Koç Phil Jackson da yaşananlardan Kobe’nin aşırı hırsını sorumlu tutuyordu. Jackson yıllar sonra verdiği bir röportajda Kobe için “Yönetilemez bir oyuncu haline gelmişti. Sahada hep daha fazla özgürlük istiyordu. Bense onu oyun planının bir parçası olmaya ikna etmeye çalışıp duruyordum” diyordu.
Shaq – Kobe arasındaki gerilim 2001-2002 sezonunda ABD spor basınının gündelik haberlerinden birisi haline gelmişti. İkilinin arasındaki ilişkinin onarılamaz hale geldiği açıkça ortadaydı.
2002-2003 sezonu öncesi Shaq büyük Miami Heat’e gitme kararı aldı ve giderken de ‘yeni bir yıldız yaratacağını’ ima etti. Bahsettiği kişi Miami Heat’in genç yıldızı Dwayne Wade idi.
Kobe ise şüphecilerin ‘Shaq olmasaydı şampiyonluk yüzü göremezdi’ iddialarını yalanlama fırsatını ele geçirmişti.
Ancak Kobe istediğini elde edemedi. İstatistikleri kariyerinin en iyi noktalarına ulaşmıştı. Artık maç başına ortalama 30 sayı atıyordu. NBA’in en skorerleri arasındaydı. Takımının tartışmasız lideriydi.
Tecavüz iddiaları ve ardından gelen özür
Kobe Bryant’ın sıkıntıları sadece basketbol sahasıyla da sınırlı kalmıyordu. 2003 yılında Denver, Colorado’da bir kadın, polise giderek Kobe Bryant’ın tecavüzüne uğradığını söylemişti.
Bryant gözaltına alındı, sorgulandı. Hakkında açılan davada kimliği gizli tutulan bir kadına otel odasında tecavüz etmekle suçlanıyordu. Ancak şikayetçi olan kadın ifade vermeyi reddedince dava düştü.
Bryant, söz konusu kadınla cinsel ilişkiye girdiğini kabul ediyordu fakat cinsel taciz iddialarını kabul etmiyordu.
Ardından aynı suçlamayla bir dava daha gündeme geldi. Fakat dava açılmadan taraflar uzlaşmaya gitti. Kobe’nin kimliği hâlâ bilinmeyen kadına 2 milyon doların üzerinde ödeme yaptığı ABD basınında yazıldı.
Aynı yıl Temmuz ayında Kobe, eşi Vanessa’ya 4 milyon dolar değerinde bir yüzük hediye ederek kendisini affettirmeye çalışıyordu.
Kişisel başarı, takım başarısına dönüşmeyince
Basketbol sahasında ise Kobe için işler yolunda gibiydi… En azından kişisel istatistikleri açısından.
2006 yılında Toronto Raptors’a 81 sayı atarak modern basketbolda bir daha erişilmesi neredeyse imkansız olan bir başarıya imza atmıştı.
2007-2008 sezonunda Kobe insanüstü bir performans sergiliyordu. Maç başına 35 sayı atıyor, neredeyse her maç 48 dakikanın tümünü oynuyordu.
O sezon, NBA’in en değerli oyuncusu seçilse ve takımını NBA finallerine taşısa da, Lakers’ın ezeli rakibi Boston Celtics’e kaybetmişlerdi.
Kişisel başarılar bir türlü takım başarısına dönüşemiyordu.
Olgunluk dönemi ve Shaq’siz şampiyonluklar
2008 – 2009 sezonu başlarken oyununda bazı şeylerin değişmesi gerektiğini farkediyordu.
Phil Jackson’a hak vermeye başlamıştı.
Lider olmak, tüm sayıları atmak demek değildi. O sezon sayı ortalaması düştü 35’ten 31’e indi, daha fazla asist yapmaya başladı.
Kobe yaşlanıyor, başta LeBron James olmak üzere yeni jenerasyon NBA’e damga vurmaya başlıyordu.
Black Mamba için şampiyonluk kapısı kapanmak üzereydi.
Bryant’ın değişen oyun felsefesi, Phil Jackson’ın koçluğu ve takıma eklenen yeni tamamlayıcı parçalar, Kobe’ye iki yüzük daha kazandırdı.
Bu yıllarda Kobe Bryant, takımını son çeyreklerde sırtlayan, zor şutları kullanan ve maç sayılarını atan tartışmasız bir lider haline gelmişti.
Artık herkesin sorduğu soru ‘Jordan mı, Kobe mi?’ idi.
‘Sevgili Basketbol’
Kobe, 20015-2016 sezonu başında belki de bir halkla ilişkiler kampanyasının bir parçası olarak ‘Sezon sonunda basketbolu bırakıyorum’ dedi.
‘Sevgili Basketbol’ adında bir mektup yazıp tüm dünyayla paylaştı. Kobe o mektubunda şunları söylüyordu:
“6 yaşındaki bir çocuğa Lakers hayalini verdin. Seni bunun için her zaman seveceğim. Ancak seni takıntılı biçimde daha fazla sevmem mümkün değil. Bu sezon elimde kalan ve verebileceğim her şeyi veriyorum.
Kalbim hızlı çarpışları kaldırabilir. Zihnim tüm zorluklara dayanabilir. Ancak bedenim artık veda zamanının geldiğini biliyor. Ve bu sorun değil. Seni bırakmaya hazırım. Bunu bilmeni istiyorum. Böylece birlikte yaşadığımız her anın tadını çıkarabiliriz. İyisiyle kötüsüyle. Birbirimize her şeyimizi verdik.
Her ikimiz de bundan sonra ne yaparsam yapayım o ilk zamanki çocuk olacağımı biliyoruz. İç içe geçmiş çoraplarla köşedeki çöp kutusuna basket atmaya çalışan çocuk. Maçın bitmesine 5 saniye var. Top elimde. 5 … 4 … 3 … 2 … 1. Seni hep seveceğim. Kobe.”
Sakatlıklar, yıllarca yüksek tempoda oynanan maçlar Kobe’nin vücudunu yıpratmış yaşı da ilerlemişti. Artık NBA’e 17 yaşında adım atmış olan liseli genç değildi.
O sezon gittiği her deplasmanda ayakta alkışlandı, büyük sevgi gösterileriyle ve adına hazırlanmış olan hatıra filmleriyle karşılandı.
Kobe sezonun son maçının ardından ise şöyle konuşmuştu:
“Bugün son bir kez sahaya çıkıp mücadele etmek, elimden geleni yapmak istedim. En güzel tarafıysa çocuklarımın beni en iyi zamanlarımda oynadığım gibi oynarken izleyebilmesi oldu
“Ne söyleyebilirim ki, 20 yılın ne kadar hızlı geçtiğini anlamadım bile.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***