(Serbest Görüş) – TARIK GÜNDOĞAN
Türkiye’de olduğu gibi dünyada da bir mahkeme tarafından verilen her hukuki kararın bir “kitabi anlamı” bir de haberlerde kullanılan, halkın tarafından daha anlaşılır olmasını sağlayan “slogan anlamı” vardır.
Mahkemeler hemen her dilde uzun ve sıkıcı ve çoğu zaman anlaşılması zor bir karara imza atarlar ve genellikle bu kararlar medya tarafından bir iki basit kelimeye özetlenir ve daha anlaşılır bir hale sokulur.
Bazen de bir karar, sadece bir mahkeme kararı olmanın ötesinde başka anlamlar, muhatabına ya da muhataplarına mesajlar da içerir.
Bizde en yakın örneklerinden bir Can Atalay kararıdır mesela. Çoğu kimse Anayasa Mahkemesi’nin uzun karar cümlesinden haberdar değildir ama Yargıtay ile yaşanan kriz daha anlamlıdır.
MAHKEMENİN KARARI HEM BATI ÜLKELERİNE HEM DE MÜSLÜMAN ÜLKELERE AYRI MESAJ VERDİ
Bu kısa özetleyici girişten sonra Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail aleyhine açtığı davanın, mahkeme kararında hiç bahsedilmeyen işte bu anlamlarına değinmek istiyorum.
UAD’nin hukuki metnini tek cümleye indirgeyecek olursak, mahkeme kararında “İsrail Devleti, Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonları derhal durdurmalı” talebiyle ilgili, İsrail’in Gazze sakinlerine yönelik öldürme, saldırı ve yıkımla ilgili her türlü eylemden kaçınması ve soykırımı önlemek için tüm tedbirleri almasına” hükmetti.
Bu sonuç, pratikte hiçbir fayda getirmedi. Zaten mahkemenin alacağı hiçbir kararın bir fayda getirmesi de başından beri beklenmiyordu.
Ancak karar hem İsrail hem Filistin, hem İsrail’in müttefikleri hem de Filistin’e destek verenler için mahkeme kararında yazılı olmayan anlamlar içeriyor.
Hatırlayacak olursak Güney Afrika, İsrail’i Gazze’ye yönelik savaş sırasında 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmemekle suçlayarak bir dava açtı. Mahkeme de İsrail’in soykırımdan suçlu olup olmadığına karar vermedi, ancak UAD Güney Afrika’nın iddialarının makul olduğuna hükmetti. Buna ek olarak İsrail’den, soykırıma ilişkin tüm kanıtları muhafaza etme ve İsrail hükümetinin UAD’nin geçici tedbirlerine uymak için aldığı tüm tedbirler hakkında 30 gün içinde UAD’ye bir rapor göndermesini talep etti.
ABD’NİN POLİTİKASINI DEĞİŞTİRMESİNİ BEKLEMEK SADECE HAYAL
Ancak en önemli sorunlardan biri UAD’nin kendi yaptırım mekanizmalarının olmaması. Ayrıca İsrail, UAD’nin Batı Şeria’daki yasadışı İsrail işgaline ilişkin 2004 tarihli kararı da dahil olmak üzere, uluslararası hukuku her zaman alenen hiçe saydı. Bu durumda Tel Aviv’in UAD’ye uymasını beklemek için hiçbir neden yok.
UAD’nin bu kararının İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşını destekleyen ABD ve diğer Batılı hükümetler için ne anlama gelebileceği önemli bir soru.
Küresel kamuoyu, uluslararası baskı ve ahlaki duruş açısından, Washington ve Avrupa başkentlerinin UAD’nin bu kararının ardından ödemesi gereken bedeller var. Ancak daha pratik açıdan bakıldığında, Batılı hükümetlerin İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı karşısındaki politikalarını değiştirecekleri şüpheli.
Batılı hükümetlerin, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısına verdikleri kayıtsız şartsız desteği ve özellikle de maddi desteği yeniden gözden geçirmeleri için daha büyük bir kamuoyu ve siyasi baskı altına girecekleri öngörülebilir. Örneğin ABD’deki anketler, İsrail’e desteğinden dolayı Biden yönetimine tepkilerin giderek arttığını ortaya koyuyor. Ancak yine de ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin politikalarında önemli bir değişiklik beklemek için erken.
FİLİSTİN KONUSUNDA BÖLÜNMÜŞ AVRUPA ÜLKELERİ DAHA HUKUKA YAKIN DURABİLİR
Avrupa ülkelerinin zaten bu savaşa yönelik ortak bir politikaları yok. Avrupa Birliği’ndeki (AB) bazı ülkeler İsrail’in korkunç askeri harekâtına şiddetle karşı çıkarken, örneğin Belçika İsrail’e yaptırım uygulanması çağrısında bulunacak kadar ileri giderken, Almanya ve bazı Orta Avrupa ülkeleri Tel Aviv’e eleştirel olmayan destek verme konusunda ABD’yle aynı safta yer aldı.
AB üye ülkeleri esasen iki kampa bölünmüş durumdaydı. Belçika, Slovenya ve İspanya’dan UAD’ye ve/veya Güney Afrika’nın davasına destek gelirken, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Almanya ve Macaristan Güney Afrika’nın bu davayı açmasına karşı durdu.
Ancak şimdi bu karar çıktığına göre AB üyelerinin bir sonraki hamlelerini dikkatle değerlendirmeleri gerekecek. AB ülkelerinin, geçmişte uluslararası hukuku ve UAD’yi hiçe saydığı vaki olan Washington yönetimine nazaran “daha çok hukuktan yana olacaklarını” varsaymak mümkün. AB’nin kurumsal yapıları da hep hukuku öncelediler.
Ancak tıpkı karar çıkmadan önce dava sürecinde olduğu gibi, alınan karar da Avrupa ülkelerini bölmeye devam edecek. Ve neticede pratik bir sonuç elde edilemeyecek.
Muhtemelen mahkemenin kararı, Avrupalı ülkelerin İsrail ile yaptıkları görüşmelerde Tel Aviv yönetimini daha az şiddetli saldırılar düzenlemeye ikna etmek için kullanılacak bir maddeden öteye geçemeyecek.
Kararın Batı ülkeleri açısından anlamı bu şekilde özetlenebilir.
ÖNCE KENDİ BAHÇENİ TEMİZLE
Peki ya her fırsatta ve mecrada Filistin’i bir dava konusu yapan Müslüman ülkeler?
Öncelikle hatırlatmakta fayda var. Bu davayı İsrail’e karşı bir Müslüman ülke değil, Güney Afrika açtı.
Çünkü bugün hangi Müslüman ülkeye gitseniz yakın geçmişinde soykırım benzeri bir uygulama var. Davayı açtıklarında “önce kendi bahçeni” temizle ikazı ile karşılaşacaklarını biliyorlar.
Dava sürecinde en somut desteği Endonezya verdi. Endonezya, mahkemeye yazılı görüşlerinin yanı sıra yazılı bir açıklama da sunan ve UAD’deki bu davanın sözlü duruşmalarına katılacağı teyit edilen tek Müslüman ülke oldu.
Ancak İsrail’e karşı açtığı soykırım davasını “ahlaki ve siyasi olarak” desteklemiş olsa da kendisi böyle bir dava açamazdı çünkü -Güney Afrika, İsrail ve dünyadaki 150’den fazla ülkenin aksine- Endonezya (kendi toplu katliam ve işgal geçmişiyle) Soykırım Sözleşmesine taraf değil.
Ne kadar ironik değil mi?
Bütün Müslüman ülkeler İsrail soykırımına karşı Filistin’e karşı destek verirken, kendi geçmişlerindeki soykırım ya da soykırım benzeri uygulamalardan dolayı hukuki hiçbir adımı atamıyor.
Kendi ülkesinde hukuku üstün görmeyenin, uluslararası adalet divanında ne işi olabilir?
Kendi ülkesinde insan haklarını ihlal eden, İsrail’in çiğnediği haklara karşı nasıl sesini yükseltebilir?
Türkiye için söyleyelim: Uluslararası mahkemelerin aldığı kararlara kendisi uymayan bir ülke, nasıl olur da başka bir uluslararası mahkemede adalet arayabilir?
İlk başta bahsettiğim, UAD’nin kararının “slogan anlamını” şimdi verelim.
Mahkeme, aldığı kararla ne dava açan ne de davaya somut bir destek veremeyen Müslüman ülkelere şöyle seslendi: Önce kendi bahçenizi temizleyin!
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***