AHMET KURUCAN | YORUM
Ayhan Tekines Hoca’nın videoları ile Abdülaziz Bayındır’a verdiği cevapları izledim. “Abdülaziz Bayındır’ın Peygamberlik Oyunu” ve “İslam’ı Peygambersiz Bırakan Kur’ancılar” adli videolarından bahsediyorum. Herkese tavsiye ederim. Talebeliğimiz dönemlerinde “Kur’an İslam’ı” ideolojisini savunan insanlardan çok daha farklı bir yerde gördüm Bayındır’ı. Prof. Dr. Ayhan Tekineş de bunu çok net bir şekilde tespit etmiş. İlmi sorumluluğun ve dini duyarlılığının vermiş olduğu heyecanla çok kapsamlı cevaplar vermiş.
Ne kadar ilginçtir, tam da bu videoları izlediğim günlerde Hocaefendi’nin 1997 yılında Amerika’da kalırken yapmış olduğu bir sohbetteki notlarına denk geldim. Can dostumla beraber talebe arkadaşları temsilen ziyarete gitmiştik kendisini ve bir ay kaldık yanında. Notlar aldım yaptığı sohbetlerden. Bu da o notlardan. Üçüncü şahıslardan bana ulaşan notlar değil vurgusunu yapmak için bu detayı verdim.
Yalnız hemen başta uyarayım, Ayhan Hoca’nın videolarında ele aldığı gibi ilmi düzlemde müzakere edilen, ayet tefsiri, hadis şerhi, fıkhi içtihad, kelami görüş vb açılardan değil daha genel manada Müslümanların İslam dinine sahip çıkması noktasında bir değerlendirmede bulunuyor Hocaefendi. Daha çok aksiyoner manada dine sahip çıkma, onun tebliğ ve temsilini yapma diyebilirim ben buna.
Şimdi o notu aktarayım bakalım siz düşüneceksiniz. Şöyle diyor Hocaefendi. Dikkatiniz çekerim, yıl 1997!
- “Genelde İslam dünyası Kur’an’ı Kerim ve sünnete karşı vefasızdır. Akıl, mantık, fikirle beslenmiş ciddi bir gerilim yoktur İslam dünyasında. Kur’an’ın iniş gayesine, Efendimiz’in (sas) cehdine, gayretine baktığımızda, bizim İslam telakkimiz çok aşağılarda yer alıyor. Evet, böyle düşünüyorum sonra da kendimi teskine çalışıyorum. Diyorum ki bir insanın ömrüne sığmaz yapılması gerekli olan şeyler. Bak Allah için çalışanlar var, şahlananlar var. Sizin anlayacağınız içimde hergün bir Çanakkale savaşı yaşıyorum. Mevcutla iktifayı dün himmetlik sayıyorum. Bizler yaşayışımızla insanları İslam’a, Kur’an’a baktıramıyoruz. Çok zayıfız o noktada. Temsilimiz çok zayıf. İslam’ın o güzel esasları adeta bize çarparak kırılıp gidiyor.”
Cümle cümle ele alıp tahlil etmek isterim ama yazı çok uzar. Sadece şunu söyleyeyim, 1997’den bu yana 27 yıl geçmiş. Acaba diyorum, bu 27 yıl içinde söz konusu manzara değişti mi? Daha iyiye doğru mu bir gidiş var İslamı temsil noktasında yoksa daha geriye doğru mu?
Böylesi sorular sorulduğunda ben de dahil insanlar topu taca atmayı nedense çok seviyor. Kendisi bu dairenin içinde değilmiş gibi üçüncü şahıslar ya da dünya Müslümanları üzerinden yorumlar yapmaya başlıyor. İstatistiklere başvuruyor, rakamları konuşturuyor. Üniversitelerde yapılmış çalışmalara atıfta bulunuyor. Söz gelimi İslamilik endeksi diye bir üniversitenin yapmış olduğu çalışmaya çok atıf yapılıyor. İslami değerleri en iyi yaşayan ülkeler arasında ilk sıralarda Finlandiya, Yeni Zelenda vs diyor.
Fakat bu yaklaşım ne kadar doğru? İslam dünyası dediğin dünyanın için de ben yok muyum, sen yok musun? Bu dünya tek tek fertlerden oluşmuyor mu? Tek tek fertler söz konusu tebliğ ve temsil de mesafe kat etmezse genel tablo nasıl değişir?
Onun için diyorum ki iki gün sonra gelecek olan Ramazan’ı da vesile yaparak bu konu üzerinde derinlemesine düşünceler içine dalsak ve şahsi açıdan mevcudu değiştirmek için adım atsak. Ne dersiniz?
Ramazan’ınız mübarek olsun.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***