(Serbest Görüş) – H. AGAH KALENDER
Onu bir gazeteci arkadaşla birlikte gittiğim sünnet düğününde gördüm ilkin. Dikkatimi çeken özelliği ‘asaleti’ idi. Kendisini tanıdıkça asaletinin yanında ‘kocaman’ bir yüreğinin de olduğunu anladım. Ufak tefek fiziki yapısı bünyasında asalet ve vicdan barındırıyordu.
Sünnetten birkaç gün sonra ‘oda tv’de bir haber gözüme ilişti. ‘PKK’nın kurucusunun düğününde AKP’li bakanlar’ başlıklı bir haberdi. Mehmet Milli’den söz ediyordu. Düğüne katılan ve kirvelik yapan bakanlar ise Hüseyin Çelik ve Faruk Çelik’ti.
Bu haberden sonra Mehmet Milli ile uzun görüşmeler ve verimli sohbetler yaptım. Şanlıurfa’nın bir köyünden başlayan ve çeşitli Avrupa ülkelerinde süren hayat hikayesi bir roman gibiydi. Yıllar önce İsveç’te büyük romancı Yaşar Kemal’le buluştu. Yaşar Kemal sordu, Mehmet Milli anlattı.
Milli’nin söyledikleri karşısında büyük şaşkınlık yaşayan Yaşar Kemal ‘Önce seni tanısaydım, İnce Mehmet’i değil senin hayatını yazardım’ dedi. Mesajı alan Pling ‘evet’ deseydi Türk edebiyatında yer edinecek ve hayatı bir roman olacaktı.
HAYATI KİTAP OLDU
O günlerde hayatının kitaplaplaştırılması gibi bir düşüncesi yoktu. İsveç yıllarında Yaşar Kemal hayatını yazmış olsaydı yaşamını daha anlamlı kılan ‘mutlu son’ ve ‘final’ bölümü eksik kalacaktı. Mehmet Milli’nin hayatını yıllar sonra gazeteci Ömer Şahin ‘Pling’ adıyla kaleme aldı. Biraz sonra kitaptan ve Pling lakabının nereden geldiğini anlatacağım.
Ama öncesinde Mehmet Milli ile yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenimleri aktarmak isterim. Mehmet Milli’nin hayat hikayesi bir bölgenin de hikayesi. Milli ile konuştukça PKK’yı doğuran şartları, Güneydoğu ve Kürt sorununun ne olduğunu, meselenin boyutlarını daha iyi kavradım.
İlk başlarda ‘Apocular’ olarak nam salan grupla yolları kesişmiş. Fakat bu kesişme uzun sürmemiş, kısa süre sonra yolları ayrılmış, herkes kendi yoluna gitmiş. Mehmet Milli doğru bildiği yolda, istikametini bozmadan bütün zorluklara göğüs gererek ‘tek başına’ yürümüş. Ki bu yürüyüşü halen sürmekte…
Olaylara bakışı ne PKK ile örtüşüyor ne de Kürt sorununu yok sayan ve görmezden gelen devletin çizgisiyle.
Gelin Mehmet Milli’nin hayatına yakından bakalım.
Ömer Şahin’in ‘Pling’ kitabından bazı bilgi ve anekdotları sizinle paylaşacağım. Aile veya aşiret 1800’ü yıllarda önce Siverek’e sonra Arabük’e bölgesine yerleşti. Milli 1950’li yıllarda doğdu. Kesin bir tarih yok. Kendisinin belirlediği doğum tarihi, anne babasının söylediğinden farklı. Devletin resmi kayıtlarına, yani nüfus kütüğüne 1957 tarihi düşüldü.
Babası adını ‘Muhammed’ koydu. Ailenin ısrarına rağmen memurlar ‘Muhammed’ isminı yazmadı, onun yerine resmiyete ‘Mehmet’ diye yazdı. İsim vermenin bile devletin iznine bağlı olduğu yıllardı. İlkokul üçüncü sınıfta henüz reşit değilken hapishaneyle tanıştı. Bir arazi kavgasına karışmasına babası engel olamadı.
PLİNG NE DEMEK, “NASIL PLİNG MEHMET” OLDU?
Cüsseli, iri yarı biri değildi fakat hareketli, çevik ve gözü kara bir yapısı vardı. Kendisinden yaşça ve boyca büyük çocuklarla güreşmekten ve kavga etmekten çekinmezdi. Komşu köyden bir çocuğun sırtını güreşte yere getirince amcası ‘Pling, pling’ diye bağırdı. Pling Kürtçe’de ‘kaplan’ demekti. O günden sonra lakabı ‘Pling’ yani ‘Kaplan’ oldu.
Neden aslan değil de kaplan? Çünkü bölge kültüründe kaplanın özel yeri vardı ve aslandan önce gelirdi.
Bucak aşiretinden önde gelen isimlerinden birinin öldürülmesi üzerine 1976 yılında arama kararı çıkarıldı Pling hakkında. Oysa cinayetle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Başka yerde olduğunu kanıtlayabilirdi ama hukuk güçlüden yanaydı.
Kadir gecesi 7 kişi birden katledildi. O ölümlerden de sorumlu tutuldu. Bölgenin aşiret savaşlarına sahne olduğu kanlı yıllardı. Masumdu, kimsenin kanını dökmemişti.
Daha çocuk yaşta büyük acılar yaşadı; Kurban Bayramı’nda babası ve abisi öldürüldü. Hem devletin hem de aşiretlerin hedef durumundaydı.
Gecelerini bir grup arkadaşıyla birlikte dağlarda, gündüzleri ise güvenli köylerde geçiriyordu. Bir gün annesi ağlamaya başladı ‘Ah oğlum’ dedi: ‘Geçen gün getirdiğin kürkün içinden yılan çıktı. Ben düşmanlarından korkmuyorum artık. Her gidişinde benim oğlum yılanlarla yatmaya gidiyor diye ağlıyorum’.
Apocularla o yıllarda tanıştı. Pling’e silah kullanmayacaklarını, kan dökmeyeceklerini söylemişlerdi. Fakat sözlerinde durmadıklarını öğrendi ve onlara rest çekti: ‘Biz böyle konuşmadık, böyle anlaşmadık. Hani kimsenin burnu kanamayacaktı. Bu yapılan nedir? Ben bu işte taraf değilim. Size olan güvenimi kaybettim. Bundan sonra sizinle ilişkim olmayacak. Dostunuz da değilim. Benim köyüme de gelmeyin’ dedi.
Annesi de uyardı: ‘Hiçbirinin camide, namazda gözü yok. Babanın dostları böyle değildi. Bunlardan uzak dur oğlum’. Artık bölgede yaşamasının zor olduğunu fark etti ve kaçak yollardan Suriye’ye geçti. Bunun üzerine devlet annesini tutukladı. Ve hapishanede en ağır itham ve işkencelerin muhatabı oldu. Yaşadıkları karşısında ‘Oğlum galiba senin eskiden izlediğin yol doğruymuş’ dedi.
Bu duygularının şekillendirdiği basit ve sıradan bir öfke cümlesi değil. Bölgede PKK gibi devlet karşıtı hareketlerin nasıl güçlendiğinin kanıtıydı.
İDAMLA YARGILANDI
12 Eylül askeri darbesinin hüküm sürdüğü dönemde Pling hakkında dava açıldı, idamı istendi ve hakkında kırmızı bülten çıkarıldı. PKK Suriye’de faaliyetlerini arttırınca bu ülkede daha fazla barınması mümkün değildi.
Suriye’den çıktı yola, meşakketli yolculuktan sonra uzun yıllar yaşayacağı İsveç’e geçti. Bu ülkeye girişlerini anlatırken yaşadıkları zorlukları gözlerinin önüne gelir, boğazı düğümlenirdi. Kültür çatışmasını çok sert yaşayan aile İsveç’te giderek tutunmayı başardı. Pling lokanta açtı.
Aralarında Şivan Perwer, Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Kemal Burkay, Ahmet Kaya gibi isimlerin bulunduğu kendisiyle görüşmek için gelenlerle uzun sohbetler yaptı.
İsveç’ten Romanya’ya geçti. Ticari hayatı bu ülkede daha da gelişti. Din hayatının merkezinde yer alıyordu. Gittiği ülkelerde camilere, mescitlere uğrar ihtiyaçlarını karşılardı. Fakir öğrencilere sahip çıkar onlara burs verirdi. Sedat Bucak Romanya’ya Pling’le barış yapmak için geldi. Pling iki aşiret arasında kanlı olaylar yaşandığına dikkat çekerek Bucak’a korkmadan ‘Hangi cesaretle geldin? diye sordu.
Bucak’ın cevabı Pling’in kişiliğini ortaya koyuyordu: ‘İnsanların geçmişine bakarak karar verilir. Senin geçmişinde ihanet ve kalleşlik yok’. Bu bir dostun değil, yıllarca kan davası güttüğü muarızının tespitiydi.
Bucak’la ‘el sıkıştılar’ fakat barış sözde kaldı, hiçbir zaman bölgeye yansımadı. Bucaklar Milli aşiretinin yaşadığı köy ve çevresindekileri göçe zorlayarak yerlerine çöktü.
Romanya’da dikkatleri üzerine çekmeye başlayınca, yeni ülke arayışına girdi ve rotayı Moldova’ya çevirdi. Bu ülkede hayatının akışını değiştirecek olaylar yaşadı. Bir alışveriş merkezinde gördügü genç bir kıza vuruldu. Yaşadıkları bir film sahnesini ardırıyordu. Çekim alanına girdi ve oradan çıkamadı.
Aşkı karşılık buldu, mutlu sonla nikah masasında noktalandı. İkilinin peygamberimizin isimlerini verdiği çocukları oldu. Diana Kadir Gecesinde adını ’Rabia’ olarak değiştirdi ve Müslüman oldu.
Annesi ‘Oğlum ne yaptın gencecik bir kızla evlenmişsin’ diye şaşkınlığını dile getirdi. Yurt dışında 30 yılı devirmişti. Hakkındaki davalar zamanaşımına uğramıştı. Eve dönüş için planlar yapmaya başladı. Hüseyin Çelik devreye girdi. Ve Pling 32 yıl önce Suriye üzerinden kaçarak gittiği ülkesine geri döndü.
ÇÖZÜM SÜRECİ DÖNEMİNDE İSMİ ÖNE ÇIKTI
Havaalanında pasaportunu kontrol eden polis ‘Maşaallah dünyayı gezmişsiniz ama bir memleketinize gelmemişsiniz’ dedi. Şanlıurfa milletvekili olan Faruk Çelik’in de gayretleriyle kanlılarıyla barıştı, Bucaklar Milli aşiretine ait topraklardan çekildi. Devlet töreniyle köyüne doğup çocukluğunu geçirdiği topraklara döndü.
Açılım sürecinin başladığı yıllardı. Pling TRT Kürdi’ye çıkarak görüşlerini anlattı. Güneydoğu ve Kürt sorunu deyince akla gelen isimlerden biri oldu. Külliye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü. ‘Kavga kiminle yapıldıysa barış da onunla yapılır’ dedi ve adresi gösterdi.
İşte böyle bir hayat… Dün olduğu gibi bugün de zulmün karşısında. Haksızlıklara, adaletsizliklere karşı isyan halinde. ‘Ben hayatım boyunca mazlumların yanında oldum’ cümlesi bir söz olarak kalmadı, eyleme dönüştürdü. Elinin uzandığı her yere maddi manevi yardım götürdü.
Pling kitabına önsöz yazan Hüseyin Çelik Milli’yi ilk gördüğünde ‘Bu nam bu cüsseye bol geliyor’ tespiti yaptı. Şu sözler Çelik’in: ‘Pling’in hikayesi aslında bizim hikayemizdir. Bu kitap sıradan bir hatırat değil. Burada siyaset var, hukuk var, sosyoloji var, psikoloji var. Elbette Mehmet Milli bir aziz değildir. O hatalarının, sevaplarının hesabını Allah’a verecektir. Bize kalacak olan ise onun hikayesinden çıkaracağımız derstir’.
Pling lakaplı Mehmet Milli ise kendisini ifade ederken şu cümleleri söyledi: ‘Babamın bana söyleyip de benim yapamadıklarım hep ‘keşke’lerim oldu. Mesela okumamı çok istiyordu. Benden adaletli olmamı, fakiri korumamı, zalimlere karşı dik durmamı istedi. Namazı, zekatı ondan öğrendim. Bunlar beni hayatta tuttu. Annem benden dolayı çok çile çekti. Cezaevlerine atıldı, işkence gördü. Buna rağmen hakkını herkese helal etti. Abim işaretin dışında farklı bir insandı. Gösterişten uzaktı. Dindardı. İhtiyacımız olan şey adalet ve vicdandır’.
Daha fazla bilgi için Ömer Şahin’in Pling’ini okumalısınız. Mehmet Milli’nin hayatı sadece kitap değil, filmi de çekilmeli, belgesellere konu olmalı. Çelik’in dediği gibi Pling’in hikayesi bizim de hikayemiz…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***