SODEV’in 2001 yılından beri düzenli olarak verdiği “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü”, bu yıl Muğla’nın İkizköy Mahallesi’nde maden için kamulaştırılan alandaki ormanda ağaç kesimine karşı direnen Akbelen köylülerine verildi.
Ödül, İstanbul Taksim’deki bir otelde düzenlenen törenle sahibini buldu. Ödülün bağımsız jüri üyeleri arasında Gezi Parkı davası tutuklusu Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, gazeteci-yazar Kadri Gürsel, 28 Kasım 2015’te silahlı saldırı sonucu öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin eşi, CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi yer alırken doğal jüri üyeleri arasında SODEV Başkanı Rasim Şişman, eski Kültür Bakanı Ercan Karakaş ile eski SODEV Başkanları Aydın Cıngı, Erol Kızılelma, Babür Atila ve Ertan Aksoy yer aldı.
RASİM ŞİŞMAN: MÜCADELE ETMEK VE DİRENMEK ZORUNDAYIZ
Törenin açılış konuşmasını yapan Rasim Şişman, Türkiye’nin boğucu ve yakıcı politik ve ekonomik iklimine karşın bu topraklarda nefes almanın hâlâ mümkün olduğuna sarsılmaz inançları olduğunu belirtti. Şişman, şunları söyledi:
“Dahası, tam da böylesi bir iklimde inadına insanca yaşam diye direterek onurumuzla yaşıyoruz çok şükür diyebilmenin gururuyla hep birlikteyiz. İzin verirseniz ben de SODEV adına bugüne dair düşüncelerimi çok zamanınızı almadan ifade etmek isterim. Bildiğiniz gibi bu ödül İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü adını taşıyor. Bahsi geçen dört kavramı birlikte düşündüğümüzde her birinin yegane müştereğimiz olan insanlık hâli içerisinde onurumuzla yaşamanın dört farklı parametresini oluşturduğunu görüyoruz. Öyle ki bu dört kavramın birinin eksikliği hâlinde diğerinin tam olarak idrak edilmesinin mümkün olamayacağını da tarih bizlere çok defa göstermiştir. Dolayısıyla inşa etmek için tüm gücümüzle uğraş verdiğimiz dünya için çok boyutlu düşünmek ve hareket etmek zorundayız fakat yine hepimizin içten içe bildiği bir gerçek de tam karşımızda duruyor. Böylesi değerler kümesinden neşet edecek bir dünya tahayyülü oldukça maliyetli ve böylesi bir dünyayı kurabilmek için mücadele etmek ve direnmek zorundayız.
“AKBELEN DİRENİŞİ GÖSTERMİŞTİR Kİ İNSAN, DOĞADAN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ”
İnsan haklarımız, demokrasimiz, barışımız ve dayanışmamız orada bir yerde havada asılı olarak duran nesneler değiller ve düzeyi ne olursa her gün erozyona uğratıldıkları çeşitli müdahalelere çok açık durumdalar. Tam da bu sebeple insanlık ailemiz için en faydalı olacağını düşündüğümüz toplumsallıklarımızı yeniden inşa etmek zorundayız. Dünyanın ve ülkemizin neresinde olursa olsun on, yüz yıllardır binbir emekle kurduğumuz toplumsallıklarımıza hangi saikle olursa olsun kastedenlere karşı sahip olduklarını korumak için ellerinden geldiğince ve barışçıl yöntemlerle direnen tüm insanlara el uzatmak ve omuz vermek zorundayız. Hele ki söz konusu yaşam hakkı ve ekoloji mücadelesi ise sen ben yok, biz varız demek zorundayız. Sizleri bu yılki ödülümüzü tam da böylesi bir motivasyonun ürünü olarak ve yılmadan usanmadan sürdürülen bir hak mücadelesine verilen omuz olarak düşünmeye davet ediyorum. Akbelen direnişi bir kez daha göstermiştir ki insan, içinde yaşadığı ekosistemin bir parçasıdır ve doğadan ayrı düşünülemez. Bu birliktelik, şiddet tekelini elinde bulunduranların rant saikiyle yaptığı müdahalelere karşı omuz omuza mücadele verebilmenin de zeminidir.
“YAŞAM ALANLARINA KASTEDENLERE DİRENMEK İNSAN HAKKIDIR”
Yaşam alanına kastedenlere direnmek de insan hakkıdır. Akbelen direnişi göstermiştir ki, demokrasi ancak ve ancak yerelden yükselir. Yerele dair söz de karar da yerelin olmak zorundadır. Akbelen direnişi göstermiştir ki, bu topraklarda huzur içinde yaşamanın yegane kaynağı olan toplumsal barış ancak adaletin güçlü bir şekilde tesisiyle mümkündür. Siyasallaşmış ve sermaye yanlısı yargı kuvveti elbette barış için büyük bir tehdittir. Ancak daha büyük tehdit içinde yaşadığımız ekosisteme kaynak gözüyle bakarak göz diken sömürü düzenine karşı birlikte mücadele etmeye teşvik etmeyen adaletsizlik duygusunun topluma hakim olmasıdır. Dayanışmamız yaşam alanlarımızı tehdit eden müdahalelere karşılık bir araya gelerek ‘Biz varız ve buradayız’ diyebilmenin adıdır.
“ASLOLAN MÜCADELENİN KENDİSİDİR”
Akbelen direnişi, dayanışma olmadan insan haklarının da demokrasinin de barışın da olamayacağını göstermiştir. Tam da bu sebeple kurtuluş yok tek başımıza, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Son olarak Akbelen direnişi göstermiştir ki umut mücadeledir. Direnişimiz, mücadelemiz bitmeyecektir. Çünkü mücadelemiz kaybettik dediğimiz yerde dahi gelecekteki kayıpları korumak için devam etmeyi ve korurken yenisini inşa etmek içindir. Bu yüzden aslolan mücadelenin kendisidir. Özellikle yeni nesle 10’lu, 20’li yaşlarında içine hapsedildiği umutsuzluk, kaybolmuşluk ve kaybetmişlik hâllerinin panzehiri olan umudun böylesi bir dayanışmayla mücadele pratiğinde yer aldığını göstermek de boynumuzun borcudur. Çok yaşa Akbelen direnişi, çok yaşayın Akbelen köylüleri ve mücadelelerinin tüm paydaşları.”
KADRİ GÜRSEL: ANAYASA’NIN KENDİNE VERDİKLERİ HAKKI KULLANDILAR
Ödülün veriliş gerekçesini açıklayan Kadri Gürsel, şöyle konuştu:
“Akbelen Ormanı direnişi, iktidarın her türlü desteğini arkasına alarak ülkemizin doğasına yönelik acımasız, vicdansız ve gözü doymaz bir talana kalkışan enerji ve madencilik şirketlerine karşı yerel halkın nesiller boyu yaşadıkları doğal çevrenin bir daha geri gelmemek üzere yok edilmesini önlemek amacıyla başlattığı haklı, meşru ve doğru bir eylemdir. Akbelen Ormanı direnişçileri, Muğla’da, Türkiye’nin doğasına bir hançer gibi saplanmış açık kömür madenini işleten şirketlerin nihayet göz diktikleri, bugüne gelebilmiş bir kadim orman parçasını devasa bir çukura dönüştürme girişimlerine karşı vücutlarını siper ederek örnek bir vatandaşlık ve vatanperverlik sergilemişlerdir. Davranışları vatandaşlık ve vatanperverlik örneğidir çünkü vatanlarının doğasını, yaşadıkları doğa çevresini ve böylece ülkelerinin geleceğini korumak için Anayasa’nın kendilerine verdiği bir hakkı kullanmışlardır.
“AKBELEN DİRENİŞİ, SİYASİLERİN MESELEYİ ÇÖZMESİNDEN MEDET UMMADI”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56’ncı maddesi, ‘Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir’ diyor. Devlet, Akbelen’de Anayasa’nın kendisine yüklediği sorumluluğun tam aksini yaparak ödevine ihanet ederken doğayı koruma görevine sahip çıkanlar Akbelen direnişçileri olmuşlardır. Hem de bu görevi, doğaya tecavüz girişimlerinin başladığı 2019’dan bu yana dirayetle, cesaret ve kararlılıkla yerine getirmişlerdir Akbelen direnişçileri. Buna ek olarak Akbelen direnişçileri, siyasal katılımın dört ya da beş yılda bir oy vermek ya da oy verilen siyasi partiden meseleleri çözmesi için yardım ummaktan ibaret olmadığını, vatandaşların kendi acil meselelerini ülke gündemine bağımsız ve özgün inisiyatifleriyle taşıyabileceğini göstermesi bakımından da Türkiye’nin içinden geçtiği bu zor dönemde ilham verici bir eylemlilik sergilemişlerdir.
“YÖNETİMİN KEYFİLİĞİNDEN MAĞDUR OLANLARIN DİRENİŞİ”
Kirletilmemiş, yok edilmemiş bir doğal çevrede yaşamak, insan atalarının nesillerdir yaşadığı doğayı koruyarak onu gelecek nesillere içinde yaşanabilir halde devretmek bir insan hakkıdır. Dolayısıyla Akbelen direnişi bir insan hakları direnişidir. Akbelen direnişi, yerel halkın haklı, meşru taleplerine ve vazgeçilmez haklarına duyarsız bir merkezi yönetimin keyfilik ve ceberutluğundan mağdur olanların direnişidir. Dolayısıyla Akbelen direnişi, demokratik bir direniştir. Akbelen direnişi, barışçıl bir direniştir. Türkiye’de barışçıl bir siyasal ve toplumsal kültürün gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Bu hasletleri sayesinde Türkiye’nin çok geniş kesimleri, Akbelen direnişçileri ile dayanışma içine girmişlerdir; Akbelen Ormanı’nı kurtarma ve yaşatma davası geniş toplum kesimlerinin destek ve sempatisini bu sayede kazanabilmiştir. Akbelen direnişi, SODEV İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’nün adında geçen bütün değer ve kriterlerin karşılığını mükemmel bir biçimde verdiği için 2023 SODEV İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’nü Akbelen direnişçileri almışlardır.”
ESRA IŞIK: GÖZÜNÜZ KULAĞINIZ AKBELEN’DE OLSUN
Gerekçenin de açıklanmasının ardından Esra Işık, direnişçiler adına ödülü aldı. Işık, yaptığı ödül konuşmasında, kendilerine karşı olan baskılara dikkat çekerek özetle şunları söyledi:
“Biz hayatımızı ortaya koyduk çünkü bizim için bu hayat memat meselesi. Çeşitli sebeplerden, Zeytincilik Kanunu’nu uygulayın diyoruz, ifadeye çağrılıyoruz. Orada yaşadığımız dinamit patlatmalarını çekiyoruz, bunu niye çekiyorsunuz diye ifadeye çağrılıyoruz. Asmadığımız pankart yüzünden 40 kırk bin küsur TL kişi başı cezalar kesiliyor 5-10 kişiye. Ormana girmediğimiz hâlde girdiğimiz gösterilerek şu an cezalar kesilmeye hâlâ devam ediyor. Üzerimizde çok yoğun baskılar var. Karşımızda çok güçlü güçler var. Güçlerini zenginliklerinden, paralarından alıyor olabilirler ama biz gücümüzü haklılığımızdan, birliğimizden alıyoruz. Ne olursa olsun bu mücadelenin bitmediğini, bu köylülerin bu haklı direnişten, davadan vazgeçmediğini lütfen unutmayın. Gözünüz, kulağınız Akbelen’de olsun. Bizim kurtaracak topraklarımız var. Kurtaracak tarım arazilerimiz, zeytinliklerimiz, geçim kaynaklarımız, bundan sonra kurtarılacak başka köylerimiz var. Bu böyle haklı, meşru, onurlu bir mücadeledir. Yaşasın Akbelen, yaşasın İkizköy. Gözünüz bizde olsun. Bu mücadele bitmeyecek. Biz bitti demeden bu dava bitmez.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***