Velev‘den Sevde Kılıç’ın haberi şöyle;
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle tüm dünyada kadınların mücadelesi gündem olurken; 2016’daki ‘darbe’ girişiminden sonra hayatları alt üst olan avukat kadınlar geçen yıllarda neler yaşadıklarını anlattı.
Birçok meslek grubunda olduğu gibi, avukat kadınlar da erilleşen bir anlayışın hâkim olduğu Türkiye’de mesleklerini icra etmenin güç bir hâl aldığını savunuyor. Sivil toplum kuruluşları, 2016’da ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) dönemiyle birlikte avukatların maruz kaldığı şiddet, ruhsat gaspı, kitlesel tutuklama gibi olayların giderek arttığını kaydetti. Pek çok avukat, 15 Temmuz sonrasında yaşanan gelişmelerle varlığını daha çok hissettirmeye başlayan baskı ortamı gerekçesiyle hayatına başka ülkelerde devam etmeye karar verdi. Bu avukatlardan kendi deneyimlerini paylaşarak kadınların mücadelesine destek olmak istediklerini belirten Elif Büyüköztürk, Arzu Sayar, Şeydanur Y., Sümeyye K., Hatice Kübra Gök, Özge Elif Hendekçi kendilerini bu kararı almaya iten süreci ve hegemonik erkekliğin hâkim olduğu bir ortamın bu duruma olan etkisini anlattılar.
“Çocukların dünyasını cezaevi yapanlara inat”
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sürecinde açığa alınan ve sonrasında tutuklanan polislerin dosyalarına bakmaya başladığını belirten Av. Özge Elif Hendekçi, daha sonradan o dönemde yaşadıklarının, meslektaşlarının birçoğunun tutuklandığı ya da ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı, 15 Temmuz’un bir fragmanı olduğunu anladıklarını ifade etti. 16 Ağustos 2017’de 8 aylık hamile iken gözaltına alınan Hendekçi, gözaltına alınma sebebinin kendisine söylenmediğini ve gözaltı sürecinde aç bırakılmak da dahil olmak üzere birçok tehdit ve baskıya maruz kaldığını belirtti. Erken doğum riski taşıması propaganda malzemesi yapılmasın diye serbest bırakıldığını ifade eden avukat, duruşmalarda hakimler tarafından, gözaltına alındığı müvekkillerinin önünde söylenerek, rencide edilmesine rağmen mesleğine devam ettiğini söyledi.
Bebeği 86 günlükken tekrar gözaltına alınan Hendekçi, kızıyla birlikte kaldığı, 5 yılı aşan cezaevi sürecinde pek çok acıya şahit olduğunu ve hastalara, yaşlılara, kadınlara, çocuklara yapılan zulmün büyüdüğünü belirtti. Hastaneye gittiklerinde “Benim anneme kelepçe takamazsınız!” diyerek kendisine kelepçe takılmasına engel olan 5 yaşındaki kızının cezaevinden çıkacakları gün “Ben buradaki teyzeleri bırakamam.” diyerek ağladığını ifade eden Hendekçi, “Çocukların dünyasını cezaevi yapanlara inat çok daha güzel dünyalar inşa etmeliyiz.” sözleriyle insanları mücadeleye çağırdı.
Erkek toplumun tacizi
2016 yılında hukuk fakültesinden mezun olan, ismini vermek istemeyen bir kadın avukat, polis olan babası gözaltına alındıktan sonra “babanız adliyede ve tutuklandı” sözlerine şükredecek kadar babasının akıbetinden endişe duyduklarını belirtti. Avukat, siyasetçiler “Bunların karısı, kızı size helaldir“ açıklamaları yaparken “vatan hainleri” sloganları atan mahalleliler tarafından sürekli evleri gözetlenilerek taciz edildiklerini ifade etti. Genç avukat tacizin boyutunu, evden çıkmaya çekindiği için avukatlık stajını ancak 6 ay sonra başlatabilmesiyle açıkladı.
İki günlük bebek gözaltına alındı
Türkiye’de kadınların ve çocukların güvende olmadığını vurgulayan Av. Hatice Kübra Gök, bu sözünü hakkında yakalama kararı olan hamile müvekkilinin deneyimiyle örneklendirdi. Türkiye’de hakkında yakalama kararı olan kadınların doğumdan sonra hastaneye yatış işlemi gerçekleşince polisin sistemine bilgi düşmesi üzerine hastaneye ekip gönderildiğini söyleyen Gök, hastaneye gittiğinde henüz bir gün önce doğum yapmış bir kadın ve kapısında polisle karşılaştığını belirtti. Avukat Gök, taburcu olunca iki günlük bebeğiyle gözaltına alınan müvekkilinin artık bebeği taşıyacak gücü kalmadığı için, kucağında iki günlük bebekle sulh ceza savunması yapmak zorunda kaldığını ve gün sonunda hem anne hem de bebek ateşlendiği için tekrar hastaneye döndüklerini ifade etti.
Teoride anlatılan adaletin pratikte karşılığı yok
Mesleğinin ilk yıllarında sanık avukat, mağdur vekili, sanık, sanığın eşi, sanığın kızı gibi pek çok sıfatı taşımak durumunda kaldığını ve on günlük evliyken eşinin tutuklandığını belirten Av. Sümeyye K., fakültedeyken gelecekte yanlış bir şey yapma endişesiyle dikkatlice çalıştığı kanunların tecrübeli hakim ve savcılar tarafından çiğnenmesinin kendisine en çok acı veren şey olduğunu söyledi. Ülkesini terk etmek durumunda kalacak kadar ne yapmış olabileceğini düşünmekten kendisini alamadığını söyleyen avukat, uğruna ömrünü verebilecek olduğu adalet karşısında bu kadar çaresiz kalmayı hak etmediğini ifade etti.
Türkiye’de kadın olmanın başlı başına bir zorluk olduğuna da değinen Av. Sümeyye, emniyette ifadesi alınan kadın müvekkilinin çocuğunu emzirmek için izin istemesine rağmen, ifadeyi alan memur izin vermediği için, 4 erkek polis memurunun yanında çocuğunu emzirmek durumunda kaldığını da ekledi.
İdealist genç bir hukukçuyken pratikte karşılaştığı adaletsizliklerle hayal kırıklığına uğrayan Av. Elif Büyüköztürk ise, yeni bir hayat kurabilmek için çıktığı yolda bebeğiyle birlikte aç, susuz, uykusuz günler geçirdiğini ifade etti. Bir başkasının atık suyuyla bebeğine mama yapmak durumunda kaldığını belirten avukat, aklından geçemeyecek şeylerin başına geldiğini söyledi.
Akrabalarının ihbarı nedeniyle asker emeklisi babasının ve 17 yaşındaki kardeşinin sorgulandığını belirten Av. Şeydanur Y., evlerinin kimse yokken kapısı kırılarak arandığını söyledi. 2015 ve 2016 yıllarında girdiği hakimlik mülakatlarında askeri öğrenci olan kardeşinin okulu da dahil olmak üzere birçok imalı soruyla karşılaştığını ifade eden Şeydanur’un avukat olarak yaptığı son iş babasının ölüm haberini ilgili makamlara ileterek üzerindeki soruşturmaları düşürmek oldu.
“Savunma yapamamaktan korktum”
Ceza hukukunu fakültedeyken bırakmaya karar verdiğini ancak yeni nişanlanan abisinin gözaltına alınmasıyla dönmek zorunda kaldığını ifade eden Av. Arzu Sayar, bir yıl sonrasında 3 çocuğu olmasına rağmen tutuklanan abisiyle benzer kaderi yaşayacağını düşünerek ülkeden ayrılmaya karar verdi. Sayar, çıkış sebebini “Hâkim cübbesinin her bir parçasının her bir renginin çoktan anlamını yitirmesinden, duruşmaların usulen yapılmasından, hukukun işlediğine dair sahte görüntüden, anlayışına çok güvendiğim milletimin cezaevindeki kadın ve bebeklerden dahi habersiz olmasından… bu saf kötülüğe karşı savunma yapamamaktan, kendimi de savunamamaktan korktum.” sözleriyle açıkladı.
Avukatlara ruhsat gaspı, gözaltı, tutuklama…
Avukatlar deneyimlerini bu sözlerle açıklarken barolar, hak örgütleri ve sivil toplum kuruluşları ise 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen ‘darbe’ girişimi sonrasında gittikçe totaliterleşen Türkiye’nin savunma üzerinde kurduğu baskıya dikkat çekiyor. Diyarbakır Barosu Avukat Hakları Merkezi tarafından Tehlike Altındaki Avukatlar Günü sebebiyle 24 Ocak 2024’te yayımlanan rapora göre avukatlar kolluk kuvvetleri, adliye çalışanları ve vatandaşın şiddetine maruz kalıyor. Yaptığı basın açıklaması sırasında öldürülen Tahir Elçi’nin dosyasındaki hukuksuzluklara dikkat çekilen raporda, pek çok avukatın ruhsatına el konulduğuna da değiniliyor. 2016 yılından 2020 yılına kadar 1467 avukatın dosyasının TBB’ye geri gönderildiği belirtilen raporda, 2016 yılından itibaren geri gönderilen dosya sayısı 2024 yılına kadar aritmetik olarak arttığının altı çiziliyor.
Siyasi, etnik veya dinî sebeplerle haksızlığa uğrayanların mücadelelerine ve mültecilerin entegrasyonuna yardımcı olmak amacıyla kurulan Weltanwälte’nin 2022 yılında yayımladığı raporda olayları dışardan gören ve denetleyen avukatların, OHAL dönemiyle birlikte sistemin dışına itildiği ve etkisizleştirildiği belirtiliyor. Avukatların, KHK’lar ile müvekkilleriyle görüşmelerinin kısıtlanması, müvekkil dosyalarına ve görüşme notlarına el konulması, soruşturma ve kovuşturmalardan yasaklanma gibi birçok uygulamayla engellendiğinin altının çizildiği rapora göre; Türkiye’de 2016 yılından bu yana, 1638 avukat hakkında soruşturma başlatıldı, 903 avukat hakkında gözaltı işlemi uygulandı, 665 avukat ise tutuklandı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***