Abdullah EZİK
Sigmund Freud’un genel bir çerçevede sanat üzerine kaleme aldığı makaleleri bir araya getiren Sanat ve Sanatçılar Üzerine, Kâmuran Şipal çevirisiyle Telemak Kitap tarafından yeniden (ilk basım 1979) yayımlandı. Bir edebiyat eserine ilişkin yayımlanmış ilk makalesini 1907’de kaleme alan Freud, (“Jensen’in Gradiva’sında Hezeyan ve Düşler”) yaşamı boyunca sanat ve sanatçı üzerine düşünmeye devam etmiş, bunu yaparken psikanalizle sanat arasında yeni bağlar örmekten de hiçbir zaman geri durmamıştır. Freud’un söz konusu bu ilk makalesinden “1930 Goethe Ödülü Konuşması”na kadar olan süreçte kaleme aldığı on makaleyi bir araya getiren ‘Sanat ve Sanatçılar Üzerine’ de bu noktada psikanaliz ile sanat arasındaki bağlara işaret etmesi bakımından önemli bir çalışma olarak değerlendirilebilir.
Sigmund Freud, düşünceleri, metinleri ve psikanalize verdiği yön ile 20. yüzyılın en ayrıksı ve özel figürlerinden biri olarak kabul edilebilir. Çalışmalarıyla salt kendi alanında değil, aynı zamanda birçok farklı disiplinde kendisine büyük bir karşılık bulan Freud için sanatın bizatihi kendisi ve işleyiş mekanizması da önemli bir keşif konusudur. Çalışma yürüttüğü hemen bütün disiplinleri birlikte ele almaya özen gösteren ve psikanaliz ile diğer alanlar arasında yeni bağlar örmekten hiçbir zaman geri durmayan yazar, bunu konuşmaları ve metinleri aracılığıyla da açıkça ortaya koyar.
Sanat ve sanatçı, asırlar boyunca tanımı, değeri, anlamı sorgulanan, yeniden ele alınan, değerlendirilen iki temel başlık/kavram olarak değerlendirilebilir. Nitekim Freud da sanatı ve sanatçıyı ele alan metin ve konuşmalarında bu durumun üzerinde durur. Psikanaliz ile başta edebiyat olmak üzere sanatın birçok disiplini arasında bağlar ören Freud, kimi vakaları açıklarken edebî metinlere gitmekten, analize onlar üzerinden başlamaktan veya analizi onlar üzerinden genişletmekten de geri durmaz Oedipus Kompleksi gibi birçok vakaya bu mesele üzerinden yaklaşmak mümkün. Sanat ve Sanatçılar Üzerine de bu anlamda Freud’un ilgili metinlerini bir araya getirmesi ve ortaya büyünlüklü bir yapı çıkarması bakımından kıymetli bir eserdir.
Kendi içerisinde aynı zamanda estetik bir bütünlük öncüleyen ve metinlerinde de tıpkı konuşmalarında olduğu gibi sanata büyük bir alan açan Freud için bir eserin/yapıtın uyandırdığı his, onun için en özel meselelerden birisidir. Öncelikle bir eser, onu okuyanda, ona bakanda, onu dinleyende bir estetik haz uyandırmalıdır. Nitekim kişi için bu haz hissedilebildiği oranda sanat eseri anlam kazanır. Bu temel meselenin altını çizen Freud, estetik haz olmadan hiçbir yere varılamayacağı ve sanatın temel fonksiyonlarından birisinin bu olduğunu görünür kılar. Her şey, bu temel estetik bilinçten sonra gelişir ve kendisine anlam bulur.
Estetik bir bilinç ile hareket eden yazar, müzisyen, oyuncu, sanatçı, bu temel dürtü üzerinden kendi varlığını/anlamını bulur ve onu geliştirir. Bu, bir noktada hem onun kişisel karakteri ile hem de sanata genel çerçevede yaklaşımıyla gelişir, biçimlenir. Dolayısıyla sanat ile sanatçı arasındaki ilişkiye dikkat çekerken sanatçının bir insan olarak kendi karakteri ve karakteriyle ilişkisi de büyük bir önem arz eder. Freud, bu noktada sanat eseri ile sanatçı arasındaki ilişkiye dikkat çekerken bir eseri ne olursa olsun onu meydana getiren el ile birlikte değerlendirir. Bu da bütününde sanatı büyük bir araştırma nesnesine dönüştürür, ki psikanalitik çerçevede bu durum kendisine zamanla daha büyük anlamlar da inşa eder.
Sanat ve Sanatçılar Üzerine’de Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Dostoyevski, Goethe gibi birçok önemli yazara/sanatçıya/şaire atıf yapan Sigmund Freud, ele aldığı tüm bu dehaları kendi zamanları ve koşulları içerisinde değerlendirir. Her insan, birlikte var olduğu toplum ve zamana göre biçimlenir. Kişi, nihayetinde kendi kabuğuna çekilse de doğrudan veya dolaylı yoldan onunla etkileşim kuran bir doğal çevre söz konusudur. Bunun olumlu-olumsuz onun üzerindeki etkisi, sanatçının karakterini belirlediği, onun üzerinde belirli bir etki uyandırdığı ölçüde onun tarafından üretilen, kaleme alınan, geliştirilen esere de yansır ve onda izini bırakır. Dolayısıyla ortada sürekli devam eden ve farklı şekillerde gelişen doğal bir seçilim ve bunun devamlılığı söz konusudur. Freud’un hayatı boyunca sanat ve sanatçıdan bir türlü uzaklaşamamasının temel nedenlerinden biri de budur. Sanat ve sanatçı sürekli kendisini yenilerken ortaya incelenebilecek yeni vakalar/meseleler çıkarmaktan geri durmaz. Burada büyük bir denklem söz konusudur ve kendi yolunu bulma serüveninde bu durum, Freud için büyük bir hazinedir.
Kitapta yer alan ilk analizinde “hezeyan” ve “düşler” üzerinde duran Sigmund Freud, daha sonra “baba katli”, “yazar/sanatçı”, “düzlem”, “ geçicilik”, “yaratı sanatı” gibi birçok farklı eksende çalışma sahasını genişletir. Çocukluk anılarından ilk gençlik yıllarına kadar geniş bir saha, sanatçının yaşamı, çağı, coğrafyası onun için bir çalışma alanına dönüşür. Kitapta yer alan ve birbirlerinden bağımsız bir şekilde farklı dönemlerden farklı nedenlerle kaleme alınan metinler de bunu giderek genişletir. Nihayetinde ortaya hem psikanalizin bir devamlılık esasına göre geliştiğini vurgulayan hem de sanatın/sanatçının her bir tarihsel dönemeçte farklı bir yapı ile gün yüzüne çıktığını vurgulayan bir değer çıkar. Sanat ve Sanatçılar Üzerine, işte tam da bu nedenlerle bugün için de oldukça önemli ve güncel bir anlam taşır.
Sigmund Freud’un farklı dönemlerde kaleme aldığı sanat odaklı metinlerini bir araya getiren Sanat ve Sanatçılar Üzerine, Kâmuran Şipal çevirisiyle Telemak Kitap tarafından yeniden yayımlandı. Psikanaliz ile sanat arasındaki bağların ne denli güçlü olduğunu açıkça ortaya koyan bu eser, aynı zamanda bugüne kadar psikanalize sunduğu katkı ile dikkat çeken Şipal’in imzasını taşıması bakımından da ayrıca kıymetli.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***