ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Evrensel hukuk kuralıdır. ‘Masumiyet karinesi’ olarak da bilinir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddesine göre, “Bir suç itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
Fakat Erdoğan rejimi Türkiye’sinde tersi bir durum var: “Rejimin suçladığı herkes suçludur ve suçsuzluğunuzu ispatlamanız masum olduğunuzu göstermez!”
Hakimlerin savcıların bizzat Saray kontrolünde olduğu rejim mahkemelerinde bile beraat etseniz gasp edilen haklarınız verilmiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM) ve Birleşmiş Milletler (BM)den karar getirsen de durum değişmiyor. Yakın zamanda gündem olan ve görevine iade edilen hakim-savcılar örneğini hatırlayın.
15 Temmuz akşamı daha neyin ne olduğu belli değilken açığa alınıp ihraç edilen ki sadece bu durum bile darbe iddiasının rejim kurgusu olduğunu ispata yeter, yaklaşık beş bin hakim ve savcıdan 387’sinin ‘meslekten ihraç işlemininin’ Danıştay tarafından iptal edilmesiyle kıyamet koptu!.
Devlet Bahçeli, Danıştay’ı topa tuttu. Havuz medyası ve çakma muhalifler, “Fütü geri mi dönüyor!” yaygarası çıkardı. Oysa ki söz konusu 400’e yakın yargı mensubu hakkındaki ‘ihraç kararı’ (göreve iade) 8 yıl içinde peyderpey iptal edilmişti. Ekranlara çıkıp ya da köşesinde ahkam kesenler bu basit detaya bile bakmamıştı.
Tabi ki dosyaların içine hiç bakmadılar. Eğer baksalar bırakın bu 387 hakim -savcıyı beş bine yakın hakim ve savcının keyfi olarak ihraç edildiğini görürlerdi. Ancak burada çok temel, çok basit bir soru var.
Konu ne zaman bu insanların uğradığı mağduriyetlere gelse hep birlikte, “Yargıda aklanın gelin!” Türküsünü söylüyorlar. Peki yıllardır mağdur edilen, sosyal ölüme terk edilen binlerce KHK’lı ne yaptı?
Yargıya gitti…
Uzun ve meşakkatli bir sürecin sonunda beraat ettiler. Şimdi ‘fütü fütü’ diye yaygara yapanlara soralım: “Aklanın gelin diyordunuz, işte buyrun kapı gibi beraat kararları. Mahkeme mi beğenmiyorsunuz yoksa karar mı seçiyorsunuz?”
Aslında cevabı biliyoruz. Tıpkı 15 Temmuz gibi bu yargılamalarında tiyatrodan ibaret olduğunu bildiğimiz gibi. Tabi süreç burada da bitmedi. KHK’lı öğretmen Yüksel Yalçınkaya uzun ve zorlu bir süreçle dosyasını AİHM’e taşıdı. Sabırla mücadele etti ve AİHM tarihinin en önemli kararlarından birini çıkarttı.
Türkiye’yi de bağlayan, Avrupa’nın ve dünyanın en saygın yüksek mahkemesi mealen dedi ki; “Ey Erdoğan rejimi, kafana göre terör örgütü uyduramazsın. Kanunsuz suç olmaz. Yüzbinlerce insanı tutuklattınız ama ortada suç yok!”
Fakat gelin görün ki rejimin kendi mahkemelerini bile takmayanlar, AİHM kararlarını da görmezden geldiler. Bir kısmı “Sadece Yalçınkaya’yı bağlar!” derken, bir kısım iktidar yalakası da, “Parasıyla değil mi, veririz tazminatını kararı uygulamayız!” demeye getirdi…
Oysa ortada çok net, tartışmaya kapalı bir durum var. AİHM noktayı koydu. Sevseniz de sevmeseniz de anayasal olarak bu kararı uygulamak zorundasınız. Bizim ‘istemezük’ korosu AİHM kararını da beğenmedi. Hayır, gidecek daha üst bir makam olsa KHK’lılar oraya da gider, oradan da beraat kararı getirir ama yok!
Yani gidecek başka hukuki bir yol kalmadı.
Gelelim olayın bir de idari kararlar kısmına. Mesela şurada detayıyla anlattım. Erdoğan rejimi KHK ile ihraç edip yokluğa mahkum ettiği insanları yurt dışında da taciz ediyor. Uzun yıllar memurluk yapan, KHK ile ihraç edildikten sonra ABD’ye yerleşen bir isme terör suçlaması yaptılar. Türkiye Adalet Bakanlığı resmi yazıyla ABD’ye başvurup bu kişinin ifadesinin alınmasını istedi. Terör suçlamasına konu olan olay ise Bank Asya’ya para yatırma ve sendika üyeliği suçlaması.
Dosyayı alan ABD’li makamlar önce “Nasıl yani?” deyip Türkiye’den açıklama istedi. “Terör suçlaması için banka dekontu ya da dernek aidatı yollayamazsınız!” dediler. Türkiye tarafından kanunların suç saydığı bir eylemle ilgili belge-bilgi gönderilmeyince ABD Adalet Bakanlığı resmi yazıyla Türkiye’ye “Böyle suçlamalarla kimseye terör soruşturması açamazsınız. Dosyayı işleme bile koymuyoruz!” dedi.
Aslında utanılacak bir durum.
ABD’ye gönderdikleri adli yardım talebinde dayanak yaptıkları şey yasal olarak faaliyet gösteren bir bankaya para yatırmak ve yine yasal bir sendikaya üye olmak ! Hep söylerim; Türkiye’nin yurt dışında itibarını beş paralık etme konusunda kimse AKP’lilerin eline su bile dökemez!
İktidar ve yandaşları tıpkı AİHM kararı gibi ABD Adalet Bakanlığı kararına da sessiz kaldılar. Böyle bir yazıya muhatap olmamışlar gibi davrandılar. Gelgelelim güneşe gözünü kapamakla gece olmuyor!
Bu kez Birleşmiş Milletler’den balyoz gibi bir karar geldi. Hem de ilk kez muvazzaf bir askerle ve darbe suçlamasıyla ilgili. Karar birçok yönüyle ilkleri barındırıyor. İktidar medyasının yoğun sansürü nedeniyle Türkiye’de bir çok kişi olaydan haberdar olamadı.
O yüzden kararı özetlemekte fayda var; BM İnsan Hakları Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği iddiasıyla müebbet hapis cezasına çarptırılan üsteğmen pilot Cihangir Çenteli’nin özgürlük ve adil yargılanma hakkının keyfi olarak ihlal edildiğine karar verdi.
İlgili kararda üsteğmen Çenteli’nin derhal serbest bırakılması ve uğradığı maduriyetin giderilmesi hükme bağlandı. Kararda başka çok önemli detaylar da var. Türkiye’de devam eden soykırım süreci uluslararası yetkin bir kurul tarafından daha teyit edildi.
Hukukçular kararın hukuki yönüne dair önemli analizler yaptılar. Ben başka bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Rejim ve ortaklarının görmezden geldiği kararın bir benzeri geçmişte Balyoz davasında çıkmıştı. O dönemin sanıkları BM’ye başvuru yaptılar ve adil yargılanmadıklarını iddia ettiler.
İlgili komisyon adil yargılama ihlali kararı vermişti.
O gün bu kararı manşetlere taşıyanlar, BM kararını alıp Anayasa Mahkemesi’ne koşanlar bugün sus pus. Balyoz sanıklarının avukatları BM’nin ihlal kararını gerekçe yapıp AYM’ye başvurdular. O dönem Metin Feyzioğlu’nun başında olduğu Barolar Birliği bir rapor hazırlayarak, BM’nin raporunun öneminden bahsediyordu.
Feyzioğlu daha sonra Saray’ın kuyruğuna takıldı, günümüz Barolar Birliği de sessiz. AYM ise Balyoz sanıklarının tahliyesine yol açan kararında BM ile aynı gerekçelere vurgu yaptı. Ancak ne Balyoz davasının avukatlarından ne de o gün BM kararını manşetlere taşıyan sözde muhalif medya dan ‘çıt’ çıkmıyor.
Örnekleri uzatmak, detaylandırmak mümkün. Fakat uzatmadan sadede geleyim; Erdoğan rejimi ve sözde muhalif gözüküp Saray’a payanda olanlara sormak lazım; yerel mahkeme, yüksek mahkemeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler… ‘Terörist’likle suçladığınız insanlar bütün bu aşamalardan beraat alıp geldiler. Ancak siz hala “İstemezük!” diyorsunuz. Sahi sizin keyfinizin yetmesi için ne lazım? Kimden karar getirirlerse tatmin olacak, hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin hukuksuzca görevlerinden ihraç edilen bu insanların masumiyetlerini kabul edeceksiniz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***