Sıkça yapılan imar barışlarını, yanlış kentsel dönüşüm uygulamalarını ve yapı denetimini ortadan kaldıran düzenlemeleri, depremlerin felakete dönüşmesini sağlayan etmenler olarak saymak mümkün. Bu bağlantılardan söz etmeden analiz yapmakta yeterli olmaz. Çoğu AKP döneminde olmak üzere Türkiye tarihinde, uzatma ve yenilenmelerle birlikte 26 kez imar barışı/affı çıkarıldı, sonuncusu ve en kapsamlısı da 2018 yılında yapıldı.
2023 Şubat depremleri öncesinde ise 27. imar barışı/affı gündemdeydi, resmi kayıtlara göre 53 binin üzerinde kişinin ölmesi ve bölgenin yerle yeksan olması ile sonuçlanan depremlerden önce, TBMM’de imar ve bayındırlık komisyonunda imar barışı kanun teklifi görüşülüyordu. Teklif, Cumhur ittifakının küçük ortaklarından Büyük Birlik Partisi genel başkanı Mustafa Destici tarafından verilmişti. Kanun teklifinde; “ruhsatsız ve ruhsat eklerine aykırı yapılan yapıların kayıt altına alınması, imar barışının sağlanması, yapı kayıt belgesi başvuruları için verilen sürenin uzatılması ve daha önceki imar affında süreyi geçirenlere yeniden hak verilmesi, bu nedenle verilen idari ve para cezaların iptali edilmesi“ isteniyordu. 6 Şubat depreminin depremin olduğu gün meclis komisyonunda görüşülmeye hazır olan “teklif “ buydu, muhtemelen Mayıs seçimleri öncesinde kanunlaşacaktı.
DEPREM ÖNCESİNE İLİŞKİN HATIRLATMALAR, SONRASINA İLİŞKİN SORULAR
1-Şubat depremlerinden 2 ay önce memleket sathında bir deprem tatbikatı yapılmıştı, trajikomik bir deprem tatbikatıydı. Kiminin telefonuna mesaj geldi kimine gelmedi, kimi yerde siren çaldı, kiminde çalmadı, hiç kimse tınmadı, kimse ne yapacağını bilmiyordu, acayip bir durumdu.
Tatbikat AFAD’la ilişkili kurum olarak İçişleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirildi. İçişleri Bakanı tartışmalı isim Süleyman Soylu’ydu. Soylu, deprem öncesinde ve sonrasındaki bakanlık faaliyetleri sorgulanan isimdi.
2– Şubat 2023 depremlerinden önce tüm ülkede ve bölgede konut kampanyası devam ediyordu, kampanyayı da iktidarın başı yürütüyordu. Şehirleri dolaşıyor, projeleri anlatıyordu, deprem bölgesinde de paralarını yatıranlar da vardı, deprem sonrası bu insanlar perişan oldular.
3- Afetin faciaya dönüştüğü günlerde TBMM tatildeydi, meclisin depremi konuşması istenmedi, sadece OHAL’in ilanı için TBMM açıldı ve kapandı.
4– Bakanlar deprem bölgesine çok geç gitti. İktidarın en büyük ortağı Devlet Bahçeli, Osmaniyeli olmasına rağmen, depremin ciddi hasarlara yol açtığı memleketine günler sonra uğradı. Valilerin refleksleri problemliydi.
5- Afetlerde dünyanın her tarafında askeri birliklerin müdahalelerine tanık oluruz. Askeri birlikler, deprem sonrası ortalıkta yoktu, çok geç intikal ettiler, askeri birlikler müdahale edemedi. Deprem olduğu günlerde, Türkiye’deki her 7 askerden 1’inin yurt dışında bulunmasının geç intikalde rol oynadığı ileri sürüldü. Suriye ve Irak’ta konuşlanmış askerlerin bölgeye kaydırılmadığı konuşuldu. TSK dahil, devletin tüm birimlerinde zafiyetler ortaya çıktı. Ayrıca depremin olduğu illerin, ‘afet bölgesi’ ilan edilmesi gerekirken OHAL ilan edilmesi de eleştiri konusu oldu. Depremler sonrası devlet mekanizmasında çok ciddi aksamalara başta AFAD, İçişleri Bakanlığı ve Kızılay olmak üzere devlet kurumlarının çaresizliğine tanık olduk.
6-AKP döneminde mühendis odalarının yapı denetimiyle ilgili yetkileri ortadan kaldırılmıştı. Peki, Şubat depremleri sonrasında bunlar düzeldi mi? Yerel yönetimlere ve üniversitelere, mühendis odalarına yapı denetimine ilişkin eskisi gibi görevler verilmesine başlandı mı? Hayır, hiçbiri düzelmedi?
7– Deprem sonrasında şirketlere, sermaye sahiplerine çeşitli teşvikler verildi. Peki, deprem sonrasında ülkenin sahip olmadığı araç ve gereçlere, şirketlerin yatırım yapmaları teşvik mi, edildi? Krediler bu alanlara mı verildi? Yok hayır, böyle bir uygulama olmadı. Depremlerde enkaz altında kalan insanların sesini duyabilecek hassas aygıtlarımızın olmadığını gördük, bu aygıt Fransa’dan getirilmişti!
8– Deprem sonrası eksiklikleri giderecek, ne idari yasal düzenlemeler, ne de depremler sonrasında kullanılan araç gereçler teknolojisine, bıraktım teknolojiye yatırımı, araç parkının geliştirilmesine yönelik bir hamle olmadı.
9-Deprem ülkesinde, deprem uyarı sistemlerini geliştirmeye dönük bir çalışma var mı? Hayır! Sermaye kesimine ve üniversitelere bu sistemleri geliştirecek teşvikler mi verildi. Hayır!
10-Üniversitelerin araştırma kapasitesini geliştirmek için bir atak oldu mu? Hayır! Üstelik üniversitelerimiz çok sorunlu görünüyor, en son Prof. Naci Görür ‘de “İTÜ bitti” diye istifa etti.
11-Deprem sonrasında çok önemli işlevleri olan eğitimli köpeklere bile sahip olmadığımızı gördük. Eğitimli köpeklerimiz, enkaz altını incelebileceğimiz aygıtlarımız olmadığı için kayıplar arttı.
12– İmar affından/barışından yararlanarak, yapı denetiminden kaçarak ruhsat alan binaların yüzde kaçı depremlerde yıkıldı? Bilmiyoruz.
13– Resmi rakamlara göre 53 binin üzerinde insanımız öldü, ancak kayıpları bilmiyoruz. Halen naaşlarına ulaşılamamış insanlar bulunuyor, çocuklarına, annelerine, babalarına ulaşamamış insanlar var, neredeler bilmiyoruz.
14– İnşaat sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin yaptığı değerlendirmelere göre , Türkiye’nin yapı stokunun neredeyse-40 45%’i depremlere dayanıksız.
15-Savaşlar ve depremler iştah kabartıyor, çünkü yıkılan çürük yapıların yeniden yapılması gerekiyor. Yıkılan binaların sorumlularından hesap sormadan hemen ihalelere başlanıyor. Yeniden kamu binaları, sabit sermaye yatırımları, lojmanlar, üniversite binaları, hükümet konakları, adliye binaları, hastaneler, köprüler, yollar, yeniden konutların yapılması gündeme geliyor.
16– Peki yeni ihaleler, yapıların depreme uygun koşulları sağlayacak kurallara göre mi yapılıyor ? Eskilerden hesap sorulmuyor da, peki yenileri nasıl yapılıyor, usulüne uygun mu? Ayrıca yeni ihaleler kimlere veriliyor? Yandaşlara mı? AKP döneminde ihale kanunlarında yapılan değişikliklerin sayısını hatırlayamıyoruz bile, unuttuk.
17- Türkiye’yi 22 yıldır aynı iktidar yönetiyor. Bu iktidarın merkezi ve yerel düzeyde kamu kaynakları üzerinden servet transferi yaptığı havuz sistemi denilen bir mekanizma var. Bu transferler çoğunlukla inşaat sektörü yoluyla gerçekleşiyor.
18- Deprem ülkesiyiz, yüzyılda insani kayıplarımız 150-200 binleri buluyor. 100 yıl boyunca 6’nın üzerinde 150’ye yakın deprem kaydedilmiş bir ülkeyiz. Ama sorunun felakete dönüşmesine engel olamıyoruz. Çünkü sorumluların yargılanması, adalet önüne çıkması, söz konusu olmuyor, doğru dürüst bir dava sürecine rastladığımızı söyleyemiyoruz.
İşte bu nedenle, yaşanan her felaketten sonra ‘katiller kimler?’ sorusunu ısrarla sormak zorundayız? Depremlerin katliamlara dönüşmemesi için yeni adımlar atılmasını sağlamak “katil kim” diye sormak durumundayız. .
Şubat deprem felaketleri sonrasında yeni bir sayfa açılmış, yeni bir afet politikası ve kurumsal reform geliştirilmiş değil. Yaşanan eksiklikleri giderecek, olumsuzlukları telafi edebilecek, ihale mevzuatı ve yapı denetimine ilişkin yasal düzenlemeler yapılmadı..
ÇIKIŞ YOLU VAR MI?
1999 depremi sonrasında da yaşananları eleştirmiştik. Ancak 2024 ve 1999 Türkiye’sinde siyasi iklim ve rejim çok farklı. 1999’da kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistem geçerliydi. Sorunluda olsa demokrasi ile yönetiliyorduk, ufukta AB süreci gözüküyordu. Yasama, yürütme, yargı ve medya güçlüydü. Başbakanlık müessesesi birikimiyle refleksler sunabiliyordu, bugün böyle bir durum yok. Bugün otoriter CHS tek adam rejimi ile yönetiliyoruz.
*Ülkenin yönetildiği bu rejimle memleketin meselelerinin çözülemediği çok açık bir şekilde görülüyor. Demokrasi dışı düzen ülkeyi taşıyamıyor. Deprem dahil ülkenin sorunlarını, Türkiye’nin otoriter rejimiyle ilişkilendirmeden anlamak, otoriter karar alma biçimleriyle, tek adam rejimiyle, depremin felakete dönüşmesini engellemek mümkün olmuyor. Otoriter CHS rejimi değişmeden depremle ilişkili düzeninde değişmeyeceği anlaşılıyor.
Türkiye inşaat sektörüne dayalı ‘tarzı hayata’ sahip bir ülke, bu sektörle bir cumhuriyet ne kadar payidar kalır , doğrusu bilemiyorum.
Türkiye’nin fay hatlarında biriken stres, yolsuzlukla iş birliği yaparak büyük depremle boşaldı. On binlerce insan hayatını kaybetti, yüzbinler yaralandı, on milyarlarca dolarlık maddi kayba neden oldu. Dinmeyecek acılar içindeyiz.
Yazıyı hazırlarken Erzincan -İliç altın madeni katliamı göz göre göre gerçekleşti. Deprem felaketlerini nasıl katliama dönüştürdüğümüzü yukarıda anlattım. İliç’te yaşanan katliamda bir iktidar- şirket tasarımıdır.
Dikkatinizi çekerim: Türkiye’nin siyasi fay kuşaklarında biriken nefret, nasıl boşalacağını bilemediğimiz bir şekilde artarak devam ediyor.
Ali Bilge: İktisatç- Gazeteci
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***