“Hikaye danışmanları, konu noktaları, karakter gelişimleri, tematik unsurlar ve hikayenin yapısının geliştirilmesine yardımcı olabilir. Genellikle, anlatının etkileyici olmasını ve hedef kitle ile rezonans kurmasını sağlamak için yazarlar, yönetmenler ve yapımcılarla yakın çalışırlar. Script doktorlarının belirli bir senaryodaki spesifik sorunları düzeltmeye daha fazla odaklanmalarının aksine, hikaye danışmanları, anlatının genel etkinliği ve çekiciliği üzerinde daha geniş bir bakış açısına sahiptirler.”
M. NEDİM HAZAR | YORUM
“Bir hikayenin merkezinde genellikle bir dönüşüm vardır. Bu dönüşüm, ana karakterin bir yolculuk sonucu değişimi ve gelişimiyle ilgilidir.”
Robert McKee
Bu bölümde tanıyacağımız isim senaryo konusunda belki de yaşayan en önemli otorite olan Robert McKee.
Senaryo Doktorluğu mesleğini pek kimse bilmez. İşin profesyonel senaristlerinin pek haz etmediği gayr-ı resmi bir branştır bu. Cambridge Dictionary şöyle tanımlıyor: “Başkası tarafından yazılmış bir film, TV serisi vb. metnine, çekim yapılmadan ya da prodüksiyon başlamadan hemen önce değişiklikler yapmak üzere bir film veya televizyon şirketi tarafından işe alınan kişi.”
Sinema filmleri, televizyon dizileri veya tiyatro prodüksiyonları için mevcut senaryoları gözden geçirme, yeniden yazma veya geliştirme konusunda uzmanlaşmış yetenekli bir senarist anlamına gelen bu terime sahip kişilerin temel görevi, senaryodaki tutarsızlıklar, yetersiz geliştirilmiş karakterler, zayıf diyaloglar veya yapısal sorunlar gibi sorunları ele almak ve düzeltmektir. Script doktorları genellikle bir senaryoyu daha çekici, tutarlı ve prodüksiyona hazır hale getirmek için senaryoyu parlatmak üzere görevlendirilirler.
Kısa süre öncesine kadar bu kişilere, “Creative ya da Story Consultant” (Kreatif/hikaye danışmanı) denilirdi.
Hemen hemen senaryo doktorluğuyla aynı şeyleri yaparlardı: “Story consultant”, bir film, televizyon dizisi, roman veya diğer herhangi bir anlatı eseri gibi projelerin anlatı ve hikaye anlatımı yönleri üzerine uzman tavsiyesi ve rehberlik sağlayan bir profesyoneldir. Görevleri, hikayeleri netlik, duygusal etki, tematik derinlik ve genel tutarlılık açısından geliştirmek için hikaye ve karakter üretenlere yardımcı olmaktır. Hikaye danışmanları, konu noktaları, karakter gelişimleri, tematik unsurlar ve hikayenin yapısının geliştirilmesine yardımcı olabilir. Genellikle, anlatının etkileyici olmasını ve hedef kitle ile rezonans kurmasını sağlamak için yazarlar, yönetmenler ve yapımcılarla yakın çalışırlar. Script doktorlarının belirli bir senaryodaki spesifik sorunları düzeltmeye daha fazla odaklanmalarının aksine, hikaye danışmanları, anlatının genel etkinliği ve çekiciliği üzerinde daha geniş bir bakış açısına sahiptirler.
Tanıyacağımız kişi, yani Robert McKee esasen bir senaryo doktoru ve ilginç bir hayat hikayesi var.
1941 yılında Michigan, Detroit’te doğdu ve anlatı sanatına olan merakı, gençlik yıllarında çevresindeki zengin insan deneyimleri dokusunu içine çekerken kök saldı. Hikayelere olan tutkusunu resmileştirmek isteyen McKee, Michigan Üniversitesi’ne kaydoldu. Burada, yeteneklerinin ortaya çıkmasına yardımcı olan uzmanlar ve mentorlar rehberliğinde eğitim aldı. Akademik ortam, gelecekteki senaryo yazımı ve hikaye anlatımına katkıları için kritik olan dramatik yapıların analizi ve takdiri konusunda sağlam bir temel sağladı. Mezun olduktan sonra, öğrendiği teorileri sadece uygulamakla kalmadı. McKee eğitimine, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nin Sinema-Televizyon Okulu’nda Yüksek Lisans derecesi alarak devam etti. Bu saygın kurum, endüstri devlerini yetiştirmesiyle tanınır ve McKee’nin yeteneğini geliştirmesi için ideal bir yerdi.
USC’nin rekabetçi ve zorlu programı, bir hikayeyi çekici kılan nüansların derinlemesine anlaşılmasını sağladı. Akademik kimlikleriyle sağlam bir şekilde yerinde olan McKee, senaryo yazımında en etkili seslerden biri olacağı bir kariyerin eşiğinde duruyordu. Detroit’teki meraklı bir çocuktan usta bir hikaye anlatıcısına olan yolculuğu, öğreteceği ilkeler kadar zengin ve öğretici bir anlatıyı kapsıyor.
Kapsamlı eğitimi sayesinde McKee, anlatıları yenilikçi yollarla parçalayıp yeniden yapılandırmak için gerekli araçlarla donanmış hale geldi ve bu durum onun hikaye anlatımı dünyasındaki gelecekteki başarısının yolunu açtı.
Amerika Birleşik Devletleri hükümeti tarafından finanse edilen ve dünya genelinden öğrencilere, akademisyenlere ve profesyonellere, Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim ve araştırma yapma fırsatı sunan prestijli bir uluslararası eğitim değişim programı olan Fulbright Bursu alan Robert McKee, günümüzün dünya çapında en çok aranan senaryo eğitmeni. Son 40 yılını senaristleri, romancıları, oyun yazarlarını, şairleri, belgesel yapımcılarını, yapımcıları ve yönetmenleri uluslararası alanda eğitmeye ve onlara danışmanlık yapmaya adamış bir usta. McKee’den bilgi alanlar, büyük öykü sanatının özüne, yapısına, tarzına ve ilkelerine ilişkin kavrayışından dolayı The Guardian onu “zamanımızın Aristoteles’i” olarak adlandırmıştır. Mesela Peter Jackson (Yüzüklerin Efendisi Üçlemesinin yönetmeni) onu “Guruların Gurusu” olarak tanımlıyor. Meşhur Adaptation (2002) filmi aslında McKee’yi anlatır.
Hayatının tamamı neredeyse senaryo hakkında seminer vermekle göçen McKee’nin öğrencileri arasında kimler yok ki!
İsim isim vermeyelim ama şu rakamları yazmak yeterli olacaktır: McKee’nin öğrencileri 70’in üzerinde Akademi Ödülü Kazandı, 250 Akademi Ödülü adaylığına layık görüldü, 200 Emmy Ödülü Kazandı, 1000 Emmy Ödülü Adaylıkları aldılar, 100 WGA (Amerikan Yazarlar Birliği) Ödülü Kazandılar, 250 WGA Ödülü Adaylıkları ile ustalarının göğsünü kabarttılar ve 50 DGA (Amerikan Yönetmenler Birliği) kazandılar, bu ödülde 100’den fazla da adaylıkları var…
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, sadece Hollywood’da değil tüm dünya sinemasında Robert McKee’nin rahle-i tedrisinden geçmeyen sinemacı sayısı çok azdır! Mesela iki Oscar ödüllü senarist Paul Haggis, “Hikaye yapısı hakkında bildiğim her şeyi McKee’den öğrendim” der.
Gelelim meşhur kitabına…
Robert McKee’nin “Story: Substance, Structure, Style, and the Principles of Screenwriting” kitabı, ilk olarak 1997’de yayımladı ve çok kısa sürede film ve TV dizisi için kesin bir kılavuz haline geldi. Bu kitap, McKee’nin 1980’lerde Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde başlattığı ve daha sonra 1984’te halka açtığı canlı bir seminer olan “Story”den geliştirilmişti. Bu seminerler zamanla genişleyerek tür spesifik bir seminer ve iş ve pazarlama yazarları için bir “Storynomics” seminerini de kapsayacak şekilde büyüdü. Kitap, özellikle senaryo yazımı öğrencilerine hitap etmekle birlikte, tüm ortamlarda yazarlar için temel bir rehber olarak övgü aldı ve Harvard, Yale, UCLA, USC ve Tulane üniversitelerinde zorunlu okuma materyallerinin ilk sırasına konuldu.
Kitap, McKee’nin efsanevi 3 günlük seminerlerinde ele aldığı kavramları genişletiyor ve sayfa, sahne ve ekran için yazmanın zanaatına dair en kapsamlı ve bütünleşik açıklamayı sunuyor. McKee’nin yaklaşımı, Los Angeles Times, Lawrence Kasdan ve Oscar ödüllü yapımcı Ed Saxon gibi pek çok kaynak tarafından benzersiz bir içgörü ve bilgi kaynağı olarak değerlendirilmiştir. “The Guardian” tarafından Aristoteles’ten bu yana en etkili hikaye anlatımı teorisyeni olarak adlandırılmış ve eseri, yazma sürecinde zorluk yaşayan pek çok yazar ve sanatçı için bir rehber olmuştur.
McKee zaman zaman Simpson’lara da konuk olmuştu
Robert McKee’nin “Story” kitabı, anlatı sanatı ve senaryo yazımı konusundaki derinlemesine analizleri ve kapsamlı yaklaşımlarıyla drama alanına önemli yenilikler katmıştır. Kitap, özellikle hikaye yapısını, karakter gelişimini ve anlamı detaylı bir şekilde inceler. McKee, klasik anlatı teorilerini modern senaryo yazımıyla bütünleştirerek, yazarlara hikayelerini daha etkili bir şekilde nasıl kurgulayacaklarına dair pratik ve uygulanabilir yöntemler sunmasıyla da önemli. Ayrıca, hikaye anlatımındaki çeşitli türler ve karakterizasyon üzerine getirdiği yenilikçi bakış açıları, yazarların eserlerine derinlik ve zenginlik katmalarına yardımcı olmuş. Bu bağlamda, “Story” dramaturji ve senaryo yazımı alanında bir başucu kitabı haline gelmiş.
Peki bu kitabın önemi nereden kaynaklanıyor?
Bir kere Robert McKee’nin “Story: Substance, Structure, Style, and the Principles of Screenwriting” kitabı, hikaye anlatıcılığı ve senaryo yazımı alanında bir dönüm noktası olarak kabul edilmekte. McKee, bu eserinde hikaye anlatımının derinliklerine inerek, karakter gelişimi, yapısal unsurlar ve hikayenin etkileyiciliği gibi konularda kapsamlı bir rehber sunuyor.
Story, esas olarak hikaye anlatımının temel prensiplerine odaklanıyor. Geleneksel “üç act” yapısını, çatışma teorisini ve karakter yayını detaylı bir şekilde incelerken, hikayelerin neden etkileyici olduğunu ve izleyicilerin neden belli hikayelere bağlandığını derinlemesine analiz ediyor. Bu temel prensipler, yazarlara kendi hikayelerini daha etkili bir şekilde kurgulamaları için sağlam bir zemin sunmakta.
Tabii olarak McKee anlatı yapısının, hikayenin temel taşı olduğunu savunuyor. Kitap, başlangıç, orta ve son kısımların nasıl dengeli bir şekilde kurgulanması gerektiğini, dönüşüm noktalarının hikayeye nasıl entegre edileceğini ve hikayenin ritmini nasıl yöneteceğini detaylı bir şekilde anlatırken, bu yapısal unsurlar, hikayenin akıcılığını ve tutarlılığını sağladığını hatırlatıyor.
McKee’nin kitabının bir diğer özelliği ise etkileyici diyalog yazımının sırlarını açığa çıkarması. Diyalogların karakterlerin kişiliklerini, motivasyonlarını ve iç dünyalarını yansıtması gerektiğini vurgulayan yazar, ayrıca, alt metnin, hikayenin derinlik kazanmasında kritik bir rol oynadığını ve yüzeydeki diyalogların altında yatan anlamların, hikayenin zenginleşmesini sağladığını belirtir.
Robert McKee’nin bir diğer özelliği ise, başta kendi kitabı olmak üzere, yazılan her cümleye, oluşturulan her perspektife, kaleme alınan her diyaloga mutlak doğru muamelesi yapılmaması gerektiğidir. Story, eleştirel düşüncenin hikaye anlatıcılığı ve senaryo yazımındaki önemini ısrarla vurguluyor. Yazarların kendi hikayelerini objektif bir bakış açısıyla değerlendirmeleri ve zayıf noktaları gidermek için sürekli olarak revizyon yapmaları gerektiğini savunan yazar, bu sürecin hikayenin her yönünün incelenmesini ve geliştirilmesini sağlayacağını ifade ediyor.
Hocaefendi ve McKee!
Hemen önemli bir yanlış anlaşılmayı önlemek için bir ayrıntıya değinmem lazım. Bahsini ettiğimiz Robert McKee ile Californiya’daki Lüteryen papaz olan ve Aydınların Gözüyle kitabına makale yazan Robert M. McKee farklı kişilerdir.
Yıl 2010 ve sanırım ekim ayı. … Hocaefendi’yi ziyaret eden bir grup televizyoncu ve sinemacı ona Robert McKee’nin Story isimli kitabından bahsederler. Ve Fethullah Gülen ile beraber, uzunca bir süre bu kitap üzerine sohbet edilir. Bu sohbetin şöyle benzersiz bir özelliği vardır. Bu sohbet sadece bir senaryo kuram kitabının analizini içermez, aynı zamanda bir İslam aliminin dramaya bakışını ve seküler drama ile ilahi perspektif arasındaki makası da ortaya koyar.
Dönemin Samanyolu TV yöneticilerinden olan Rıdvan Kızıltepe kitabını özetini anlatırken, sıklıkla Hocaefendinin bahse konu başlıklar üzerindeki yorumlarını da not alır.
Önce Rıdvan hocanın anlatımıyla kitap tetkik ve tedrisinin nasıl başladığına bir göz atalım:
“Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hayatında, onca sıkıntı ve zor zaman dilimlerine rağmen terk etmediği işlerden biri de okuma ve okutma işidir. En dar zamanlarda, insanlarla görüşmesinde ciddi problemlerin oluşturulduğu sıkı zamanlarda bile, yanında bulunan üç beş arkadaşla mutlaka bir şekilde tedris faaliyetine devam etmiştir…
Bu şekilde ders okutmayı aksatmamakla birlikte, geleneğin varidat, usul ve adabına çok ciddi hürmet ve hassasiyetle göstermekle beraber, sürekli olarak da kendi ifadeleri içinde “formatta yenilenme” arayışını da ihmal etmemişlerdir. Bir ömre sığdırılması zor görünen yüzlerce kitap tedris ettirmenin yanı başında, her dönemdeki talebelerine farklı usullerle ders okutmaları da tespite dayalı bir vakıadır.
Son zamanlarda, daha önceki uygulamalarında da var olmakla beraber, yenilik kazandırdıkları usullerden biri de kitap özetlerini müzakereli ortamda hulasa ettirmeye açmış olmalarıdır.
Bu ilim meclisinde, geleneğin müthiş varidatının hallaç edildiği o müzakere ortamına, kitap özetleriyle de, günümüzün varidatının da müzakere ortamına sunulması sağlanmaktadır. Özetini sunduğumuz Robert McKee’nin “Story” adlı kitabı da böyle bir ortamda müzakere edildi. Üç hafta süren ağır bir hastalık sürecinin nekahet döneminde yapılan bu özetleme de. Muhterem Hocamızın zaman zaman özet üzerinde değerlendirmeleri oldu. Bu değerlendirmeleri farklı harf karakteriyle italik olarak aralara dercederek, siz okurların müzakeresine arz ediyoruz. Bu arada dikkatten uzak tutulmamasını istirham ettiğimiz bir konu da irticalen ifade edilmiş ve bir müzakere atmosferinde serdedilmiş bu düşünceler, bir not tutma çabası içinde kaydedilmiştir.”
Açıkçası beni epey heyecanlandıran bir tedrisattan bahsediyoruz. Çünkü özelde hizmet hareketinin genelde Müslümanların hassaten sanat konusunda sair alanlara gösterdikleri ilgiyi esirgediklerini yakinen bilmekteyim. Nitekim bunu bizzat Fethullah Gülen “Yeryüzü Mirasçısının vasıfları” başlığı altında 1990’lı yılların başında dile getirmektedir. Gülen, 8. Vasfa geldiğinde şöyle yazar: “Yeryüzü mirasçısının sekizinci vasfı sanat düşüncesidir. Fakat “Şimdilik belli mülâhazalara binaen Jülvern gibi: “Bir kısım çevreler bizim kriterlerimiz içinde henüz böyle bir yolculuğa hazır değiller” deyip böylece bu mütâlaamızı da noktalıyoruz.”
Görüldüğü üzere başta İslam alemi olmak üzere, kendi cemaatinin de sanat konusunda yeterli kıvama gelmiş olmadığına inandığından olsa gerek, Gülen sanat meselesini açtığı anda hemen kapatır.
İşte McKee’nin Story kitabı üzerine mülahazaları bu sebeple çok önemlidir Gülen’in.
Hocaefendi tetkik ve tedris başlamadan önce şöylesi bir izahata ihtiyaç duyuyor: “Bunlar pek bilebildiğim şeyler değil… Pek çok meselede olduğu gibi bu sahayı da sorguluyorum… Bu sorgulamam meselenin pozitif yanı itibariyle olmaya yöneliktir… Daha faydalı, daha yararlı ne gibi şeyler yapılabilir olmaya yöneliktir. Yoksa bu mevzuda yeterince, inşa edici, kurucu bir tavrım olduğunu söyleyemem…”
İster tevazu diyelim, istersek hakikatin naif ifadesi, fark etmiyor, F. Gülen aslında mümin insanın bir yitiğine vurguda bulunuyor esasen.
Hocaefendi ilk fikri müdahaleyi, McKee’nin kabiliyet meselesine girmesiyle yapıyor. Aslında bu araştırma boyunca da zaman zaman vurguladığımız gibi, yazma sanatı başta olmak üzere tüm sanatların iki yönü olduğu gerçeğini McKee kendi üslubunca belirtiyor: Sanat ve zanaat. Yani kabiliyet ve işçilik. McKee kitabında herhangi bir meseleye sanatçının bakış açısının farklı ve biricikliğinden bahseder. Ve der ki, “Bugünün yöneticileri kabiliyetlerin farkına varabilirler ama onları sanatçıya çeviremezler…” Hocaefendi bu konuda adeta McKee’nin eksiğini tamamlıyor: “Her eser de olduğu gibi bu eser de yazıldığı kültür vasatının tesirinde şekilleniyor… Bizim kültür dünyamıza ait haliyle çok aksettirici olamayacaktır. Bununla beraber anlattıkları içinden seçilip alınacaklar olacaktır. Onları seçip alacak bir gözle eseri takip etmek lazım…”
Bu enteresan görsel için yapay zekaya prompt olarak Fethullah Gülen’in sanat anlayışını yükledim ve netice olarak yukarıdaki görseli çizdi ve şöyle yazdı: “İşte, Fethullah Gülen’in toplumsal uyum ve hoşgörü üzerine vurguları ile sanatın birleştirici ve dönüştürücü gücünü simgeleyen bir görsel oluşturdum!”
Mckee’nin güzel bir senaryonun ancak güzel bir hikayeden çıkabileceği, bunun da ilk şartının yetenek olduğunu vurgulaması üzerine Hocaefendi tekrar söze giriyor ve şu benzersiz yaklaşımda bulunuyor:
“Buraya kadar anlattıklarına bakılırsa, (yazar) meseleleri şahsi telakki ve kültürüne göre şekillendiriyor… Bu arada evrensellikle de bağlantılar kurmaya çalışıyor… Fakat arka planında tam olarak bir “doğruya” dayandırmıyor… Kanaatimce, bizim için esas olan, konunun doğru bir temele dayalı olmasıdır… Temeldeki bu doğruluk üzerine, temsil edilme esası üzerine yürümek temel ölçü olmalı… Her türlü, tasvir, açılım, genişletme bu doğru temelin kabul ve kaldırabileceği kadar olmalıdır… Temel ne kadar uç bırakıyorsa genişleme o ölçüde olmalı… Bu ister belli bir kültür havzası için olsun, ister evrensel olsun fark etmemeli… Her açılım tabiatıyla farklılıklar isteyecektir… Ama bu hep doğruluk temelli olmalıdır… Uydurma ve yalan temelli kurgularla, bir şeyler verebilmek, aktarabilmek zordur… Temelde yalan olan, hayattâr değildir ki yaşanan hayata bir renk ve soluk verebilsin… Bediüzzaman’ın ifadesiyle “meyyit(ölü) hayat veremez.”
Ben bu yorumdan sanat ile hakikat arasında çok sağlam bir bağıntı kurulması gerektiği neticesini çıkardım şahsen.
Devam edelim…
Robert McKee kitabında hikaye tasarımına özel bir önem verir. Hikayedeki kararmaların, açılmaların (yani boşluk ve sıklıkların) hikayeyi güç kılacağını ve sıradan bir hikayeyi Oscarlık bir şahesere dönüştürebileceğini vurgular. Hocaefendi bu konuda epey uzun bir şerh ve mühim bir perspektif oluşturuyor. Önce bir tespit: “Yazar içinde neşet ettiği toplumun gereği olarak daha çok materyalist(pozitivist) bir bakış açısına sahip… Bu da gerek insanı ele alma ve gerek değerlendirme açısından yazarı tamamen kendince vadilere götürüyor… İnsanı tamamen akl-ı maaş, akl-ı mülk denilen yani tamamen cismaniyete dayanan yönüyle ele alıyor…” Ve ardından evrensel diyebileceğimiz hakikat perspektifini izah ediyor: “Oysa insan fert olarak bile letaif dediğimiz, iç dinamikleriyle insandır… Sürekli değişik dürtülerin tesirinde, bazen en zirvelerde, bazen da en aşağılarda olabilir… İnsan bir fert olarak böyleyse, molekül misali toplum da onun büyütülmüş halidir. Birtakım karışımlarla çok derin anaforlar meydana gelebilir insanın hayatında… Şimdi burada insanın bu derinlikleri nazara pek alınmadığı için, belki de görmezden gelindiği için, belli bir darlığa göre hikâye felsefesi kurgulanmış gibi duruyor…”
Bu perspektife bir din aliminin entelektüel yorumu diyerek geçiştiremeyiz açıkçası. Çok katmanlı ama varılacak noktası önceden kurgulanmış bir düşünce Metodolojisini sanat alanına uygulayarak şöyle ilerliyor Hocaefendi:
“İnsan kendi içini dinleyebildiği ölçüde, derinliklerini fark eder. Vicdanımızdan, latife-i rabbaniyeye, oradan sırımıza, oradan da hislerimize, oradan da şuurumuza kadar uzanan bir saha var. İyi ve kötü yanlarımız da bu sahanın içinde…
Şimdi ortaya konacak bir insan portresinde; Kur’an-ı Kerim’de sık vurgulandığı gibi; en zirveyle, en aşağı arasında gidiş ve gelişler vardır… Bu da insanın ayrılmaz bir parçasıdır adeta… Hiçbir insan bu gerçeklikten dışa çıkamaz. Hiçbir zaman insan bundan kurtulamaz… Her zaman aklımıza değişik şeyler gelir durur… İşte bu noktada irade ortaya çıkar, hakkını ortaya koyar. Ağırlığını hissettirir. İnsan orada kendine rağmen bir tavır sergiler…”
Vicdandan Latife-i Rabbaniyeye uzayan şuurla sarmalanmış bir spektrumdan daha kuşatıcı ne olabilir ki? Ve elbette nihai referans olarak Kitab-ı Mübin’i gösterip mutlak tespit: “Bunları görmezlikten gelirsek ne hayatı realiteleriyle, ne de insanı realiteleriyle değerlendiremeyiz. Onu iç ve dış bütünlüğü, mülki ve melekûtî derinliği içinde resmedememiş oluruz ki, bu da realitelerden uzak bir insan portresi demek olur.”
Yazı uzadı bir sonraki yazıda da bu önemli bölüme devam edelim…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***