(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Büyük takımlar için sadece ‘şampiyonluk’ yetmez, rakibinizi puan olarak geride bırakırken derbi maçı da kazanmalısınız. Yoksa şampiyonluk tatsız-tuzsuz olur. Derbi zaferleri şampiyonluk kadar coşkulu olmasa da yine de taraftara bayramdır, seyrandır.
Baksanıza, Trabzonspor hala haftalar önce Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenmiş olmanın türkülerini söylüyor. Özellikle ‘sosyal medya’ bordo mavililerin zaferini hatırlatan espri ve görüntülerle dolu. Bizde futbol muhabbeti maç saatiyle sınırlı değil, geniş zamana yayılır. Fenerbahçe için Trabzon yenilgisi sadece kaybedilen liderlik ve üç puan değildi. Bir galibiyet serisinin sonuydu. Asıl darbe psikolojikti, şampiyonluk umutlarınının suya düşmesiydi, bilinçaltındaki o eski travmaların tekrar bilinç üstüne çıkmasıydı. Trabzon, kanaryanın kolunu kanadını kırdı.
Sonrasında bir ‘fetret devri’ başladı. Avrupa’da kaybetti, ligde tökezledi. Kazandığı maçlarda bile o tempolu havası yoktu. O eski ışıltısının yerinde yeller esiyordu. Yaşanan futbolun sadece teknik ve taktikten ibaret olmadığının, olayın psikolojik ve moral yönünün de bulunduğunun kanıtıydı. Kağıt üzerinde her şey iyi ve güzel olabilir ama yetmez, bazen rüzgarı karşıdan alır, hezimetler yaşarsınız.
Zaferlerin sahibi çoktur. Hezimet ise sahipsiz, yetim ve öksüzdür. Başarıyı yönetmek kolay, krizi yönetmek zordur. İşte kulüp ve takımın yöneticileri tam bu noktada devreye girecek. Ali Koç ve İsmail Kartal’ın kriz yönetiminde başarılı olduğunu söyleyemem. Sanki, biraz işi oluruna bıraktılar. Fenerbahçe için şampiyonluk her sezonun hedefidir. Fenerbahçe gibi takımların ve taraftarlarının uzun vadeli planlara tahammülü yoktur. Yarını değil bugünü ister. Büyük iddialarla gelen, Aziz Yıldırım gibi bir ismi sandıkta yenen Ali Koç taraftarlarının umuduna cevap veremedi. Koca 5 yıl başarısızlıklarla geçti. Koç, camiaya şampiyonluk hediye edemedi. Sık sık futbol dışı alanlarda göründü. Başarsızlıklarına ‘kılıf arama’ peşine düştü. Evet, futbol sahadan ibaret değil, sonuçlar üzerinde saha dışı faktörlerin payı da inkar edilemez. Ama Koç fazla saha ve futbol dışına çıktı. Eski defterleri açtı, eski hesaplarla meşgul oldu.
Fenerbahçe’de Koç döneminde şampiyonluk olmadan geçen yılların öncesi de var… Sarı Lacivertliler, şampiyonluk kupasına elini sürmeyeli 10 yıldan fazla oldu. Fenerbahçe’de ‘takımı şu kadar şampiyon yapmış başkan olmak’ kadar şu kadar Galatasaray şampiyonluğu görmüş başkan olmak’ da nazara verilir. Aziz Yıldırım’ın böyle bir eksisi var mesela. Ali Koç’un da o potaya girdiğini söylemek olası. Taraftarıyla, yönetimiyle ülkenin en büyük futbol camiası şampiyonluğa aç, susuz… Her sezon bir serap oldu. Fenerbahçe gibi bir takım için şampiyonluk oksijen gibidir. Oksijensiz bir organizmanın hayat damarları nasıl sinyal verirse…
Yıllardar şampiyonluk enerjisi ve oksijeni alamayan Fenerbahçe de aynı şekilde alarm veriyor. Ali Koç’tan beklentiler çok ama çok yüksekti. Parası olan bir başkandı, ülkenin en zengin ailesinin çocuğuydu. Para ile saadet olmaz ama şampiyon olunur. Kadroyu ona göre kurarsınız, takımı ona göre hazırlarsınız ve hedefe ulaşırsınız. Koç ile para konusunda kim yarışabilir.
Futbol amatör ruhla oynanan bir spor dalı olmaktan çıktı, bir endüstriye dönüştü. Eğer iyi kullanır sağlam bir strateji geliştirebilirsen para futbol endüstrisinde çok işe yarar. Körfez sermayesinin İngiltere’de estirdiği futbol fırtınasına bu gözle bakın. M. City adeta lige ve Avrupa kupalarına ipotek koydu. İşin sonunda futbol iyi, kaliteli oyuncuyla oynanıyor. Şampiyonluk kupası büyük futbolcuların, yıldızların elinde yükseliyor.
Ali Koç şampiyonluk için her yolu denedi. Takıma gelip giden hocaların haddi hesabı yok. Sönmeye yüz tutmuş olsa da Avrupa yıldızları Kadıköy’de resmi geçit yaptı. Ama özlenen şampiyonluk bir türlü gelmedi. Ve derbilerden hep boynu büyük ayrıldı. Geçen sezon ezeli ve ebedi rakibi Galatasaray’a karşı hem içeride hem de dışarıda net skorlarla ve zayıf oyunla kaybetti. Fenerbahçe taraftarının yaşadığı psikolojik çöküntüyü kelimelerle anlatmak kabil değil. Sarı lacivertliler 10 yılın bütün umutları bu sezona taşıdı.
FENERBAHÇE SADECE PUAN KAZANMADI…
Ve Cumartesi akşamı İstanbul’da Beşiktaş karşısına çıktı. Acaba Trabzonspor’un neden olduğu türbülanstan çıkabilecek miydi? Sadece taraftarın değil spor kamuoyunun gözü de bu maçtaydı. Ben de maçı yakından takip ettim.
Rakibi Beşiktaş zor günler geçirmekteydi. Ligde erken havlu attı. Şampiyonluğun çok uzağında kaldı. Bir krizin içinde… Yönetim değişti. Eski Başkan enkaz bırakarak gitti. Hasan Arat başkanlığında yeni yönetim iş başına geldi. Fenerbahçe derbisi onun da ilk büyük maçıydı.
Derbi maçları aynı zamanda ‘kötü gidişe dur demek için’ büyük fırsat sunar. Ve taraftarlarla takım aradasındaki buzları eritir. Yeniden nikah tazeler. Fenerbahçe maçına çıkarken Beşiktaş’ın eksikleri çok, insicamı bozuktu. Kağıt üzerinde Fenerbahçe’nin birkaç adım önde ve favori olduğu aşikardı. Avrupa’da bozgun yaşayan iki takımın derbisinde futbol kalitesi düşük olsa da pozisyonu fazla, heyecanı yüksek, golleri bol bir maç izledik.
VAR iyi, hataları düzeltiyor fakat her inceleme uzun bir molaya dönüşüyor. Sadece futbolcular değil, seyirci de soğuyor oyundan. Pozisyon incelemesi bu kadar uzun sürmemeli. Daha hızlı ve seri teknolojiyle uzun beklemelerin önü alınabilir. Alınmalı da…
Fenerbahçe pek zorlanmadan deplasmanda Beşiktaş’ı yendi. Uzun aradan sonra bir derbiden zaferle ayrıldı. Üstelik deplasmanda… Kazandığı sadece puan değildi. Bu derbiyle birlikte yeni bir hava da yakaladı ve kulübün üzerinde dolaşan kara bulutları dağıttı. İsmail Kartal yeniden güven tazeledi. Kartal çakıldı, Kanarya uçtu.
SÜRPRİZ OLUR MU?
Beşiktaş için şampiyonluk hayal olsa da Avrupa biletini alabilecek güç ve kapasitede. Bir takım için Avrupa’ya açılmak da önemli. Büyük sıkıntılar içinde evet, yeni stadında kendi sahasında ilk kez derbi kaybetti fakat toparlaması mümkün. Başka çaresi de yok. Beşiktaş gibi tarihi ve geleneği olan takımların pes etme lüksü yoktur. Yeni başkanla yeni bir başlangıç ve yepyeni bir takım ve ruhla ikinci sezon pekala mümkün.
Şampiyonluk yolu uzun, düz değil inişli çıkışlı, o yolda önemli bir engeli aştı, daha hedef kaf dağının arkasında. Sağlam bir adım attı sarı lacivertli takım. Derbi galibiyeti bir rüzgar getirir takıma şüphesiz. Fakat unutmamak lazım ki şampiyonluktaki rakibi Beşiktaş değil, Galatasaray… Sezonun ilk yarısı bitmeden şampiyonluk yarışında iki takım baş başa kaldı. Diğer takımlar çok erken havlu attı. Bu kadar erken kopuşu pek hatırlamıyorum. Lig tarihinde ender olmalı. Son aya kadar en azından 3-4 takım yarışın içinde olurdu. Çok takımlı şampiyonluk mücadelesinin heyacanı ve lige getirdiği dinamizm ve heyacan başkaydı.
Bakalım ikili yarışa sahne olacak ligde büyük sürprizler görecek miyiz?
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***