ANKARA – Türkiye’nin 2014-2015 sürecinde PYD ile mevcut ilişkisinin, Kobanê Davasında gözardı edildiğini belirten avukat Öztürk Türkdoğan, ortak yapılan Süleyman Şah operasyonu ile ilgili Savunma ve Dışişleri bakanlıkları ile MİT’ten bilgi sorulmasını talep etti.
Kobanê Davasının 43’üncü duruşmasının 5’inci oturumu, verilen aranın ardından Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etti.
TÜRKİYE’NİN PYD İLE ORTAK OPERASYONU
Duruşmada, savunmasına devam eden siyasetçi Nazmi Gür’ün avukatı Öztürk Türkdoğan, dava dosyasında yer alan ve Partîya Yekîtîya Demokrat (PYD) tarafından Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu’na (MYK) gönderildiği iddia edilen söz konusu e-postaya dair değerlendirmelerde bulundu. Türkdoğan, Suriye’de bulunan Süleyman Şah Türbesi’nin Türkiye’ye nakliyle ilgili 22 Şubat 2015 tarihinde gerçekleştirilen operasyonu hatırlattı ve “Türkiye bu operasyonu elbette ki PYD ile iş birliği halinde gerçekleştirdi. Esasında bu noktada da soruşturma içerisinde herhangi bir belge ve bilgiye rastlamadık. Bu konuda Dışişleri ve Milli Savunma bakanlıkları ile MİT Başkanlığı’ndan mahkemeniz bilgi talep ederse, esasında belli bir tarihe kadar Türkiye ile Suriye’de faaliyet yürüten PYD arasındaki ilişkiler anlaşılacaktır. Dolayısıyla dava dosyasındaki iddialar ileri sürülürken, bütün bu hususlar göz ardı ediliyor. Soruşturma aşamasında temin edilseydi, bu iddiaların hiçbirine gerek kalmayabilirdi” dedi.
TCK 314’üncü maddenin sık uygulanmasından sonra AİHM ve BM İnsan Hakları Komitesi’nin Türkiye’ye yönelik ağır eleştirileri olduğuna dikkat çeken Türkdoğan, “Bu davada yargılanan Sayın Demirtaş’la ilgili verilen AİHM Büyük Daire kararında da tespit edildiği gibi burada bir 14’üncü madde eleştirisi de var. Örgüt yöneticiliği dahil uygulamada artık kanunilik şartına bağlılığın şüpheli olduğu belirtilerek bu konuda ağır eleştiriler var” diye belirtti.
‘AB İLE SÜRECİN TIKANMASINDAKİ NEDENLERDEN BİRİ TMK’
Yargıtay’ın Avrupa Bakanlar Komitesi kararlarına uymasının bir zorunluluk olduğunu ifade eden Türkdoğan, buna karşın bir eğilimin geliştiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Anayasa 90/5 bunu şart koşuyor. ‘E zaten siz yetkinizi aştınız, biz sizin kararlarınızı tanımıyoruz’ deniliyor. Burada uluslararası hukuka uymaya karşı bir direnç var. Anayasa 90’a karşı, Anayasa 138’e karşı, Anayasa 153’e karşı bir direnç var. Türkiye bu şekilde yoluna devam edemez. Terörle Mücadele Kanunu Anayasal dayanaktan yoksun olarak uluslararası sözleşmelere aykırı biçimde bir tanım yapmıştır ve bu tanım buradan hareketle düzenlenen diğer maddelerin de yurttaşların temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunacak şekilde düzenlenmiştir. Tıpkı BM Raportörünün de işaret ettiği gibi TMK’deki terör tanımı suç ve cezaların yasallığı ilkesine, yasaların öngörülebilirlik ilkesine ve hukukun üstünlüğüne uygun olması ilkesine aykırıdır. Bu tanım nedenini Türkiye’de hiçbir ağır ve ölümcül şiddet eylemine ya da rehin alma eylemine katılmamış insanlar sırf siyasal iktidar ya da resmi görüş tarafından benimsenmeyen düşünceleri açıkladığı için terör suçu işlemiş kabul edilebiliyor. Terörist olarak nitelendirilebiliyor. Avrupa Birliği arasındaki sürecin tıkanmasının en önemli sebeplerinden birisi bu TMK’nin değiştirilmemesi. Terör tanımını belirli hale getirin, uygun hale getirin. Bu hususla ilgili olarak uluslararası alanda Avrupa düzeyinde 2 adet sözleşme ve terör suçlarının neler olduğunu belirten çeşitli uluslararası sözleşme ve protokoller var.”
‘ETNİK TERÖR TANIMINI NASIL KULLANIRSINIZ’
Esas hakkındaki mütalaada yapılan “terör” tanımına katılmadığını ifade eden Türkdoğan, “Türkiye’de bir Kürt sorunu var, siz bu tanımın yerine ‘etnik terör’ tanımını nasıl kullanırsınız? Tarihsel, sosyolojik, siyasal, politik, kültürel, ekonomik, ahlaki, psikolojik ne derseniz deyin bir sorunun varlığını kabul etmeyip sürekli olarak başka isimler kullanmayınız. 20 milyondan Kürt var bu ülkede. Bu insanlar diyor ki ‘ya biz sadece ana dilimizde eğitim öğretim yapmak istiyoruz, bulunduğumuz yerdeki belediyelerde yönetime katılmak istiyoruz. Bizi kabul edin, tanıyın’ diyorlar” sözlerine yer verdi.
‘ÇETELER DIŞARIDA NAZMİ GÜR İÇERİDE’
İktidarların bir yandan reform sözleri verdiğini ama bir yandan da yargı mekanizmasını güçsüzleştirdiğini belirten Türkdoğan, “Yargı gücünü hukuktan alır ama siyasal iktidarın beklentisine uygun yargı kararları üretilirse yargıçlar güvencesini kaybeder. Anayasa hükmü yok, kanun hükmü yok noktasına geldi Türkiye. Bunun mahkeme heyetiniz ile ilgisi yok. Sistemik bir sorun. Şu an bütün çeteler dışarıda, Nazmi Gür içeride. Nasıl izah edeceğiz bu durumu” diye sordu.
TALEPLER
Türkdoğan, “esas hakkındaki savunmasının kabul edilerek, sanık lehine delillerin toplanabilmesi için delil toplama taleplerinin kabul edilmesini; Cumhuriyet Savcısının soruşturma aşamasında toplamadığı ve iddianame ekine koymadığı deliller ile ilgili mahkemenin resen sanık aleyhine topladığı tüm delillerin dava dosyasından çıkartılmasını; esas ve yasaya aykırı olarak dinlenen tanık olduğu ileri sürülen kişilerin beyanlarının dava dosyasından çıkarılmasını; ilgili mevzuat uyarınca 2 yıl dosyası içerisinden çıkarılmasını; geçtikten sonra toplanan HTS kayıtlarının dava dosyasından çıkarılmasını; Ankara TEM şube Müdürlüğü’nün 26 Ekim 2018 tarihli bilgi notu yazısının akıbetinin araştırılarak kurulan ara karar gereğinin yerine getirilmesini; MGK’nin 30 Ekim 2014 tarihli toplantı kararlarının dava dosyası içerisine getirilmesini; 6551 sayılı kanun kapsamında Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na soruşturma aşamasında yazışma yapılıp yapılmadığının sorulmasını; soruşturma izni verilip verilmediğinin sorulmasını; Urfa Valiliği ile Suruç Kaymakamlığı’na yazı yazılarak Eylül-Ekim 2014 tarihlerinde sınır geçiş noktalarından günübirlik Suriye’ye geçiş izni verilenler ile ilgili bilgi sorulmasını; Suriye’den Türkiye’ye getirilerek tedavi ettirilen PYD mensubu yaralılar hakkında Sağlık Bakanlığı’ndan bilgi istenilmesini; Süleyman Şah operasyonu ile ilgili olarak MİT Başkanlığı, MSB ve Dışişleri Bakanlığı’ndan bilgi sorulmasını; Türkiye’nin DAİŞ Karşıtı koalisyon içerisinde resmi olarak bulunup bulunmadığı hakkında Dışişleri Bakanlığından bilgi talep edilmesini” istedi.
DİLEKÇE SUNDU
Nazmi Gür ve tüm tutsak siyasetçiler hakkında tahliye talebinde bulunan Türkdoğan, 5235 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesinin 5’inci fıkrasına, 2 Aralık 2014 tarihli 6572 sayılı Kanun’un 39’uncu maddesiyle eklenerek ek cümlelerin Anayasa’nın 37 ve 140’ıncı maddelerine ait olması nedeniyle Anayasanın 152’nci maddesi uyarınca aykırılık iddiasının ciddi bulunarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına ve davanın durdurulmasına karar verilmesini içeren dilekçeyi mahkeme heyetine sundu.
Türkdoğan’ın savunmasının ardından duruşmaya 4 Aralık Pazartesi saat 10.00’a kadar ara verildi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***