Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçim kampanyası kapsamında özellikle muhalefetin elinde olan kentlerde yaptığı konuşmalarda, halkın daha iyi hizmet alması için yerel yönetim ve merkezi iktidar arasında eşgüdüm olması gerektiğine işaret ediyor.
Erdoğan bunu ilk kez Şubat ayında, 6 Şubat depremin yaralarını sarmaya çalışan Hatay’da söyledi. İki dönemdir CHP tarafından yönetilen kentte konuşan Cumhurbaşkanı, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” dedi.
CHP lideri Özgür Özel, hemen ertesi gün İzmir’de bu ifadeler hakkında “siyasi şantaj” değerlendirmesinde bulunduktan sonra “Gerçekten vicdan, akıl, yürek sahibi kimsenin bırakın söylemeyi, duymaya bile tahammül edemeyeceği sözler. Kalbinin yerinde taş olsa bu laflar edilmez” dese de Erdoğan, bu stratejisini sürdürdü.
Erdoğan’dan seçmene “ülkeyi kimler yönetiyor” hatırlatması
Sonrasında başka muhalif liderler de Hatay’da açıklamaları nedeniyle benzer eleştiriler yapsa da Cumhurbaşkanı, önce İstanbul’da sonra Muğla’da bu söylemini başka ifadelerle devam ettirdi.
26 Şubat’ta İstanbul’da “Şu anda ülkeyi kimler yönetiyor? Bizler yönetiyoruz. İstanbul’da bulunan zat, böyle bir imkana sahip mi? Değil. Fakat 31 Mart’tan itibaren inşallah Murat Kurum kardeşimizle birlikte AK Parti yerel yönetimiyle, Cumhur İttifakı Ankara’yla el ele verdiği zaman herhangi bir sarkma söz konusu olmayacak” diyen Erdoğan dün de Muğla’da, “İşte Muğla’nın körfezlerinin nasıl koktuğunu görüyorsunuz değil mi? İşte bunu giderecek olan, siz sandıkta yeter ki bize destek verin. Şu anda Cumhurbaşkanı kim? Erdoğan. Hükümet, Cumhur İttifakı. Dolayısıyla yerel yönetimlerde de 31 Mart akşamı inşallah Cumhur İttifakı güven alırsa bizi tutana aşk olsun” ifadelerini kullandı.
Anavatan Partisi de kaybedeceği 1989 Seçimleri’nde “Farklı dilden bir belediye başkanı ister miydiniz” diye propaganda yapıyordu
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başvurduğu seçmeni ikna yöntemi, Türkiye siyasetinde bir ilk değil.
12 Eylül’den sonra iki genel seçim ve bir yerel seçimden zaferle çıkan Anavatan Partisi, enflasyonun yükseldiği, işçi eylemlerinin arttığı bir dönemde gerçekleşen 1989 Yerel Seçimleri öncesi, gazetelere verdiği ilanlarda benzer propagandaya başvurmuştu.
“Farklı dilden konuşan bir belediye başkanı ister miydiniz” başlıklı ilanda, “Belediye başkanlarının iyi iş yapabilmeleri için hükümetle aynı dilden konuşmaları, uyum içinde çalışmaları gerekir” vurgusu yapılıyordu.
Dr. Akça: “Sağ siyaset ‘Hizmet almak istiyorsanız o zaman oy vereceksiniz’ söylemini daha önce de kullandı ama bugün gücünün nirvanasında”
Siyaset bilimci İsmet Akça, Türkiye’de sağ siyasetin daha önce de güçlü iktidara sahip olduğu dönemlerde bu dili kullandığını hatırlattı.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Dr. Akça, “Sağ siyasetler mümkünatı varsa bunu mutlaka dener. Yalnız Turgut Özal değil, Adnan Menderes de 1950’li yıllardaki seçimlerde bunu yaptı. Nedir bu tehdit? Hizmet almak istiyorsanız, o zaman oy vereceksiniz. Oy verene hizmet götürmek vermeyeni hizmetten mahrum bırakmak. Ancak tabii ki Özal ve Erdoğan arasında ciddi bir bağlam farkı var. ANAP lideri bu kadar rejim değişikliği iddiasında bulunacak kadar güç biriktiremedi. Yüzde 20 gibi bir oyla Çankaya’ya çıktı, kendi kurduğu partisi, 1991 Seçimleri’ni kaybetti. 12 Eylül toplumsal muhalefetin üzerinden buldozer gibi geçmişti ama işçi hareketi hala çok güçlüydü. Şimdi böyle bir hareketlilikten söz etmek bir yana Erdoğan, yargı ve yasamanın durumuna baktığımızda bir çeşit ‘tek parti’ iktidarı inşa etti. O yüzden Özal dönemi ve bugün arasında imkân ve kapasite bambaşka. Türkiye’deki otoriter sağ siyasetin belki de nirvanasındayız. Ama bu tehditvari sözlerin özellikle Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde hayal kırıklığına uğrayan seçmeni konsolide etme imkanı doğurduğunu da gözardı edemeyiz” dedi.
Erdoğan neden bu söylemi kullanıyor?
Araştırmacı Nezih Onur Kuru ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerle “Aziz İstanbul, aşkım İstanbul, sevdam İstanbul” dediği siyasi yolculuğunun doğduğu kentte bir kez daha kaybetmemeyi amaçladığını söylüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönem Millet İttifakı adayı olan Ekrem İmamoğlu’nun iki kez kazandığı 2019 Seçimleri’nde, uzun süre çalışmış ancak Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım’ın kazanmasını sağlayamamıştı.
Kuru’nun İstanbul’la ilgili yapılan son araştırmada da İmamoğlu’nun yaklaşık 3 puan önde olduğu görülüyor.
Nezih Onur Kuru: Erdoğan gelinen aşamada AK Parti adayı Murat Kurum’a güvenemediği için daha çok öne çıkıyor
VOA Türkçe’nin konuştuğu Nezih Onur Kuru, son dönemlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İmamoğlu’nu ve İstanbul’u daha fazla konu ettiğini ancak bununla yetinmeyeceğini, İstanbul’da daha fazla sahaya ineceğini düşünüyor.
Kuru, “AK Parti, baktığınızda İstanbul özelinde en çok seçmende karşılık üreten isimleri aday göstermedi. Mesela daha önce İstanbul Valisi olan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar, araştırmalarda daha yüksek görünüyordu. Bu tercihin neden öne çıktığı bir yana Erdoğan gelinen aşamada, AK Parti adayı Murat Kurum’a güvenemediği için daha çok öne çıkıyor. Ve ilerleyen günlerde kendisini çok daha fazla sahada göreceğiz. Ortadaki seçmeni avlamak için bu söylemi kullanıyor. Çünkü bu aslında kopmakta olan duygusal bağı yeniden sağlamlaştırmak için son kurşun. Bugünden vaat konuşsa kampanyanın sonuna kadar anlatacak bir hikaye kalmaz onu son evreye saklayacaklar. Bugün ana hedef safları ayırmak ve kutuplaştırmayı beslemek” değerlendirmesini yapıyor.
Murat Sarı: “Bu söylem kendi kitlesinde ciddi konsolidasyon yaratır ama ‘Mayıs Seçimleri’ndeki kadar olur mu?’ özellikle İstanbul’da şüpheliyim”
Bir başka araştırmacı, Konsensus Araştırma’nın kurucusu Murat Sarı da Erdoğan’ın son dönemde sık sık başvurduğu kutuplaştırma siyasetinin, bu kez sonuç vermeyeceği görüşünde.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Sarı, “Safları sıklaştırma siyaseti Cumhurbaşkanı Seçimleri’nde de gündemdeydi. Sonuç alındı mı? Siyasi sonuç alındı. Ama ya ekonomik olarak ne getirdi? Yalnız muhalif seçmen değil iktidara oy veren seçmenlerin bir bölümü de bunu görüyor. Hemen hemen tüm araştırmalarda, her siyasi görüşten seçmen işsizlik, enflasyon, pahalılık, yoksulluk gibi konulardan şikâyet ediyor. Aslında Erdoğan bu durumda en büyük kozuna başvuruyor. Bir taraftan kutuplaştırma diğer taraftan ‘Hizmet için bana oy ver’. Dört sene normal şartlarda seçim yok. Bu, siyasetin kendi kitlesinin ciddi bir kısmında işe yarayacağını düşünüyorum ama Mayıs ayındaki seviyelere çıkacak mı özellikle İstanbul’la ilgili şüphelerim var” diye konuştu.