ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Washington-Ankara-Bağdat ve Erbil hattında kritik görüşmelerin, önemli pazarlıkların döndüğü günlerdeyiz. Atılan her adımın dört başkenti de ilgilendiren tarafları var.
Özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Irak ziyaretleri yeni bir döneme işaret ediyor. İşte bu kritik ziyaretler sürerken Ankara’nın gözü bir yandan da ABD Kongresi’nde…
İki yıldır müzakereleri süren F-16 satışı ve modernizasyonu pazarlıklarında son iki güne girildi. Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması ile eş zamanlı olarak Biden yönetimi de satış sürecini başlatıp anlaşmayı ABD Kongresi’ne yollamıştı.
ABD yasalarına göre Kongre, iki hafta içinde anlaşmaya itiraz etmezse süreç tamamlanacak. Süre 9 Şubat akşamı doluyor. Yani son aşamaya geldik.
Ankara nefesini tutmuş bu iki günün geçmesini beklerken, Washington’dan istemediği bir haber aldı. Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul, Türkiye’ye F-16 satışını engellemek için bir yasa teklifi sundu.
Eğer Senatör Paul’a başka senatörler de eşlik ederse son dakika da anlaşma suya düşebilir. Ancak Senatör Paul’un bu hamlesinin süreci tıkaması beklenmiyor. Çünkü Paul’un başarılı olması için Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nun diğer senatörlerinin de tasarıya destek vermesi gerekiyor.
Biden’ın ‘Yunanistan’ hamlesi
Komisyon Başkanı Ben Cardin Türkiye’ye F-16 satışına zaten onay vermişti. Öte yandan anlaşmaya ilişkin Temsilciler Meclisi’nin ilgili komisyonundan itiraz da gelmiş değil.
Açıkçası Biden yönetiminin 25 Ocak’ta Kongre’ye sunduğu bildirimin son iki günde akamete uğraması pek olası değil. Çünkü Biden yönetimi Kongre’nin süreci baltalamasını önlemek için Yunanistan’a satılacak F-35’leri de aynı pakete koymuştu.
Bu diplomatik manevrayla Beyaz Saray yol kazaları olmasının önüne geçmişti. Kısacası Cuma günü Türkiye’ye F-16 satış ve modernizasyon sürecinin sonuna geliniyor.
Peki bu durum Türkiye ile ABD arasındaki buzları eritip yeni bir dönemi başlatabilir mi?
ABD tarafında böyle bir niyet varmış gibi gözükse de pratikte bu çok kolay değil. Çünkü iki ülke arasında ciddi bir güven sorunu var ve dahası tartışmalı konularda ABD tarafı bir değişikliğe gitmiş değil.
ABD’nin Suriye ve Irak’ta İran hedeflerini vurması, Ortadoğu’da tansiyonun yükselmesi Türkiye’nin stratejik konumumu yeniden tartışmaların merkezine çekti ama unutmamak gerekiyor ki, ABD seçim yılında ve önümüzdeki aylar Biden için çok zor olacak.
Açıkçası böyle kritik bir dönemde Biden’in yeni bir cephe açması ya da radikal adımlar atması pek ihtimal dahilinde değil.
Peki Ankara ne yapar?
Türkiye de seçim yılında ama şartlar ABD’den çok farklı. Erdoğan artık kurumsallaştırdığı ‘tek adam’ rejimiyle seçime rahat gidiyor. Hele bir de DEM Parti ve İyi Parti’nin İstanbul’da aday çıkarıyor olması Erdoğan’ı avantajlı hale getirdi.
Yerel seçimden sonra da 4 yıllık seçimsiz bir dönem başlıyor. Erdoğan rejimi için bu dönem ajandasını gerçekleştirebilmek için verimli bir zaman dilimi olacak.
‘Sandık endeksli’ Kuzey Irak trafiği arttı
Son günlerde Ankara-Bağdat ve Erbil hattında anormal bir trafik dönüyor.
MİT Başkanı İbrahim Kalın bir hafta içinde iki kez, ardından da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak Irak’a gitti. Hem merkezi hükümetle hem Kuzey Irak yönetimi ile kapsamlı görüşmeler yapıldı.
Heyetlerin istihbarat ve asker ağırlıklı olması doğal olarak PKK’ya yönelik bir operasyonu akla getiriyor. Iraklı istihbarat yetkililerinin de sık sık Ankara’ya geldiği, hem MİT hem de Dışişleri’nde görüşmeler yaptığı da sır değil.
Yani bir şeyler pişiyor.
Konu Türkiye-Irak ilişkileri olunca her zaman petrol boru hatları ve su tartışması masadadır ancak son günlerde yapılan temasların PKK merkezli olduğunu not etmek gerek.
Peki ne geliyor?
Öncelikle şunu not etmek gerek; Erdoğan için Kürt meselesi her zaman sandık endeksliydi. Açılım adı altında müzakere yaparken de, şehirleri yakıp yıktığı mücadele döneminde de hedefi hep sandıktı. Dolayısıyla şimdi de aynı kuralın yürürlükte olduğunu söyleyebiliriz.
Erdoğan’ın önce seçimleri özellikle de İstanbul seçimlerini kazanması ardından da gündemi uzun süre domine etmesi gerekiyor. Ekonominin hali ortada. Seçimden sonra iyice yönetilemez hale gelmesi kesin. Yani Erdoğan için seçimi atlatmak yetmiyor, sonrasında da demir yumrukla ülkeyi yönetmesi gerekecek.
Ya evdeki hesap çarşıya uymazsa!
Böyle durumlarda en ideali ise çatışma ortamı. Sınır ötesine yapılacak bir operasyon ile Saray’ın canını sıkabilecek tüm gündemler ötelenecek. Nasıl olsa giden canlar gariban Anadolu çocukları. Şehitler Erdoğan için mesele değil.
Ancak Erdoğan’ın planlarını riske atan Ankara’yı düşündüren başka bir durum daha var. Ortadoğu’daki proxy gruplar hiç olmadığı kadar güçlüler. Erdoğan’ın Irak ve Suriye’ye yönelik operasyonlarına hiç ummadığı cevaplar verilebilirler.
Yani İran faktörü göz ardı edilmemeli. Ankara’nın son hamleleri bir bakıma İran’a ‘bölgeyi sana bırakmam’ anlamına gelebilir mi? İran kontrol ettiği alanlarda Türkiye’ye operasyon izni verir mi? Amerika Ankara-Bağdat-Erbil hattındaki yakınlaşmaya nasıl bakacak, operasyon iznini nereye kadar verecek? Bunlar cevabı net olmayan sorular, sorunlar.
PKK ve İŞİD’in Türkiye’de son dönemde giriştiği eylemler operasyonel yeteneklerini gösteriyor. Türkiye sınırlarının kevgire döndüğü, kimin kim olduğunun bilinmediği bir ortamdayız.
Sadece uluslararası mafya grupları değil, terör örgütleri de Türkiye’yi mesken tutmuş halde. Son kilise saldırısı her yönüyle düşündürücü bir örnekti.
Kısacası; Erdoğan tamamen iç politik hedefleri doğrultusunda yeniden bir sınır dışı operasyon planlıyor fakat evdeki hesap çarşıya uymayabilir. Erdoğan şapkadan tavşan çıkarmaya çalışırken önünü alamayacağı kanlı bir dönemin de kapısını açabilir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***