(Serbest Görüş) – TARIK GÜNDOĞAN
En sonda söyleyeceğimi en başta aktarayım. Bana göre Suudi Arabistan’ın “sportswashing” yaparak imaj düzeltme çabasındaki hırsı, Türkiye Futbol Federasyonu’nun ligin en başarılı iki takımı olan Galatasaray ve Fenerbahçe’nin etinden sütünden faydalanarak para kazanma hırsı bizi bu krize soktu. Başka Ali Koç yönetimindeki Fenerbahçe olmak üzere iki takım da bu durumu fırsat bilerek kendi lehlerine çevirmeye çalıştı.
Yaşanan krizde 3 taraf var: Suudi Arabistan, TFF ve kulüpler.
İlkinden başlarsak; Arap dünyasında son yıllarda Katar’da düzenlenen Dünya Kupası ile zirve yapmış bir girişim var. Sportswashing olarak da bilinen, sporla aklama çabaları.
İnsan hakları, hukuk, demokrasi gibi kalemlerde karneleri oldukça zayıf olan Arap ülkeleri, sporu bir kamu diplomasisi aracı olarak kullanarak “imajlarını temizlemeye” çalışıyor.
Dünya Kupası, yıldız oyuncuların transferleri en güzel örneği. Parayı başka ülkelerde bağışlarla, derneklerle harcayacaklarına spora yatırıyorlar. Ve bence kendi perspektiflerinden bakıldığında oldukça akıllı ve işe yarayan bir çözüm.
Galatasaray-Fenerbahçe maçının Suudi Arabistan’da oynanması da – teklifin kimden geldiğinden bağımsız olarak – bu açıdan onlar için güzel bir fırsat oldu.
İkinci taraf Türkiye Futbol Federasyonu.
Hakemlere yapılan saldırı, takımların sahadan çekilmesi ve ciddi hakem hatalarıyla zor günler geçiren TFF’nin elinde bu sezon pazarlayabileceği tek şey Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti kaldı.
Diğer bütün kulüpler düşüş yaşarken, bu iki takım Avrupa’da da Süper Lig’de başarılı bir grafik çiziyor. Yayın gelirlerinden Süper Lig markasının parlatılmasına, TFF’nin bir başarı gibi gösterebileceği tek dalı bu rekabet kaldı.
İki takım da çok yoruldu ama TFF bu rekabetin etinden de sütünden de faydalanmak istediği için, kaba ifadeyle Süper Kupa finalini Suudi Arabistan’a “sattı.” Böylece hem iki takım arasındaki rekabet dünyaya duyurulmuş olacaktı, hem de maddi açıdan iyi bir gelir olacaktı.
Üçüncü taraf kulüpler.
Her iki takım da – her ne kadar önerinin Ali Koç’tan geldiği ortaya çıksa da – ilk etapta finalin hem tarihine hem de Suudi Arabistan’da oynanmasına karşı çıktılar. Federasyonun, aralarındaki rekabetten faydalanmak istediğinin farkındalar.
Ama teklif edilen rakamlar, maddi açıdan ellerini rahatlatacağı için finalin Riyad’da oynanmasına razı oldular.
Ancak üç tarafın da belli ki akıllarına gelmeyen bir durum söz konusu. O da bu kupanın, Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılında verilecek kupa olması.
Final belki geçen yıl oynansaydı ya da önümüzdeki yıl oynanacak olsaydı, bu pankart, afiş, tişört krizi yaşanmazdı veya daha kolay çözülür ve işin sonu organizasyonun iptaline gitmezdi.
Burada spor kamuoyunun diplomatik gerçekliklerden biraz uzak olması söz konusu. Kimse, 100’ünci yıl kupası maçının Suudi Arabistan gibi “sorun olabilecek” bir ülkede oynanmasının krize teşne bir durum olduğunu görmedi, göremedi.
En sonunda kriz patlak verdi ve bana göre en kârlı çıkan Fenerbahçe tarafı oldu.
Ali Koç ve Federasyon Başkanı Mehmet Büyükekşi arasındaki mücadelede sarı lacivertli kulübün başkanı müthiş bir salvo savurdu.
Durum böyle olsa da dünya basınının olaya bakış açısı da manidar.
Onlara göre Arapların “sporla aklama” çabalarına şimdiye kadar “dur” diyebilen olmamıştı. Bunu ilk kez Türk takımları başardı. Üstelik ülkede her gün yara alarak büyüyen futbol krizini büyütme pahasına..
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***