AHMET KURUCAN | YORUM
Kanada’nın Windsor şehrindeyim. İki ayrı günde kız ve erkek olmak üzere gençlerle bir aradaydım. Hepsi de anne babalarının Cemaat’e mensubiyet ya da faaliyetlerine vermiş oldukları maddi manevi desteklerden dolayı yaşamış olduğu zulümler nedeniyle Türkiye’den göç etmişler. Bulundukları ülkede 6-7 yıllık bir geçmişleri var. Hiç birisinin İngilizce problemi kalmamış. Halk tabiriyle ‘sular-seller gibi’ konuşuyorlar. Kimisi lisede kimisi üniversitede talebe.
Demokratik yönetimlere sahip ülkelere son 6-7 yıldır çeşitli vesilelerle ziyaretler yapıyorum. En son gittiğim bu ülkede karşılaştığım gibi başka ülkelerde de benzer kadere sahip gençlerle oturup konuştum. Karşılıklı soru cevaplı sohbetler ettik. Toplam gözlemim şu şekilde; ailecek yaşamış oldukları sıkıntılardan dolayı anne-babasını, Erdoğan ve rejimini, Hizmet Hareketi’ni, siyasi zihniyeti/sistemi ve dini suçlayanlara kadar spektrumun bir ucundan diğer ucuna uzayan çizgide bazı gençlerimizle karşılaştım. Bunlar içinde benim içimi en çok acıtan, yüreğimi kanatan tahmin edeceğiniz üzere dini sorumlu olarak gören ve dine mesafe koyanlar oldu.
Çerçevesini kabaca çizmeye çalıştığım bu manzara gerçeğin ta kendisi. Yorum değil, çıplak gözlem. Dolayısıyla söz konusu gerçeğe gözleri kapatmanın hiç kimseye faydası yok. “Güneşe karşı gözlerini kapatan sadece kendisine gece yapar.” Hayır, anne babalar başta hepimiz sorumluluk şuuru içinde olarak bu gerçeği görmek ve onunla yüzleşmek zorundayız.
Yalnız buraya kadar yazdıklarım madalyonun sadece bir yüzü. Bir de diğer yüzü var. O yüzde de bir spektrum var ve orada yerini alan gençlerimiz değil anne babasını ya da başkalarını suçlamak aksine hayata asılmış, hedeflerini belirlemiş ve hızla o hedeflerine koşuyorlar. Ne yaptıklarını ve ne yapacaklarının idraki içindeler. İnanın bana hele birkaç gün önce Windsor’ta karşılaştığım gençler öyle şuurluca meselelere yaklaşıyorlar ki onları görünce şunu demeden geçemiyorsunuz: “Sanki büyümüş de küçülmüşler.”
Sanki anne babalarından daha kuşatıcı bir şekilde hayata bakıyorlar. Sordukları sorular, verdiğim cevaplara karşı sundukları karşıt argümanlar, esasa, usule ve üsluba riayet içinde yaptıkları konuşmalar açıkça bunu gösteriyor. Bu zaviyeden bakınca gelecekte alanlarının en başarılı insanlarını görüyorum karşımda. Birkaç dile vakıf, teknik ve teknolojinin imkanlarını iyi kullanan, dünya gerçeklerinden haberdar insanlar. Mutlu olmamak mümkün mü?
Bakın Meriç’i çok zor şartlar altında anne babası ve iki kardeşi ile geçen ve şimdilerde 18 yaşına gelmiş bir genç kızımızın beyanını aktarayım sizlere. Anne baba çocuğunun yaşadığı sıkıntılardan dolayı, “Acaba nasıl bir dini düşünceye, nasıl bir Hizmet anlayışına sahip olur? Çevremizde gördüğümüz bazı çocuklar ve gençler gibi dine mesafe mi koyar? Sürekli birilerini mi suçlar?” endişesi ile iki büklüm olduğu bir yerde o genç kızımız aynen şunu söylüyor: “Meriç’i boşuna mı geçtik?” Ben ilave edeyim isterseniz: “Gül gibi ülkemizi boşuna mı terkettik?”
Siz ilave edin, “Yanlış bir şey yapmadık. Alnımız ak, başımız dik. Öyleyse…”
Evet böyle diyor ve tüm gücüyle bir taraftan okuyarak ve çalışarak kendini geleceğe hazırlarken diğer taraftan Türkiye’den anne babasının gönüllü sürgün edilmesi, hapishanelerde yatması, işinden kovulmasına neden olan değerler uğrunda gecesini gündüzüne katarak çalışıyor ve çabalıyor.
Hamd olsun.
Aklınıza takılabilir, körü körüne bir bağlılık mı? Hayır, tam aksine. Eleştirel yaklaşıyorlar hemen her şeye. Çaprazlama okumalar yapmışlar ve yapıyorlar. Karşılarında dini ilimleri meslek edinmiş bir insan olarak beni buldukları için olsa gerek neredeyse şeytanın avukatlığını yapar tarzda LGBT’den Darwin nazariyesine uzanan nice sorular sordular. Ne kadar sevindirici. Şüphe duyan bir akıl. İmanını taklikten tahkike çevirmek için mücadele eden bir zihin. Sağ olsunlar, var olsunlar.
Hep böyle kalın emi!
Not: Toronto ve Kitchener gencleri ile alakalı tecrübelerimi ve değerlendirmelerimi sonraki iki yazımda paylaşacağım.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***