(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
İki gündür düşünüyorum, acaba AK Parti Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine neden ‘onay’ verdi? Olayın kesinlikle ‘sayısal anlamı’ yok. Parlamento’da AK Parti ve MHP’den oluşan iktidar bloku yeterli sandalyeye sahip. Atalay’ın Meclis’e gelmesi dengelere etki etmeyecek.
Durum bıçak sırtı olsaydı eğer, belki AK Parti’nin hesapları hoş görülmese de anlaşılabilirdi. Cumhur ittifakı Meclis’ten istediği yasayı çıkarma gücünü elinde tutuyor. Muhalefet partilerinin iktidarı durdurucak matematiksel kuvveti yok. Bir araya gelerek blok oluşturmaları bile mümkün değil.
Hal böyleyken neden AK Parti, Can Atalay konusunda bu kadar sert direnç gösterdi?
Sayısal yararı yok da, acaba ‘siyasal faydası’ var mı? Politik olarak AK Parti’nin bu olayladan ne gibi çıkarı olabalir? Anayasa’yı bir kenara bırakacak ve hukuku ayaklar altına alacak kadar AK Parti’nin gözünü karardan saik ne olabilir? Düşünüyorum, olaya farklı açılardan bakıyorum mantıklı bir cevap bulamıyorum.
AK Parti sözcülerinin dişe dokunur açıklaması yok. Birkaç kişi dışında nelerin döndüğünü bilen olduğunu sanmıyorum.
Biricik ortağı MHP’ye verilmiş bir ‘hediye’ mi Can Atalay? İhtimaldir. Yargıtay aşamasının faili tamamen MHP idi. MHP’nin böyle jestlere ihtiyacı var mı? Bence yok. AK Parti yeteri kadar hediyeye boğdu ortağını. MHP’nin de böyle bir beklentisi olduğu kanaatinde değilim. Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi Bahçeli’nin çok hoşuna gittiği doğru. Aksi olsaydı MHP mesele yapar mıydı? Hayır.
Atalay kararı tamamen AK Parti liderliğinin ürünü… Altını kazısak da MHP çıkmaz. Belki işin içinde hesap kitap, oyun planı falan yoktur. Bir güç gösterisi ve duyguların tatminidir. Muktedirler sık sık güçlerini dosta düşmana göstermeye bayılırlar. ‘Atalay’ın milletvekilliğini de düşüremeyeceksek bu gücün ne anlamı var?’ diye düşünmüş olabilir. Eğer bir cevapsa benim cevabım böyle.
‘CAN’ ÇEKİŞEN MUHALEFET…
Sağda solda seslendirilen ‘muhalifleri sindirmek’ gibi bir amacın olduğu tezi bana ikna edici gelmiyor. İktidarın canını acıtacak bir muhalefet var mı ki şu an Türkiye’de? Korku zincirine yeni bir halka eklemenin ne iktidara ne de muhalefete bir getirisi – götürüsü olur. Siyasi ve sivil muhalefet yeteri kadar sindi, ezildi. Ne Meclis’te ne de sokakta ses verecek durumda değil. Sadece kendilerinin duyabileceği cılız bir sesin hükmü yok. Muhalifler Can çekişiyor.
İktidar blokuna Atalay olayının siyasi sorumluluğu ve vebalini hatırlatmanın bir faydası olur mu? Olmaz. Yarınını düşünmeyen bir iktidar söz konusu. Gelecek günlerde ‘fahiş hataydı’ diyeceği o kadar çok icraatı var ki… Bir de buna Atalay’ın eklenmesi iktidarın umurunda değil. Adalet, siyasi itibar, tarihin hükmü gibi kriterler umurunda olsaydı, söylenecek sözlerin, yazılacak yazıların, verilecek mesajların bir kıymeti harbiyesi olurdu.
Ben niye mi yazıyorum, tarihe not düşmek ve durduğum yeri işaretlemek için. Keşke iktidarıyla muhalefetiyle siyaset sağduyulu seslere kulak verebilse… Hem kendileri hem de ülke için iyi olur.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş Atalay meselesine formül aranırken ‘suhuletle çözülmeli’ dedi ve ortadan kayboldu. Bir zamanlar Hüsamettin Cindoruk da benzer bir oylamada yurtdışındaydı. Bunlar bayat numaralar. Ve hiçbir anlamı yok. Ne yaparsa yapsın Kurtulmuş siyasi vebalden kendisini kurtaramaz. Ve tabii iktidar kadroları da…
Geçmiş silinemez. Hele siyasette hiçbir şey unutulmaz. Mazinizi ne kadar derine gömerseniz gömün. Mutlaka günün birinde karşınıza çıkar. Herkesin haberci olduğu bu çağda çok isteseniz de unutulmazsınız. Yaptıklarınız, söyledimleriniz yüzünüze mutlaka vurulur. Yapmadıklarınız da… Siyaset günü kurtarmak isteyebilir. Fakat günün sonunda tarihin tartısına çıkar. Bugüne kadar kendisini ve yaptıkların unutturarak tarihin hükmünden kaçan görülmedi.
BEKİR BOZDAĞ FARKI: BİR İSTE İKİ VERSİN…
Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesiyle sonuçlanan sürecin aktörü eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dı. Bozdağ, ateşten topu kucağına aldı. Bakanlığı sırasında adaleti tesis etti mi ki, Meclis yönetiminde adil davranabilsin. Bozdağ’ın böyle bir kaygısı yok. İrade ne buyurursa onu yapar. Hatta Ankara’da denir ki, İrade’ye kimse karşı çıkamaz fakat Bozdağ’ın emsallerinden bir farkı var, bir istersen o iki verir, hep bir adım öndedir. Bunu da herkes bilir. Makamdan makama dolaşmasının sırrı da buradadır. Yoksa koltuğu doldurduğu ve hak ettiği için değil.
TİP Başkanı Erkan Baş’ın Bozdağ’a tepki verirken söylediği ‘Mafyada böyle yaparlar. Bazen suçlu olduklarını bildiklerini yanlarında tutarlar ve en pis işleri onlara yaptırırlar’ sözü ağır ama Meclis’in tutanaklarına da geçti. Her iki isim de tepkilerden rahatsız. Ne Kurtulmuş’un ne de Bozdağ’ın bu tablo karşısında söyleyecek sözü, verecek cevabı yok. ‘Kem küm…’ cevap değildir.
Bugüne kadar Meclis’te çok kişinin milletvekilliği düşürüldü. Ama ben Atalay sürecinde hep Merve Kavakçı’yı hatırladım. Kavakçı’ya yemin ettirilmeyen Meclis’te bugün, o günü yaşayan milletvekillerinden var mı? Şöyle bir göz attım. Ben bulamadım. Acaba Kavakçı ile aynı sıraları paylaşan milletvekilleri Atalay’ın kararı okunurken ne düşündü? Merve Kavakçı’nın kendisi ne düşündü?
Bülent Ecevit’in, Merve Kavakçı’yı göstererek ‘Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz’ çıkışını iktidar sözcülerinin hatırlatma imkanı da kalmadı. Çünkü Ecevit’in DSP’si iktidar blokunun bileşenlerinden. DSP’nin Lideri Önder Aksakal 8 ay önce AK Parti listelerinden milletvekili oldu. AK Parti’nin Ecevit’in DSP’sine söyleyecek bir sözü olamaz. Devran döndü, AK Parti ile DSP aynı noktada buluştu.
AK Parti, Bekir Bozdağ’ın eli ve sesiyle Meclis’in Can’ına okudu. Artık Can’sız bir Meclis var karşımızda…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***