anda geldiğimiz aşamada kendi kurum ve kuruluşları, demokrasisi ve kültürü ile KKTC gelişmeye devam ediyor. Egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm şeklindeki milli siyasetten geri adım yoktur. Türkiye’nin de Kıbrıs meselesine bakışında değişiklik olmayacaktır” dedi.
Sucuoğlu: “Neden biz geri adım atalım? Biraz da Rumlar geri adım atsın”
UBP milletvekili ve eski başbakan Faiz Sucuoğlu da, “Neden biz geri adım atalım? Biraz da Rumlar geri adım atsın. BM ile herhangi bir taşın oynadığı yok. Biz BM’ye güvenmiyoruz” görüşünde.
“Biz Kıbrıslı Türkler bir olamadık. Rumlar ise iktidarı veya muhalefetiyle noktasına, virgülüne kadar aynısını konuşur” diyen Sucuoğlu, Türkiye’nin geçmişte Annan Planı sürecinde olduğu gibi herhangi bir geri adım atması durumunda bunun Türkiye’ye Doğu Akdeniz’deki hakları başta olmak üzere, her türlü bölgesel gelişmede en az 100 yılını kaybettireceğini söyledi.
Sucuoğlu, Annan Planı’nın yüzde 90 Rumlar lehineyken Güney’de kabul edilmediği gerçeğini artık BM, AB ve uluslararası kamuoyu kabul ederek, Kıbrıslı Türklere haklarını vermesi gerektiğini kaydetti.
Erhürman: “Müzakere olacaksa yeniden mevcut duruma dönülmemeli”
Ana muhalefet partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Lideri Tufan Erhürman ise, aynı zamanda Ersin Tatar sonrasındaki olası Cumhurbaşkanı adaylarından birisi.
Erhürman, Annan Planı için “evet” kampanyası yürüten partisindeki yaklaşımı “Federasyon ideolojik saplantımız şeklinde bakmıyoruz meseleye. Ama çözüm için gerçekçi model siyasi eşit iki toplumlu federasyon” şeklinde özetledi.
Holguin’le görüşmelerinde 2004’teki Annan Planı ve sonra İsviçre’deki müzakerelerdeki sonuçsuzluğu anımsattıklarını anlatan Erhürman, “Biz çözüm istiyoruz. Çözüm istediğimiz için de bugüne kadar hiç olmadığı şekilde CTP olarak ön şart koyuyoruz. Ön şartlarımız metodolojiye dair. Dört tane şart koyuyoruz ortaya. Birincisi, siyasi eşitlik dediğimiz şeyi pazarlık konusu yapamazsınız, ki hep yapıldı maalesef. Rum tarafı bunu yapmaya devam ediyor. Yeni müzakere süreci başlayacaksa, zaman sınırlaması olacak ve sonuç odaklı olacak. Annan’ın ‘Kıbrıslı Türkler’e izolasyonlar için hiçbir meşru gerekçe kalmamıştır’ raporu dikkate alınmalı. Yani Rumlar yine ‘hayır’ derse müzakere sonucunda bugünkü şartlara, hale geri dönülmeyecek” dedi.
Ersin Tatar’ın halka “KKTC tanınacak” vaadini sunduğunu ancak bunu gerçekçi bulmadığını ve CTP’nin ise gerçekçi adımlar arayışında olduğunu söyleyen Erhürman, Doğu Akdeniz’deki kaynaklar da dikkate alındığında Kıbrıs’taki mevcut durumu artık sonlandıracak uluslararası gelişmeler olabileceğini söyledi.
Özersay: “Nihai çözüm olacak mı bilmiyoruz, işbirliği ihtiyacını kaçırmayalım”
Halkın Partisi lideri ve eski müzakereci Kudret Özersay da, adada 50 yılı aşkın süredir nihai çözüm arandığını ve bulunamadığını dolayısıyla artık buna odaklanmak yerine Kuzey ile Güney arasında temel ihtiyaçlar odaklı işbirlikleri kurulması gerektiğini söyledi.
Özersay, “Kıbrıs sorunu, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki bir uyuşmazlık değildir. Kıbrıs sorunu uluslararası politikayı etkileyen
bir uyuşmazlıktır. Aktörleri de ikiden fazladır. Yani İngiltere de Yunanistan da Türkiye de ABD de vardır. Dolayısıyla Doğu Akdeniz bölgesinde aktörlerin de içine dahil olacağı türden birtakım iş birliklerine ihtiyaç vardır. Ticaret limanların açılması, elektrik enerjisi ve benzeri konulara da dahil olmak üzere bir yerden başlamalıyız. Süreçte bu ortaklığı eğer mümkünse kurmak için gayret göstermeliyiz” dedi.
Eski Dışişleri Bakanı Özersay, BM Özel Temsilcisi Holguin’e görevi sadece ortak zemin arayışı ise bu görevine hemen son verebileceğini ancak hem Rum hem Türk tarafını çaba harcamaya teşvik etmesi gerektiğini söylediklerini açıkladı.
Özersay, “Nihai noktada bu iki sevgili buluşacak mı? Filmin sonu ne olacak? Bilmem kavuşacaklar mı? Ölecek mi? Yahu bilemiyoruz, bunda anlaşamıyoruz. O zaman bir yerden başlayalım, yani şimdiki zamanı kaçırmayalım” ifadesini kullandı.
Feyzioğlu: “Rum tarafında iki toplumun varlığını dikkate almayan bir yaklaşım var”
Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu ise, Rum lideri Hristrodulidis’in 14 maddelik açılımıyla Türk toplumu kimliğini kabul etme tutumu sergilemediğine işaret etti.
Feyzioğlu, Rum tarafında Kıbrıs’taki iki toplumun varlığını dikkate almayan bir yaklaşım gösterildiğini dile getirdi.
BM’nin artık BMGK kararlarıyla KKTC’ye yönelik yaptırımları sonlandıracak şekilde hareket etmesi gerektiğini dile getiren Feyzioğlu, Ercan Havalimanı’ndan örneğin Londra’ya direkt uçuşlara izin verilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.