(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Milletvekilinin görevi sadece grup toplantısında liderini alkışlamak, Meclis’te parti politikaları doğrultusunda el kaldırmak mı? Değil elbette. Donanımına göre bazısı ülke siyasetine katkıda bulunur, bazısı da taban politikası yapar, temsil ettiği bölgenin sorunlarını siyasi alana taşır.
Yalnızca seçmenin değil ‘şehrinin sesi’ olur. Özellikle sağ partilerde ‘parti içi demokrasi’ yok denecek kadar zayıf ve ‘parti disiplini’ çok sert işliyor. Bu hükmümü doğrulayacak sayısız örnek verebilirim. Ama konumuz bu değil.
Konuşan, tartışan, ekranlara çıkan, yazı yazan milletvekilinin başında ‘demoklesin kılıcı’ sallanıyor.
Parti yönetiminden izin almadan televizyona çıkamazsınız, kendi inisiyatifinizle Meclis kürsüsünde konuşamazsınız. İzin alsanız da konuşmanızın çerçevesi bellidir.
Kırmızı çizgiler vardır. Asla sınırı aşamazsınız. Yoksa faul yapmış gibi sarı kartı yersiniz. İş kırmızı karta kadar gidebilir. Büyük hayallerle girdiğiniz siyasette kendinizi bir anda kapının önünde bulabilirsiniz. Türkiye’yi kurtarmak isterken kendinizi bile kurtaramazsınız. Bir daha seçilmek hayal olduğu gibi partinizden de olursunuz.
Partilere konuşan, tartışan değil susan, yutkunan, sineye çeken milletvekili lazım. Bir milletvekilinin özgürlük alanı sokaktaki vatandaşın özgürlük alanından daha dardır.
Seçimlerin üzerinden 7 ay geçti. Kaç milletvekilinin partisinden kopmak zorunda kaldığını biliyor musunuz? Tam 53 milletvekili partilerinden ayrıldı. Bu kadar kısa sürede normal midir bu? Hayatın başka hangi alanında yola çıkarken birlikte olduğunuz grubu veya kervanı bu kadar kısa sürede terk eder misiniz? Hayır.
53 sayısı çok fazla ve bir problemi işaret ediyor. Türk siyasetinde sorun var. Haklılık, haksızlık boyutuna bakmadan söylüyorum, 53 milletvekilinin istifası partilerde yapısal ve derin problemler olduğunun göstergesi. Sorun yüzeysel olsaydı çözümü kolaydı ama basit ve sığ değil. Derin ve yapısal.
Bu konuya neden mi girdim. Amacım Türk siyasetin sorunlarına dikkat çekmek değildi. Saffet Sancaklı düştü zihnime. Sancaklı’ya çok basit sebeplerle parti yönetimi kapıyı gösteriverdi. O da çaresiz, ayrıldı. Ve bu olay üzerinden iki hafta geçti derinlemesine konuşulmadı, tartışılmadı. Sadece istifa süreci haberleştirildi. O kadar. Bu kadar basit mi?
Saffet Sancaklı ne yaptı? Kocaeli’nde gazetecilerle sohbet ederken konu yerel seçimlere geldi. Cumhur ittifakının ortağı AK Parti’ye sitem ederken özetle ‘Geçen dönem beraber yöneteceğiz dediler, Kocaeli’nde bize belediye vermediler. Bu dönemde bir ilçe belediyesi verilmeli yoksa parti tabanımızda kırgınlık yaşanır. Cumhur ittifakı Kocaeli’nde 4-5 belediyeyi kaybeder. Bu sefer umdukları gibi olmaz. Beni Kocaeli’nde göremezler’ dedi.
Ne var bu sözlerde? Bir milletvekili temsil ettiği tabanın isteklerine, hislerine bu kadar da mı tercüman olmasın? Belli ki Sancaklı tabanın düşüncelerini yansıttı. Adı üzerinde ittifak… Ortaklık iki taraflıdır. Bir ortağın talepte bulunmasından daha doğal ne olabilir? Konuşulur, müzakere edilir, sonuç olumsuz da olabilir. Bu kırmızı kartlık bir hareket mi? Değil ve olmamalı da. Parti disiplini bu kadar sert işlememeli. Milletvekillerinin konuşmasından korkmamalı.
Sancaklı’nın konuşması ortaklığa halel mi getirdi? AK Parti yönetimi rahatsız mı oldu? Hiç sanmıyorum. Duymadı bile AK Parti. Sancaklı düz milletvekili değil parti yöneticisi olsa bile cumhur ittifakı kolay çatırdayacak ve dağılacak yapıda değil. Sağlam ve güçlü bir ortaklık.
Defalarca sınandı, denendi ve ayakta kaldı. Hayatta da siyasette de en güçlü ortaklık ‘çıkar ortaklığıdır’. AK Parti’nin de MHP’nin de sonsuz çıkarı var ortaklıkta. AK Parti, MHP’siz ayakta kalamaz, MHP de İçişleri ve Adalet bürokrasisinde elde ettiği iktidar nimetlerini feda edemez.
Buna rağmen Sancaklı’nın son derece olağan sözleri MHP’de krize neden oldu, Bahçeli sıcağı sıcağına kırmızı kartı ve ‘Futbol hayatında 3 büyük kulüpte oynama geleneğini siyasette de mi sürdürmek istiyor. Tercih kendisinindir’ dedi.
Aşırı bir tepki. Üç dönem MHP’den milletvekilliği yapan Sancaklı o sözleriyle bir başka partiye göz kırpmıyor ki? Kocaeli MHP örgütü adına talep de bulunuyor.
Evet, Saffet Sancaklı adını futbolcu olarak duyurdu. Üç büyük takımın formasını terletti. Milli takıma kadar yükseldi. Türk futbol tarihinde adı olan bir oyuncu. Milletvekilliğini de futbolda başarısı ve şöhretine borçlu. Partiler vitrine çıkan isimleri sever.
Üç takımda oynamak başarısının bir sonucuydu. Sporda doğalken siyasetin tabiatına aykırı. Üç parti değiştirmeye kalkarsa itibarından gider. Partiden partiye geçene kamuoyu sıcak bakmaz. Parti değiştiren vekillere ‘Fırıldak, dansöz’ gibi sıfatlar takıldığını hatırlatırım.
Meclis’te bir gerilim anında ortamı yatıştırıcı konuşmasını hatırlıyorum Sancaklı’nın. Şu sözleri bir anda Genel Kurul’un havasını değiştirmiş, tebessümlere, gülüşmelere sebep olmuştu: ‘Alpay’la benim bir kusurumuz var. Biz futbol oynadık. 70-80 kilometre hızla gelen yarım kiloluk bir cisme biz 20 sene kafa attık. Ufak tefek hatalarımızda da bizi lütfen mazur görün’. Ne kadar zarif ve güzel cümleler… İstifa ederken de futboldaki efendi kişiliğini açıklamasına yansıttı.
Ama maalesef partisi tolere etmedi kapının önüne koydu, siyaset umursamadı, medya hiç oralı olmadı duymazdan, görmezden geldi ve sonuçta yazık oldu Saffet Sancaklı’ya…
Peki kim kaybetti? Sancaklı mı siyaset mi?
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***