(Serbest Görüş) – Hüsnü Yusuf Turabiç
Yerel seçimin kaderini belirleyecek çok önemli gelişme oldu dün. Önce HEDEP Sözcüsü Ayşegül Doğan ‘Türkiye’nin her yerinde kendi adayımızla gireceğiz’ dedi. Henüz son karar değil. Doğan partideki eğilimin bu yönde olduğunu duyurdu.
Konu, parti meclisinde tartışılacak ve karara bağlanacak. Eğilim değişebilir mi? ‘Türk siyasetinde 24 saat uzundur’ denir. Yani her an her şey olabilir. Süreç içinde oluşan şartlar farklı kararlar doğurabilir. Siyaset son ana kadar her türlü sürprize gebedir. Son dakikada, son gecede iş birliği imkanları ortaya çıkar. HEDEP’in şu andaki havasını, politikasını veri kabul edersek seçimler üzerine söylenecek söz var.
Her ne kadar açıklamalarda ‘Türkiye geneli’ lafı edilse de seçim iş birliğinin ülke sathında gerçekleşmesi beklenmiyor zaten. Söz konusu olan İstanbul ve Ankara… Hatta ağırlıklı olarak İstanbul. Seçimin nabzı İstanbul’da atacak. Ankara bile tali önemde. İktidar da muhalefet de tüm hazırlıklarını İstanbul’a göre yapıyor. Erdoğan’ın ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ sözü tam da önümüzdeki seçimler için geçerli.
HEDEP ve İYİ Parti’nin kararlarını İstanbul üzerinden değerlendirmek daha doğru olur. Son açıklamayla HEDEP her şehirde aday çıkaracak buna karşılık AK Parti de ‘kayyım siyasetinden’ vazgeçecek kulisi doğrulandığını söylemek mümkün. HEDEP’de seçim kazanmak formaliteden ibaretti. Çünkü Güneydoğu Anadolu’da çok geçmeden, belediye başkanı koltuğunu ısıtamadan o şehrin valisi ‘kayyım’ olarak atanıyordu.
İki parti arasında el altından yürütülen görüşmelerin bir sonucu olsa gerek. Bu görüşmelerin daha ileri noktalara da evrilmesi mümkün. HEDEP’in tavrı özellikle İstanbul seçimlerini mutlak derecede etkiler. Sadece İstanbul mu? Değil. Adana, Mersin, Hatay gibi büyükşehirleri CHP’nin kazanması hayal olur. Özellikle de İstanbul…
Siyasette matematiğin kuralları her zaman doğru işlemez. Rakamlara güvenen yanılır. Politikada ‘2 artı 2, dört etmez’ çünkü. Öyle zaman olur ki 2 bile etmez. Seçim sonuçlarını şartlar, iklim ve rüzgâr belirler. Kâğıt üzerindeki hesaplar boşa çıkar. Sandık bambaşka netice doğurur. Burada sormamız gereken HEDEP’in tavrı tabana yansır mı?
HEDEP’in tabanıyla tavanı en fazla örtüşen partilerin başında geldiğini kabul etmek gerekir. Seçmeni partisine son derece bağlıdır. Başka partilerin hesaplarına aldırmadan partisinin yanında hizalanır. Hedef kazanmak değil, partisine bir oyla da olsa destek vermek, sahip çıkmaktır. Doğudaki seçmeni ile batıdaki seçmenin sadakati aynı düzeyde değildir.
Batıda yani İstanbul’da, Diyarbakır’a oranla parti bağımlılığı daha düşüktür, hatta esnektir, ideolojinin dışında da faktörler devreye girebilir. Ekrem İmamoğlu’nun 5 yıllık devri iktidarındaki HEDEP tabanına yönelik politikaları elbette görmezden gelinemez. CHP ile AK Parti arasındaki makas açık olmadığına göre HEDEP’in alacağı her oy iktidar partisine yarar. HEDEP faktörü seçimin kaderi üzerinde çok önemli…
Dün gözler gün boyu İYİ Parti’den gelecek haberdeydi. Parti lideri Meral Akşener cumadan bu yana il, ilçe yönetimleri, milletvekilleri, parti yöneticileriyle istişarelerde bulundu. CHP ile yerel seçimlerde iş birliği konusunu tartıştı. Bu görüşmelerden sızan bilgilere göre durum ortada görünüyordu.
İstanbul ve Ankara iş birliğine açık tutuluyordu. Nihai kararı GİK verecekti. Daha doğrusu aylar önce verdiği ‘seçimlere tek başına girme kararını’ yeniden gözden geçirecekti. Partinin en yetkili organında her üyenin görüşlerini anlatmasının ardından gizli oylama yapıldığı, 35’e 14 gibi ağırlıklı oyla ‘hayır’ çıktığı bildirildi.
Rakamsal oran çok önemli değil. Asıl olan İYİ Parti’nin CHP’ye ‘hayır’ demesi… Bu gibi durumlarda artısının eksisinin konuşulmasından sonra son kararın genel başkana bırakılması usuldendir. Belli ki Akşener o kapıyı da kapattı. Zaten GİK’ten çıkan karar her ne kadar üyelerin düşüncesi olarak sunulsa da onları yönlendiren hiç şüphesiz ki Akşener. Akşener bir süredir İYİ Parti’ye yön çizmeye çalışıyordu. Son karar da bunun bir uzantısı…
İYİ Parti bazı illerde ‘başkanlık kazanacağı’ için mi tek başına giriyor seçimlere. Hayır, böyle bir iddiası olduğunu düşünmüyorum ben. Hiçbir büyükşehirde kazanamaz ama bazı partilere kaybettirir bazılarına ise kazandırır. Kaybettirmek veya kazandırmak da bir partinin politikalarına dahildir. Ama kime kazandıracağının, kime kaybettireceğinin sonuçta bir bedeli, bir siyasi faturası olur. Akşener bunun farkında mı? Emin değilim.
Türk siyasetinin iktidar ortaklarına değil, adam gibi muhalefete, iktidar adaylarına ihtiyacı var. İYİ Parti’nin büyüme potansiyeli toplumun muhalefet gereksinimini karşılayıp karşılamayacağı ile doğrudan ilintili. Bir arabanın beşinci tekerleği olmak İYİ Parti’ye de Türk siyasetine de hiçbir şey kazandırmaz.
Akşener’in hedefi dümen olmalı… Ülkenin rotasına yön vermek olmalı, Türk siyasetinde yeni yol açmak olmalı. Türkiye nicedir bir çıkış arayışında… Siyaset kilitlendi. Akşener bu kilidi açabilecek isimlerden biriydi. Parti kurulur kurulmaz seçmen o anahtarı Akşener’e verdi. O anahtarı kullanabildi mi? Benim cevabım, hayır. Bir umuttu, fiyaskoya doğru koşar adım gidiyor.
İYİ Parti’nin Ankara’da aldığı karar tabana ne denli yansır? Parti bağımlılığı HEDEP gibi mi yoksa daha farklı mı? Bir sonraki yazıya…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***