Balkan TALU
Artı Gerçek – Bu sene Dubai’de düzenlenen İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP28) biraz sıkıntılı geçti. Özellikle küresel sıcaklık artışında en fazla 1,5 derece hedefinin tutturulabilmesi için fosil yakıtların tasfiye edilmesi gerektiğine dair muhtelif vurgular yapıldı. Öte yandan hem büyük ülkeler hem de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, kömürden vazgeçmemek için ayak sürüyor. Buna ek olarak başta petrol şirketleri olmak üzere yeşil badanacılık (Greenwashing) üzerine zaten son iki senedir devam eden tartışmalar, zirvenin Dubai’de yapılmasıyla tekrar alevlendi.
Greenwashing, iklim değişikliğiyle mücadele, sürdürülebilirlik, yeşil ekonomi gündemi ilk ortaya çıktığı andan itibaren hakkında konuşulan bir kavram. Bir şirketin, yerel yönetimin veya merkezi hükümetin herhangi bir projesinin ne kadar yeşil, ekolojik ya da doğa dostu olduğu konusunda titiz olmamız gerektiğini anlatıyor… “Yeşil ekonomi” ise üretilen ürün ve hizmetin doğa dostu olması ve sürdürülebilirlik standartlarına uyması olarak özetlenebilir. Peki, sürdürülebilirlik nedir? Muhtelif tanımlar var ama onu da, “Tükettiğimiz bir ürünü düşünürken ‘torunumuzun torununa kalacak mı acaba’ diye sormak” olarak açıklayabiliriz. Bu nedenle, iklim kriziyle mücadelede biraz olsun ciddiysek, yenilenebilir kaynaklar, enerji ve su tasarrufu, organik gıdaya makul fiyatlarla erişim gibi başlıklar üzerinde daha ciddi düşünmek gerekiyor.
YEŞİL BADANA NASIL İŞLİYOR?
Bu başlıkların yeşil badanayla bağlantısı üzerine yapılacak bir zihin jimnastiği akla epey “munzur” sorular getirebilir. Diyelim ki fosil yakıtları “tu kaka” yaptık, o zaman kömür ve petrolden gerçekten de bir an önce vazgeçmek gerekiyor. Peki mesela hidroelektrik santraller (HES) yenilenebilir enerji tanımını karşılıyor mu? Bu arada “fosilden çıkılınca nükleer enerjinin kaçınılmaz olduğu” söylemi de uzun zamandır dolaşımda. İyi güzel de, durup durup nükleer enerjinin çevre dostu olduğuna mı karar verdik yoksa ‘acı ilacı mecbur içeceğiz’ mi diyoruz?
BP VE VOLKSWAGEN’DEN YEŞİL BADANA ÖRNEKLERİ
Şimdi gelelim bazı somut örneklere. Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan BP, 2008 yılında alternatif enerjiye milyonlarca dolar yatırım yapacağını duyuran bir reklam kampanyası başlattı. Greenpeace’in internet sitesi 2010 yılında yapılan bir haberde ise bunun tam bir yeşil badana olduğu ifşa ediliyordu. Zira bütçenin sadece yüzde 2.9’unu biyoyakıtlara, 1,39’u güneş enerjisine ayrılıyordu. Nitekim BP’nin kendisi de alternatif enerjiye çok da fazla yatırım yapmadığını doğruladı ve Londra’daki alternatif enerji birimini tasfiye etti. ABD ve İspanya’daki güneş enerjisi projeleri de iptal edildi. Bu arada 2010 yılında BP muhtemelen asrın en büyük çevre felaketine imza atarak Meksika Körfezi’nde Deepwater Horizon sondaj kulesinde meydana gelen ve 11 işçinin ölümüne sebep olan petrol sızıntısından sonra 4,5 milyar dolardan fazla para cezası ödemeye mahkûm edildi.
Diğer bir somut örnek de 2015 yılındaki Volkswagen emisyon skandalı adıyla bilinen vakaydı. 2015 yılında Volkswagen’in hileli yazılım kullanarak dizel motorlardaki azot oksit (NOx) salım oranını 40 kat daha az gösterdiği ortaya çıktı. Bu hileli yazılım 11 milyon arabada ve 2009-2015 yılları arasında 500 binden fazla modelde kullanılmış ve söz konusu otomobiller ABD standartlarına uygun bulunmuştu.
AB’DEN YEŞİL BADANA ARAŞTIRMASI
Peki yeşil badana nasıl tekrar gündem oldu ve bu yılki COP 28’e de gündem olarak taşındı?
İlk olarak, 2020’de AB ülkelerinde yapılan bir araştırmaya bakalım… Bu araştırmaya göre, çevreci ürünlerle ilgili iddiaların yüzde 53’ü ‘muğlak, yanıltıcı veya kanıtsız’dı. Konunun uzmanları aynı yıl yapılan başka bir araştırmada, yeşil firmalarla ilgili iddiaların yüzde 42’sinin “yanlış ve yanıltıcı” olduğuna karar verdi. Bu yüzden Mart 2023’te AB, şirketlere sundukları ürün ve hizmetin “yeşil” olduğuna dair iddialarını kanıtlamak için 10 gün süre tanınacağını ve firmaların bu yeni çalışma koşullarına razı gelmeye zorlanacağını duyurdu. Taslağa göre tüm AB üyeleri araştırmalar yürütmek ve düzenli kontrollerde bulunmak için yeni devlet kurumları oluşturmak veya mevcut kurumları düzenlemeye mecbur kalacaktı. İklim Haber sitesinde yayımlanan habere göre, Avrupa Tüketici Örgütü (BEUC), üretimde yeşil politikaların artması için otoritelerin piyasa gözlemlerinin sıklaştırılmasını desteklediğini belirtti. BEUC yöneticisi Monique Goyens, “Gelecekteki bir AB yeşil üretim yasası, yalnızca uygulandığı kadar iyi olacak” diyor ve şu şekilde devam ediyordu: “Otoriteler düzenli olarak ekoloji dostu üretim iddialarını kontrol etmeli, raporlarını kamuya açık olarak paylaşmalı ve tüketiciyi yanlış yönlendiren şirketlere ceza kesmeli.”
Yeni düzenleme 27 AB ülkesine yeşil badana yaptıklarında ne yaptırım uygulanacağıyla ilgili bir detay vermiyordu ama Goyens, “iklim dostu” ve “karbon nötr” gibi lafların piyasadan tamamen silinmesi gerektiğini vurguluyordu.
İKLİM ZİRVESİNDE PETROLE DEVAM MESAJI
Şimdi, tekrar dönelim COP 28’e. Bu yıl Dubai’de düzenlenen COP 28’de zirve başkanlığı, BAE’nin ulusal petrol ve gaz şirketi ADNOC’un CEO’su Sultan El Cebir’e verildi. Sultan El Cebir ise fosilden çıkışın hızlanmasının nasıl mümkün olacağının konuşulması gerektiği bir zirvede, ADNOC’un petrole yatırım yapmaya devam edeceğini söyledi. ADNOC, yedi yıllık bir süreç içinde petrol ve gaza 150 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı planlıyor…
El Cebir, Guardian’la söyleşisinde “Benim yaklaşımım çok basit: Sorumlu, güvenilir bir düşük karbonlu enerji tedarikçisi olarak hareket etmeye devam edeceğiz ve dünyanın en düşük maliyetle en düşük karbonlu varillere ihtiyacı olacak” derken, ADNOC’un hidrokarbonlarının diğer kaynaklara göre daha verimli ve daha az sızıntıyla çıkarıldıkları için daha düşük karbonlu olduğunu savundu. Suudi Arabistan’ın Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Selman ise alenen COP 28’in kendi ülkelerinin petrol ihracını etkilemeyeceğini söyledi. Bin Selman hem BAE’ye teşekkür etti, hem de zirvenin ülkelerin “farklı ulusal koşullara, yollara ve yaklaşımlara göre geçiş yapacaklarını” öngören 28. Maddesine atıf yaptı.
FOSİL YAKITLARDAN NASIL ÇIKILACAK?
Zirvenin son günü olan 12 Aralık’ta fosil yakıtlardan çıkışla ilgili uzlaşma sağlanamadı ve müzakereler uzadı. BBC’nin haberine göre 9 Aralık günü önerilen taslak metinde, “En iyi mevcut bilimsel veriler doğrultusunda fosil yakıtların aşamalı terk edilişi” öneriliyordu. 11 Aralık’ta ise aşamalı çıkış ibaresi kaldırıldı ve ülkelerin “fosil yakıt tüketimini ve üretimini adil, düzenli ve eşitlikçi bir şekilde azaltmaları” gerektiği belirtildi. Metnin bu hali, başta iklim değişikliğinin ön saflarında yer alan ve deniz seviyesindeki yükseliş veya olağanüstü hava olaylarından şimdiden etkilenen ülkeler olmak üzere çok sayıda katılımcının tepkisine neden oldu.
AB’den bir temsilci taslağı “kabul edilemez” olarak nitelendirdi ve müzakerelerden çekilebileceklerini söyledi. AB müzakerecisi ve İrlanda Çevre Bakanı Eamon Ryan “Bu metni kabul edemeyiz” derken görüşmelerin çökmesinin dünya için iyi bir sonuç getirmeyeceğini ekledi. “Ölüm belgemizi imzalamayacağız” diyen Küçük Ada Devletleri İttifakı temsilcisi, “fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına ilişkin güçlü taahhütler” içermeyen bir metni kabul etmeyeceklerini belirtti. ABD heyetinden bir sözcü, metnin fosil yakıtlarla ilgili kısmının “ciddi şekilde güçlendirilmesi gerektiğini” söyledi. İngiltere de taslağı “hayal kırıklığı” olarak nitelendirdi ve “yeterince aşama içermediğini” vurguladı. En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu da metni kabul edemeyeceklerini belirtti. Fosil yakıtlarla ilgili güçlü bir dil kullanılmasını engellediği iddia edilen Suudi Arabistan ise bir yorum yapmayı reddetti…
En son uzlaşılan metinde ise iki madde öne çıkıyordu: Birincisi, petrol ve gaz şirketlerinin emisyon azaltmayı taahhüt etmesi. İkincisi ise 118 ülkenin yenilenebilir enerji kapasitesini üç kat artıracak ve enerji verimliliği yatırımlarını ikiye katlayacak olması. Sonuçta AB ve ABD fosil yakıtlardan çıkışla ilgili “kesintisiz fosil yakıt kullanımının azaltılması” şeklinde muğlak bir cümle üzerinde uzlaşabildi. Deniliyor ki, “karbon tutma teknolojisi tercih edildiği müddetçe petrol ve gaz kullanımına izin verilebilir.”
KARBONU TUTTUM PETROLÜ ÇIKARDIM
İşte yine geliyoruz yeşil badanaya… Zira, karbon tutma ve depolama (CCS) teknolojisinin aslında gayet yeşil badana olduğuna dair ciddi iddialar var. Earth Justice sitesinin haberine göre CCS teknolojisi asli olarak daha fazla sondaj yapıp daha çok petrol çıkarabilmek için kullanılıyor, atmosfere karbon salmayan bir enerji kaynağı olarak değil… Üstelik bu konuda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de geçen haziranda Bonn’da yapılan İklim Konferansı’ndaki konuşmasında petrol şirketlerini suçlayarak CCS teknolojilerinin karbon emisyonunu azaltmak yerine daha fazla petrol çıkarımına meşruiyet sağlamak için istismar edildiğini söyledi.
Görüldüğü üzere bu yılki COP 28 zirvesi, toplantı Dubai’de yapıldığı için olsa gerek, fosil yakıttan çıkış taahhütlerinin yetersizliği konusunda fazlasıyla dikkat çekti. Ortak bildiri metninde yeterince net hedefler konulmaması bile başlı başına yeşil badana sayıldı çünkü küresel sıcaklık artışını 1,5 derece sınırında tutabilmek için fosil yakıtların tasfiyesi konusunda çok daha net ve agresif adımlar atılması gerektiğini aslında herkes biliyor.
Buna ek olarak daha önce dünyayı heyecanlandıran CCS teknolojileri bile artık greenwashing olarak nitelendiriliyor, finans piyasalarında yeşil yatırımları teşvik edeceği umulan karbon sıfırlama kredileri hatta büyük şirketler tarafından halkla ilişkiler kampanyaları yapılan ormanlaştırma atılımları da… Hadi diyelim ki COP zirvelerinin yedi kıtayı dolaşma hedefleri var, bu yıl da sıra BAE’deydi ve petrol lobileri fazlaca ses çıkardı.
Şimdi biraz da biz ses çıkaralım: Kesintisiz fosil yakıt kullanımının azaltılması ne demek? Mesela Kuzey Kutbu’nda petrol sondajı yapma sevdasından vazgeçildi mi? Hani buzulların erimesi endişe vericiydi falan? Türkiye’nin de yenilenebilir enerji kapasitesi artacak mı? Daha fazla rüzgâr ve güneş enerjisi açılımı görecek miyiz?
COP 29, gelecek yıl da Azerbaycan’da yapılacak. Gelecek sene de, doğalgazın aslında ne kadar yeşil bir kaynak olduğunu seri, yeşil fırça darbeleriyle anlatan bir badanacılık faaliyetiyle karşı karşıya kalabiliriz…
Trajediden ‘fars’a, Konsüllükten İmparatorluğa: Napoleon Bonaparte
Hızlandırılmış ‘Steve Jobs vakası’: Yapay zeka tartışması nereye gidiyor?
Katalonya krizinde ileri hamle mümkün mü?
Portre: ‘Yıkım ile işgale direnişin adresi’ Hizbullah
‘Korku Krallığı’nın yerli kurbanları: Osage yerlileri
Portre: Hep dört ayak üstüne düşen Benyamin Netanyahu’nun sırrı ne?
Güney Afrika’dan Filistin’e beyaz üstüncülük: Apartheid
İkinci Yom Kippur, dördüncü Filistin-İsrail savaşı
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***