TARIK TOROS | YORUM
Bilinen klişedir; doğru teşhis hayat kurtarır. Siyasal alanda da böyledir. Çıkış için öncelikle problemin tanımlanması, nedenlerinin tespiti ve nihai olarak çözüm yolları ortaya konmalıdır.
Klasik anlamda halk bunlarla ilgilenmez. Seçmen, bu konuda temsilci veya vasi de atamaz. Bu rolü, kamuoyu namına birileri üstlenir, başarır veya başaramaz. Tarih boyunca böyle olmuştur.
Depremle evi yıkılan vatandaş başını sokacak konut ister. Ücretli kesim için daha iyi maaş yeterlidir. Balıkçının ağları doluysa mutludur. Otelci müşteri bekler…
İnsanlar, sorunların arkasındaki temel nedenlerle ilgilenmez.
***
Misal, mikrofona konuşan istisnasız tüm emekliler aylıklarından şikayet eder, faturalara ve mutfak masrafına yetmediğinden bahseder. Ev kirasından yakınmazlar, çünkü evleri vardır.
Halbuki, öncelikle sorunu tanımlayıp nedenlerine yoğunlaşsalar görecekler ki bunlar daha iyi günleri! Çalışan insan gücü geriliyor, yaşlı nüfus artıyor, gençler kaçıyor.
Peki tek başına doğru teşhis, ‘tedavi’ için yeter mi?
Ne yazık ki hayır.
Türkiye’de azımsanmayacak bir kitle çözümsüzlüğü satın almış durumda. İktidara alternatif yok… Başını kaldıran ya içeri atılıyor ya tasfiye ediliyor ya da satın alınıyor. Ve mevcut seçenekler güven vermiyor.
***
2002-2014 arasındaki AKP iktidarında bu pek böyle değildi. Yani vatandaş, iktidardan memnuniyetsizliğini bir biçimde ortaya koyabiliyordu. 2014’ten günümüze 10 yıldır devam eden mutlak Erdoğan rejiminde ise ‘kararsız’ kitle yaşamından memnun olmasa da “Bunlar düzeltemez!” deyip alternatiflere burun kıvırdı. Bunda haksız da sayılmazdı.
2023’e gelene kadar… 2018’deki Muharrem İnce rüzgarı, hepimizin gözü önünde bir gecede sönüvermedi mi? Şimdilerde Saray taşeronlarının ücreti mukabilinde İnce’nin partisine aday baktığını işitiyor, şaşırmıyoruz.
Vahim olan budur; gittikçe oksijeni azalan halk, fazla vakti kalmadığını gördüğü halde celladından başkasına güvenmiyor, güvenemiyor.
Bir toplum için asıl felaket inancını kaybetmesi, Türkiye’de olan bu. Değilse herkes yaşananların farkında, kimse aptal değil.
***
Propaganda aygıtları bir yere kadar… Evet, Türkiye otokratik/baskıcı bir idare altında. Evet, polis ve istihbarat her köşe başını tutmuş durumda. Evet, medya ve yargı iktidarın kapı kulu ve sopası. Ve fakat, henüz bir Kuzey Kore değil.
Sıradan vatandaşın, “Güldür Güldür Show” izleme rahatlığında bilgi ve habere erişimi var, bu kesilmedi.
Tabi bunun, Erdoğan’ın 1 haftadır, “Oy yoksa hizmet de yok!” mealindeki laflarını düzeltmeye çalışmasıyla alakası yok: “Bizde CHP’li belediye başkanları gibi ‘oy yoksa hizmet de yok’ diye milleti açık açık tehdit etmek olmaz” (11 Şubat 2024).
***
Erdoğan, sosyal ağlarda maytap geçildiği için bunu toparlamaya çalışıyor değil. Önce başka sonra başka konuştuğu nice benzer örnek var. Otokrat yönetimler, halkın gerçekleri bilmesini istemez, bunun için de bilginin dolaşımının önüne geçer. O arada, tüm bilgiyi merkeze toplamak ister; “Tüm gerçekleri ben bileyim ki ona göre strateji belirleyeyim.”
Fakat bilgi akışını engellediği, her şeyi merkezileştirdiği için korkudan veya “Başıma bir şey gelmesin!” diye sorumluluk almaktan kaçınan kişiler yüzünden gerçekler merkezden saklanır. Bir noktadan sonra merkez de bilmez, körleşir.
Propaganda binaları dikip içine binlerce insanı doldurup paraya boğsanız da bu sonuçla karşılaşırsınız.
Saray’ın muazzam bir kısır döngü içinde yalpalamasının, patinaj yapmasının nedeni bu. Merkezileşmenin tipik ve kaçınılmaz sonuçlarını yaşıyor.
Daha da çeviremez.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***