SALİH HOŞOĞLU | YORUM
Bu yazıyı geçenlerde Ahmet Kurucan’ın ‘Kış Kampları’ ile ilgili yazısının altına yazılan bir okuyucu yorumu vesilesi ile yazmaya karar verdim.
Okuyucu yorumunda, “Ülkedeki eski kampları hatırladım ve mesrur oldum. Hem de haset ettim; ülkedeki atmosfer malum, ensemizde boza pişiriyorlar. En ufak bir harekette hemen hakim karışındasın ve dışarıya çıkmak için en az altı ay ile 1 yıl tutuklu kalıyorsun. VPN’siz hiç bir şeye ulaşamıyorsun. Çocuklarımız bu atmosferden uzak, bu şartlarda yetişiyorlar. Beslenme kaynaklarından hiçbir eser okuyamıyoruz ve hiçbir şey dinleyemiyoruz, dinletemiyoruz. İster istemez ‘bu çocukların hali ne olacak kaygısını taşıyoruz.” deniliyordu.
Türkiye’den yazan okuyucunun burada söylediği problem oldukça ciddi ve çok yönlü tahlil gerektiriyor. Bizim toplumsal özelliklerimiz aynıyla Hizmet Hareketi’nde de tezahür ediyor. Millet olarak problemleri detaylarına kadar tartışıp çözüm aramayı sevmiyoruz. Genellikle bir uygulamadan fayda görülmüşse oradan devam etmekten yana oluyoruz.
Ayrıca olumsuzlukların ortaya konulup çözüm aranmasını talep etmek de çok hoş karşılanmıyor. Hep, ‘olağanüstü zamanlardan geçiyoruz’ ve bu zamanlarda olumsuzlukları konuşup ‘insanların kuvve-i maneviyesini kırmaktan’ korkuyoruz; yahut bu mülahaza ile bu konuların konuşulmasının önünü kapatıyoruz. Okuyucunun yazdığı bu yorum o kadar önemli ve ağır bir mevzu ki insanın kimyasını bozar ve uykularını kaçırır. Aklı eren herkesin bu konu üzerinde kafa yorması ve çözüm araması gerekiyor.
Baskıcı rejimler kendilerine her konuda itaat edecek nesiller yetiştirmek ister. Bunun için boğucu bir atmosfer oluştururlar ve toplumu adeta bir cendere içine sokarlar. Türkiye’de hakim idare de kendi iddiasına göre “dindar nesil” yetiştirmek istiyor. Bu iddialarında samimi midirler bilemem ancak dışarıya yansıyanlar bu konuda çok başarılı olmadıklarını, hatta dinden uzak bir nesil yetiştirmeye ciddi katkı yaptıklarını gösteriyor.
Tarihi seyir içinde benzeri uygulamaların çok defa uzun vadede başarısız olduğu görülmüştür. Mesela, Sultan 2. Abdülhamid döneminde yetişen aydınların kahir ekseriyetinin padişah karşıtı olması, Sovyetler Birliği’nin son döneminde gençliğin komünist ideolojiye lakayt kalışı bunun tipik örnekleridir.
Burada şu hatırlatmayı da yapmalıyım; baskı dönemlerinde yetişen nesiller resmi ideolojileri kabullenmeseler bile o dönemin söylemlerinden ve hakim paradigmadan ciddi anlamda etkilenmektedirler. O ideolojiye karşı olsalar bile o dönemin temel kabullerini farkında olmadan benimsemektedirler.
Türkiye’de gençler dinden uzaklaşıyor
Türkiye’deki duruma yakından bakınca gençliğin önemli bir kısmının dini değerlerden uzaklaşma eğilimde olduğu görülmektedir. Bu yabancılaşmada İslamcı olduğu iddiasındaki bir yönetimin ciddi katkısı vardır. İktidarın dindarlığa en büyük darbesi dini değerleri gençliğe yaygın şekilde taşıyan Hizmet kurumlarını kapatması oldu. Dini ve dini değerleri tekeline alma iddiasındaki bir iktidarın her alanda çok kötü bir performans göstermesi, zaten tepkisellik meylinde olan gençlerin dinden ve dini değerlerden hızla uzaklaşmasına sebep olmaktadır.
İktidar ve onun ortakları bütün yanlışlarını, başarısızlıklarını, hatta hırsızlıklarını, hukuksuzluklarını dini ve milli değerlerle örtme gayretindedirler ve bu beklendiği üzere ciddi bir reaksiyon oluşturmaktadır. Ancak bu durum sadece mevcut iktidarın kötü politikalarına bir tepki ve Hizmet kurumlarının namevcut olması sonucu değildir. Bunu besleyen bireyselleşme, sosyal medyanın yaygınlaşması gibi başka faktörlerde dikkate alınmalıdır.
Bu dönemde devletin hukuksuzluklarına maruz kalan ailelerin çocukları için bu durum daha dramatik seyredebilmektedir. Çeşit çeşit hukuksuzluk ve dışlanmaya maruz kalan Hizmet gönüllülerinin çocuklarının mevcut rejimin dayattığı din ile gerçek İslam arasındaki farkı anlaması ve bu konuda sağlıklı bir yol çizmesi hiç de kolay olmuyor. Zaten Hizmet’le ilgili hiçbir kaynak ve bilgiye ulaşmanın legal yoldan mümkün olmadığı bir ortamda 7/24 din istismarına şahit olan gençlerin buna tepkili olması beklenen bir durumdur.
Bu ortamda başta Hizmet gönüllülerinin çocukları olmak üzere gençliğe nasıl sahip çıkılabilir? Cevabı gerçekten zor. Bunun için yeni çözümler geliştirilmesi lazım. Nasıl ki Cumhuriyetin kuruluş döneminde, bahsi geçen uzun padişahlık döneminin dini önceleyen yaklaşımlarına rağmen, dünyadaki materyalist yönelimin de etkisiyle özellikle aydınlar arasında dinden büyük bir soğuma vardı ve Cumhuriyet’in ladini yaklaşımı bunu daha da derinleştirdi.
O dönemde dine ait hemen her şey yasaklanırken Bediüzzaman (ve başkaları) tamamen sivil, barışçı, sessiz ve iddiasız bir metotla imana ait meseleleri tekrar yeni nesillere ulaştırma yolunu aradı ve buldu.
On yılı bulan baskı ve zulüm döneminde Hizmet Hareketi ile bir şekilde teması olan her aile sıkıntı yaşadı, hala milyonlarca insan sıkıntı yaşamaya devam ediyor. Özellikle Temmuz 2016’da okulların, dersanelerin ve yurtların kapatılması sonrasında aileler çocuklarına dini değerleri öğretecek hoca, örnek olacak rol-model, çocuklarını emanet edecek dersane, yurt ve okul bulamadılar. Bu süreçte birçok aile parçalandı, ebeveynlerden biri veya bazen ikisi çocuklardan uzak kaldı. Bütün bu zulmü yapanların söylemleri din ve milli değerler olduğu için bu sıkıntıları yaşayan gençlerin dine ve dindara bakışı bundan fazlasıyla olumsuz etkilendi.
Çocuklar ciddi travma geçirdi/geçiriyor
Gençler yaşadıklarına farklı şekillerde tepkiler verdiler. Yaşanan travmaların etkisiyle başta çocuklar, kadınlar ve gençler olmak üzere çok sayıda insan depresyon tedavisi aldı. Gençlerin önemli bir kısmı bu baskı ve zulümlerin kaynağının din değil siyaset olduğunu gayet iyi anladı ve dindar olarak yoluna devam etti. Ancak bir kısmı dinden soğudu. Bazıları inancını kaybetmese bile dini pratiklerden uzak kaldı.
Dini değerleri sorgulama ve dinden uzaklaşma bir realite olarak karşımızdadır. Bu olumsuzluklara katkı yapan bir diğer durum da Türkiye’de dini anlatan bir çok kişi Hizmet’i karalamayı bir vazife olarak benimsemiş olmalarıdır. Bunlar genellikle dine ait konularda keskin ve reaksiyoner yorumlarla insanların karşısına çıkmaktadırlar ve gençlerin çoğunluğu için itici olmaktadırlar. Bu şartlarda ailelerin çocuklarına hangi dini kaynakları önerebileceği konusu oldukça zor ve karmaşıktır.
Böyle bir probleme tekdüze ve kolay bir çözüm yolu olamayacağı açıktır. Dini siyasete alet etmeden, siyasetin bir dayanağı veya rakibi de yapmadan, sadece din olarak günümüz insanının anlayacağı şekilde anlatan kaynaklara acil ihtiyaç bulunuyor. Bunu daha önce Hizmet kaynaklı yayınlar büyük oranda karşılıyordu. Şimdilerde Allah’ı inkar eden, dini yalanlayan yayınlar (özellikle sosyal medya mecralarında) serbest dolaşımdayken düşman bellenen yayınevlerinin (mesela NT) bastırdığı bütün dini kitaplar (hatta Kur’an-ı Kerim bile) suç unsuru sayılarak yok edildi.
Çözüm nasıl olmalı?
Türkiye’de bu problem nasıl aşılır? Bunu Türkiye şartlarında herkesin kendi çevresiyle konuşup çözüm üretmeleri daha sağlıklı olacaktır. Merkezi bir çözüm beklemek hem makul hem de mümkün görünmüyor. Dışarıdan önerilen çözümleri de Türkiye’dekilerin kendi şartlarında değerlendirip kullanmaları gerekir.
Türkiye’de özellikle gençlerin kafasını karıştıran konuları açıklayan yazılı, sözlü ve görsel materyallerin mevcut rejimin sansürüne takılmayacak formatta hazırlanıp ihtiyaç sahiplerinin ulaşabileceği mecralarda sunulması gerekmektedir. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserleri hatta adı bile yasaktır ama fikirleri yasaklanamaz. Sadece O’na ait olduğu deklere edilmemelidir. Ayrıca Risale-i Nurlar serbesttir, her ne kadar dilinin zorluğu meselesi varsa da biraz gayretle istifade edilebilmektedir.
Daha önceki bir yazıda anlattığım üzere mutlaka sosyal medya platformlarında, yazılı ve görsel materyallerle dinin anlatılması esas olmalıdır. Kış kampına gelince, belki biraz kafa yorulursa geliştirilecek format değişiklikleri ile o da olur. Sızıntının eski sayılarındaki (sanırım 1980’lerin başındaydı) bir resim yazısı ile bitireyim.
Maalesef şu anda elimin altında olmadığı için aklımda kalan şekliyle aktarıyorum. Resimde bir kervan sarp dağların arasında yol bulup gitmektedir. Resim yazısında, “Varsın birileri geniş yollar beklesin, arayana yol bulunur.” diyordu. Umarım bu konularda kafa yoranlar birçok alternatif çözümler de üretecektir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***