(Serbest Görüş) – SAFA KAR
Belki son yılların sonucu en çok merak edilen maçlarından biriydi. Çünkü iki takım eşit puandaydı. Galip gelecek takımın ilk yarıyı lider bitirme olasılığı yüksekti. Ayrıca 5 gün sonraki süper kupa finaline daha moralli çıkacaktı. Ayrıca maçın puan dışında da anlamı vardı.
İki takım arasındaki maçların sporun yanısıra sosyolojik, psikolojik boyutları da vardı. Şampiyonluğu konuşmak için erken olsa da kazanan bir adım öne geçecekti. İkili yarışta şampiyonu averaj da belirleyebilir. FB de GS de üst düzey motivasyonla çıktılar sahaya. Hedef öncelikle ‘yenilmemek’…
Şehitler ve futbol sahalarında yaşanan kötü olayların ülkenin üzerine kara bulut gibi çöktüğü kara bir günün akşamı futbolun keyfi ne kadar çıkabilir ki… Cenaze sahibi sadece 12 hane değil bütün ülke. Cenaze ve yas varken futbolun adı mı olur? Lige ara verilebilir miydi? Evet, niye olmasın.
Federasyon zaten bir süredir aldığı ve almadığı kararlarla tepkilerin ve tartışmaların odağında. Hükümetin muhalefetin taleplerine rağmen ‘milli yas’ ilan etmemesi federasyonun konuyu değerlendirmenin dışında tuttuğu anlaşılıyor. Maç başlarken tribünlerden teröre lanet sloganları yükseldi.
Fenerbahçe ev sahibiydi. Klasik tabirle saha ve seyirci avantajı elindeydi. Tribünlerde çok az sayıda rakip takımın yani GS’nin seyircisi vardı. 3 yıl aradan sonra sarı kırmızı taraftarlar FB stadında kendilerine yer bulabildiler. Bu da futbol adına önemli bir gelişme. Çünkü futbol seyirciyle güzel. Covid döneminde tarafsız maçların ne kadar tatsız tuzsuz olduğunu herkes gördü.
Saha ve seyirci avantajı FB’den yanaydı ama Sarı Lacivertli takım bunu kullanamadı. Hele ilk yarı da futbol adına dişe dokunur oyun yoktu. 45 dakika ikili mücadele ve faulden ibaretti. Ben bu kadar fazla faulün yapıldığı bir maçı ilk kez izliyorum. GS biraz çabalasa da FB oyunu kilitledi. Ve neredeyse ilk yarı pozisyonsuz geçti.
Heyecandan uzak, cılız ataklar… Kaleyi bulan şut yok. Şaka gibi… Böyle bir maçta, en iyi oyunculara veya pahalı ve sihirli ayaklara sahip iki takımın karşılaşmasında bırakın golü, gole yakın hücum bile seyretmedi. Tribündeki taraftar ve ekranları başındaki futbol severler bol bol faul ve el kol hareketleriyle hakeme itiraz pozisyonları izledi.
İlk yarı herkes için hayal kırıklığıydı. İkinci devre biraz toparlandı iki takım da… Ceza sahasının önünde ve içinde daha fazla göründü oyuncular. Son bölümde yorgunluğun da etkisiyle hatalar çoğaldı ve bu da pozisyonların doğmasına neden oldu. Bu bölümde iki takım da golle sonuçlanabilecek ataklar geliştirdi. Ama son vuruşlar karavana olunca maç başladığı gibi golsüz bitti.
Kazanan yok, kaybeden de yok. Puanlar eşit paylaşıldı. Öncelik ‘yenilmemek’ olunca başka ne beklenebilir ki… Zafer için riskleri göze almak lazım. Sadece oynatmamayı değil oynamayı da düşünmek ve bu düşünceyi sahaya yansıtmak lazım. Bir yandan rakibi kilitlerken, kendi kilidini açacak akıllı, hızlı ve organize ataklar lazım.
Maçta gözler iki oyuncudaydı; Icardi ve Dzeko… Dzeko orta sahaya gelerek de olsa oyunun içinde göründü. Ama Icardi FB’nin savunması içinde kayboldu gitti. Topla çok az buluşabildi. Onlarda da ağır kaldı ve gol vuruşunu yapamadı. Maça damgalarını vurmaları beklenen bu iki top cambazı yokları oynadı. Takımlarına gol katkısı veremediler.
Her maçın odak noktası hakemler… Arda Kardeşler’in son tartışmaların ne kadar etkilendiği belliydi ve gerginliği yüzünden okunuyordu. Çok kolay faul düdükleri çaldı. GS’nin itiraz ettiği bir penaltılık pozisyon dışında maçı etkileyecek kritik düdüğü yoktu. Icardi’ye ceza sahası içinde yapılan hareketi VAR’da daha yakından izleyebilirdi.
Futbol kalitesinin vasatın altında olduğu bir karşılaşmada hakemi konuşmak, kararlarını tartışmak doğru değil.
Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz günün akşamında iki takım da bir ve beraber olarak başladıkları maçı hiçbir şey yapmadan golsüz bitirdi. Taraftara ve izleyiciye ise futbol adına hayıflanmak ve boşa harcanan 90 dakika kaldı. Şimdi gözler kupa finalinde…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***