İZMİR – “Ziryanim” adlı şarkısıyla Şengal’de yaşananlar ve tutsakların sesini duyurmaya çalıştığını belirten müzisyen Kasım Taşdoğan, “Bu şarkıyı Şengal ve uzun yıllar cezaevinde kalan tutsakların mücadelesine adıyorum” dedi.
Kürtçe edebiyat ve Kürt müziği her geçen gün yeni bir ürünle halkın karşısına çıkarken, Kürt müzisyen Kasım Taşdoğan ise 27 Aralık günü “Ziryanım” isimli şarkısını dijital platformlarda dinleyiciye sundu. 15 yılı aşkın süredir müzikle uğraşan Taşdoğan, son 5 yılda Kürtçe müzik yapıyor. “Rê” ve “Nav şerîna min” gibi besteleriyle tanınan Taşdoğan, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutsak olan yazar-şair Ramazan Çeper’in “Ziryanim” sözlerini besteleyerek, Şengal ve Êzidî halkına anlatıyor. Çıkardığı şarkıyı Şengal ve siyasi tutsakların mücadelesine adayan Taşdoğan ile “Ziryanim” ve Kürt müziğini konuştuk.
“Ziryanim” 23 yıldır tutsak olan Ramazan Çeper’in bestesi olduğunu kaydeden Taşdoğan, klipte kullandıkları resmin ise Kocaeli Kandıra 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutsak ressam Mahmut Ulusan’ın çizimi olduğunu söyledi. Amacının sadece fikirlerinden kaynaklı tutuklu olanların hikayesini duyurmak olduğunu belirten Taşdoğan, “Şiir Şengal, Ezidxan ve Laleş’ten bahsediyor. Ziryanim tufan demek. Bu şiir yazıldığında şair tutsaktı. Şiire, Şengal’de katliam yaşanınca yüreğindeki tufanı, düşüncelerini işlemiş. Şair orada fikir ve düşünceleri dışında başka bir şey yapamıyor. Bizde Êzidîlere yönelik katliama da dikkat çekmek istedik. Klipte bir resim kullandık oda tutsak olan Mahmut Ulusan’ın çizmiş olduğu bir resim. Cezaevlerinde anneler çocuklarını, çocuklar anne, babalarını kaybediyor. Ömürleri zindanda geçiyor. Bu nedenle Ramazan Çeper ve Mahmut Ulusan şahsında bu şarkıyı tüm siyasi tutsaklar için yapmak istedim. Bu şarkıyı Şengal ve uzun yıllar cezaevinde kalan tutsakların mücadelesine adıyorum” dedi.
‘ÜRETİM VAR, SALON YOK’
Kürtlerin zor ve ağır koşullar altında müzik ve edebiyat yapmaya çalıştığını ifade eden Taşdoğan, fakat on yıl önceye kadar üretim ve yeni ürünün az olduğunu, ancak günümüzde bunun aşıldığını söyledi. Daha önceki eserlerin Erivan ve Bağdat radyoları ile folklorik temaya dayandığını kaydeden Taşdoğan, özellikle genç Kürt sanatçıların arasında yeni ürünlerin ortaya çıktığını dile getirdi. Yaklaşık 3 yıldır kendisinin de ürettiğini aktaran Taşdoğan, “Ancak şimdi yaptığımız çalışmaları halka sunma alanları yetersiz kalıyor. Baskılar çok ve çalışmalarımızı gösterecek alanlar eksik. Sadece belli kafeler ve salonlarda konser verebiliyoruz. Bir şarkıcı eğer belli bir gelir elde edemezse bu işi yapamıyor. Sadece hobi olarak, 3-4 yılda bir şarkı ya da şiir ortaya çıkarırsa ‘bana yeter’ diyebiliyor. Bu anlamda müzik yapılacak alanların geliştirilmesi lazım. Örneğin dinleyici kitlemizin büyük bölümü Colemerg’te. Ama 3 yıldır orada konser verebileceğimiz bir salon yok. Kayyım tüm salonlara el koydu. Bu durum Kürtçe müziği ihtiyaçtan çıkarıp lükse sokuyor. Sadece zenginler dinleyebiliyor” dedi.
‘KÜRTLER DİLİNE HEP SAHİP ÇIKTI’
Kürtlerin dillerine her zaman sahip çıktığını sözlerine ekleyen Taşdoğan, şöyle devam etti: “Kürt kültürü ve sanatı ile Kürtçe kültür ve sanat arasında fark var. Biz Kürt kültürü dışında, Kürtçe bir kültürü ilerletmek istiyoruz. Aksi durum Kürtleri bir halk olarak değil sadece dil olarak gösteriyor. ‘Kürtçe müzik’ tanımlamasını yanlış buluyorum, böyle bir şey yok. Kürt müziği ve Kürt kültürü var. Ben yaklaşık 10 yıl Türkçe müzik yaptım. Repertuarımın yüzde 90 Türkçeydi ancak yüzde 10 Kürtçeydi. Pandemi sürecinde kafe ve sokaklarda Kürtçe müzik yaptığımızda sorunlar yaşıyorduk. O süreçten sonra bende ‘Türkçe şarkı söylemeyeceğim’ dedim. Bu kırmızı bir çizgi olarak değil. Yani kesinlikle söylemeyeceğim, diye bir şey yok. Ama elimden geldiğince Kürtçe müzik yapmak istedim. Aldığım bu karardan da mutluyum ve Kürtçe müziği daha iyi yaptığımı düşünüyorum. Benim kendi dilimde yaşanmışlıklarım, rüyalarım, günlük diyaloglarım var. Bunları başka dilde yazıp söyleyemiyorum.”
‘KÜRTÇE SADECE BİR RENK DEĞİL’
Buna karşı sistemin Kürtçeyi sadece bir “renk” olarak sunmaya çalıştığını ifade eden Taşdoğan, “Sadece Kürtçe müzik dinlendiğinde ‘müzik evrenseldir’ deniliyor. Türkçe ya da İngilizce dinlenince bu denilmiyor. Kürtçeyi evrenselliğin içinde sadece bir renk olarak görüyorlar. Sistem bunu da kendi menfaati olarak görüyor. Çünkü kendi kültürlerine bir fon olarak görüyorlar. Ben buna karşıyım. Kürt müziği, Kürt müziğidir. Evrensel müzikte evrenseldir. Ancak sistem bunu her zaman yaptı. Kürtçenin sadece folklorik kalıp eskileri anlatan, kuzenlerin evliliği ya da süt sağan Berivanların şarkıları yapılsın isteniyor. Ama Kürtlük sadece bu değildir. Kürtler birçok devlet tarafından baskı altındalar ve bunu sadece folklorik bir dille anlatamayız” diye belirtti.
TEK TİPLEŞME TEHLİKESİ
İktidarın kültürel hegemonya ve hegemonik sanat oluşturmayı amaçladığını da sözlerine ekleyen Taşdoğan, bu durumun müziği tek tipleştirdiğine dikkati çekti. Karadeniz müziğinin kendi yemeklerinden, dağlarından, otlarından bahsederken, Kürtlerin de kendi kültürünü anlatması gerektiğini belirten Taşdoğan, “Bu müzik ve tarz hangi dile çevrilirse o halkın müziği olur. Ama herkesin sorunu aynı değildir. Kürtlerin yaşadığı yerler Karadeniz gibi değildir. Sadece besteler değil sözlerinde de değişim oluyor. İktidarlar tek tip müzik oluşturmak isterler ki kendilerine bir tehdit oluşmasın. Ama ne yaparlarsa yapsınlar tek tip bir müzik oluşturamazlar” ifadelerini kullandı.
‘CESARETLE SABREDELİM’
Müzikle ilgilenen gençlere de seslenen Taşdoğan, gençlerin zorluklara karşı kolay pes etmemesi gerektiğini dile getirdi. Gençlerin özellikle yer sorunu yaşadıklarını aktaran Taşdoğan, “Bir stüdyoda müzik yapmak 50 bine yakın masraf istiyor. Bu da zor oluyor. Birçok üreten iyi sanatçının cesareti kırılıyor. Buradan onlara çağrı yapıyorum; biraz daha mücadele etsinler, cesaretlerini toplayıp sabretsinler. Umut ediyorum ki sanatlarını icra edecekleri daha özgür günler olacaktır” diye konuştu.
MA / Tolga Güney
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***