CEMİL TOKPINAR | YORUM
Cenab-ı Hakkın imandan sonra en çok önem verdiği ve Kur’an’da 100’den fazla ayette emrettiği ibadet namazdır. Ayrıca namazla ilgili bin 200 hadis vardır. Çünkü namaz, imandan sonra en büyük hakikattir.
Rabbimiz çeşitli vesilelerle namaz üzerinde ısrarla durmuştur. Diyebiliriz ki, Allahü Teâla kâinatı insan için, insanı da ibadet ve namaz için yaratmıştır.
İki farklı ayette, “Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, günahtan ve azaptan korunasınız.(Bakara -21) Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zâriyat-56)” buyuran Rabbimiz, çok açık bir şekilde var oluş gayemizi belirtmiş oluyor.
Çevremize baktığımızda, bütün varlıkların bir vazifesi olduğunu görürüz. Güneş bizi ısıtmakta ve aydınlatmakta, hayvanlar etiyle, sütüyle, gücüyle, yumurtasıyla bize hizmet etmekte, türlü türlü bitki ve sebzeler bizim için gıda olmakta, âdeta bütün varlıklar insanı memnun ve mutlu etmek için gece gündüz çalışmaktadır.
Bütün varlıkları bir gaye için vazifelerle donatan Rabbimizin insanı gayesiz, hikmetsiz, vazifesiz yaratması mümkün müdür? İşte bizim vazifemiz de, başta namaz kılarak ve diğer ibadetlerle Allah’a şükretmektir.
Rabbimiz, bize sayamayacağımız kadar çok nimetleri ihsan etmiştir. Sadece vücudumuz ve organlarımız, her organa ayrı ayrı ihsan edilen nimetleri düşünsek bile ne büyük lütuflara mazhar olduğumuzu anlayabiliriz. Ayağı yürüyen merdivene sıkışıp kesilen bir çocuğa bir mahkeme, milyonlarca dolar tazminat verilmesini kararlaştırmıştır. Bir böbrek nakli milyonlarca liraya mal olmaktadır. Bunların bedelini kazanmak için binlerce yıl çalışmak gerekmektedir.
“Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin!”
Oysa Rabbimiz sayısız organlarımızı, duygularımızı bize sonsuz lütfu ve keremiyle bağışlamış, bizden sadece şükür istemiştir. Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurur: “Beni zikir ve ibadetle anın ki, ben de sizi rahmet ve nimetle anayım. Bana ibadetle şükredin, sakın nankörlük etmeyin. Ey iman edenler! Allah’tan, sabırla ve namazla yardım isteyin.” (Bakara: 152-153)
Allah’ın bizden istediği namaz, o kadar kolay, rahat, tatlı ve güzeldir ki, kim namazını düzenli olarak kılsa büyük bir huzur, sevinç ve mutluluk hisseder.
Bu muhteşem ibadeti terk etmenin ahirette acıklı azaba sebep olduğunu belirten Kur’an-ı Kerim, namazı, kabir ve Cehennem azabından kurtuluşa bir vesile olarak anlatır. Bu hususta verilen şu müjde ne kadar anlamlıdır: “Mü’minler, kabir ve Cehennem azabından kurtularak, Cenneti kazandılar. Onlar, namazlarını Allah’tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tâdil-i erkân ile kılarlar.”(Mü’minûn: 1-2)
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), “Namaz dinin direğidir, kim namaz kılarsa dinini ayakta tutar, kim terk ederse dinini yıkmış olur.” buyurmuştur. Gerçekten de yaşanmayan bir din dünyada da, ahirette de bizi kurtarmaz. Bunun için namaza dört elle sarılmamız gerekir.
Bedir savaşında bile namazı terk etmediler
Beş vakit namaz Miraç’ta, perdesiz ve aracısız olarak doğrudan doğruya Allah tarafından emredilmiştir. Buna işaret eden Peygamberimiz, “Namaz mü’minin miracıdır!” buyurmuştur. Bu yüzden namaz, Rabbimizle manen görüşmek, O’na derdimizi arz etmek, yardım istemektir. Namaz en büyük ve ebedî sevgilimiz olan Rabbimizle buluşmaktır. Bizler, her zaman en çok Rabbimizi sevdiğimizi söyleriz. O halde Sevgilimizin huzuruna koşa koşa gitmek ve namazı coşa coşa kılmak gerekmez mi?
Peygamberimiz namazı, “herkesin evinin önünden akan ve günde 5 kez yıkandığı manevî bir ırmağa” benzeterek, “namazın kişiyi günahlardan arındırdığını” belirtir. Böyle muhteşem bir fırsatı değerlendirmek, yapacağımız en güzel iş değil midir?
Namazın büyük önemi yüzünden Bedir savaşında Peygamberimiz ve ashabı kendilerinden üç kat fazla olan düşmanla çarpışırken bile, üstelik cemaatle namaz kılmışlardır. Rabbimiz de onlara üç bin melekle yardım etmiş ve zafer ihsan etmiştir.
Namaz, savaşta bile ertelenmezse, ne zaman kazaya bırakılır?
Namaz çok önemli olduğu için savaşta, hastalıkta, yolculukta, yoğun iş ortamında, yaralıyken bile kılınmıştır. Sadece bazı kolaylıklar gösterilmiştir. Hz. Ömer (r.a.), suikasta uğradığı gün yaralıyken bile namaz kılmıştır. Peygamber Efendimiz’in 100 bin sahabesi içinde bir tane namaz kılmayan yoktur.
Bu gerçekler ışığında, her şeye rağmen namaz kılmak için can atmamız gerekmez mi?
“Daha gencim, yaşlanınca kılarım!”
Ne yazık ki, nefis ve şeytan namaz kılmamak için bir sürü bahane uydurur. Söz gelişi, kimi insanlar, “Allah büyüktür, affeder!” diye düşünürler. Oysa bu şeytanın bir oyunudur. Çünkü Allah Kendi Peygamberini bile namazla mükellef tutmuş, hatta ona özel bazı farzlar emretmiştir.
Kimi insanlar, “Daha gencim, yaşlanınca kılarım” der. Hâlbuki yaşlanıncaya kadar kalmaya kimin garantisi var? Üstelik uzun ömürlü olsak bile, gençliğimizden itibaren bize hesap sorulmayacak mı?
Bazıları da “Zamanım yok!” der. Zamanı yaratan Allah’tır. Her şeye zaman bulup, namaza bulmamak olur mu? Acaba boş ve gereksiz konuşmalarla, faydasız televizyon programlarıyla ve sosyal medya uğraşlarıyla kaybettiğimiz zamanları hesap ettik mi hiç?
Kimileri de, “Çalışmak da bir ibadettir!” diye düşünür. Gerçekten de çalışmak namaz kılmak, meşru bir iş yapmak ve güzel bir niyet taşımak şartıyla ibadettir.
Bazıları da namaz hiç bitmediğinden usanır. Oysa her gün yemek yeriz, su içeriz, havayı teneffüs ederiz, ama usanmayız, aksine lezzet alırız. Peki, ruhumuzun ve kalbimizin gıdası olan namazdan niye usanalım?
Biz yeter ki namaz kılmak isteyelim, Rabbimiz en zor şartlarda bile namaz için zaman ve imkân yaratır.
Yarına çıkacağınızın garantisi var mı?
Dinimizin büyük önem verdiği namaz, maalesef büyük ihmale uğramaktadır. 5 vakit namaz kılan sayısı çok az olduğu gibi, bunlar arasında da sık sık kazaya bırakanlar vardır. Özellikle sabah namazı, uyku ve yorgunluk yüzünden ihmal edilmektedir. Oysa Peygamberimiz, “Sabah namazının iki rekat farzı dünya ve içindekilerden hayırlıdır. Sabah namazını kılan Allah’ın garantisi altındadır.” buyurmuştur. Namaz için beyin ve kalp saatimizi kurarsak, hiçbir vakit kazaya bırakmayız.
Namaza olan aşk ve şevkimizi arttırmak, sevgimizi ve şuurumuzu geliştirmek için çaba harcamalıyız. Kendimizi namaz konusunda okuyarak, dinleyerek geliştirmeliyiz. Çünkü namazsız geçen bir günümüz bile olmamalıdır.
Eğer 5 vakit namaz kılmıyorsanız, hiç ertelemeden hemen bugün başlayın. Çünkü yarına çıkmaya garantimiz yok. Eğer zaten kılıyorsanız, hiç kazaya bırakmayın. Hiç eksiksiz kılıyorsanız, daha mükemmel ve huşu içinde kılmak için çırpının. Ayrıca ailenize ve çevrenize namazı anlatın, güzelce teşvik edin.
Cenab-ı Hak hepimizi, namazı dosdoğru kılan ve çevresine örnek olan mü’minlerden eylesin.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***