M. NEDİM HAZAR | YORUM
Haberi okumuşsunuzdur; gazeteci Mehmet Kamış tutuklandı.
İnsan hakları, hak ve özgürlükler açısından rejim ihlallerine bir tane daha ekledi. Elbette üzülüyoruz ama şaşırmıyoruz, çünkü Erdoğan iktidarı hayatiyetini devam ettirmek için kendilerinden olmayan her kim olursa olsun yok etmek üzerine uyguladıkları politikaları devam ettirmek zorunda.
Birkaç örnek vereyim ama eminim çoğunu herkes biliyor.
Nazi rejimi, medyayı sıkı bir şekilde kontrol altında tutmuştu. Joseph Goebbels, Propaganda Bakanlığı’nın başında medya üzerinde tam bir denetim sağlamıştı. Radyo yayınları, sinema ve basılı medya, Nazi ideolojisini yaymak ve halkı manipüle etmek için kullanıldı. Gazeteciler, Nazi Partisi’nin politikalarını destekleyen haberler yapmaya zorlandı. Aksi takdirde, sansüre uğrama, gözaltına alınma veya daha ağır cezalarla karşı karşıya kalabilirlerdi.
Stalin döneminde, medya tamamen devlet kontrolüne alındı. Pravda ve Izvestia gibi gazeteler, Sovyet hükümetinin resmi görüşlerini yansıtan yayınlar olarak kullanıldı. Gazeteciler, devlet politikalarını sorgulayamaz ve yalnızca hükümetin onayladığı bilgileri yayınlayabilirlerdi. Bu dönemde birçok gazeteci ve yazar, “düşman” olarak damgalandı ve sorgulama, sürgün veya idam gibi cezalara maruz kaldı.
Mussolini’nin liderliğindeki Faşist İtalya’da, medya devlet kontrolünde idi. Gazeteler ve radyo yayınları, Faşist Parti’nin propagandasını yapmak için kullanıldı. Gazeteciler, hükümetin resmi görüşlerini desteklemek zorundaydı ve bağımsız ya da muhalif sesler susturuldu.
Günümüz Çin’inde medya, hala Komünist Parti’nin sıkı denetimi altında. Parti, hem geleneksel medyayı hem de interneti kontrol eder ve sansür uyguluyor. Çin’de gazeteciler, hükümetin politikalarını eleştiremez ve yalnızca resmi parti hattını destekleyen haberler yapabilirler. Aksi halde gözaltına alınma veya hapisle karşı karşıya kalabilirler.
Yine günümüz Kuzey Kore’sinde medya, dünyanın en sıkı kontrol edilen medyalarından biridir. Tüm haber kaynakları devlet tarafından kontrol edilir ve ülkenin lideri Kim Jong-un’un politikalarını övmek ve halkı ideolojik olarak eğitmek için kullanılır. Yabancı medya içeriğine erişim neredeyse tamamen yasaktır ve gazeteciler yalnızca devletin onayladığı haberleri yayınlayabilirler.
Tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de totaliter rejimlerin sanatçı, gazeteci ve sair aydınların üzerine bir karabasan gibi çökmesi artık vakay-ı adiyeden bir şey. Almanya’dan Rusya’ya, İtalya’dan Çin’e, Ortadoğu ülkelerinden Türki Cumhuriyetlere kadar sayısız örnek vermek mümkün.
Putin Rusya’sına biraz yakından bakacak olursak; Rusya’da birçok büyük medya kuruluşu, doğrudan veya dolaylı olarak devlet tarafından kontrol edilmekte. Bu, özellikle ulusal televizyon kanallarında belirgindir, burada haberler genellikle Kremlin’in görüşlerini yansıtmakta.
Devlet kontrolündeki medya, genellikle hükümetin politikalarını destekleyen ve muhalefeti kötüleyen içerikler yayınlamakta, bu da kamuoyunun algısını şekillendirmekte önemli bir rol oynamakta.
Bağımsız gazetecilik pek çok dikta rejiminde olduğu gibi Rusya’da zorlu bir faaliyet alanıdır. Bağımsız medya kuruluşları üzerindeki finansal baskılar, sansür ve hükümet yanlısı olmayan içerikleri yayınlama konusundaki kısıtlamalar, yaygın sorunlar.
Gazeteciler ve medya kuruluşları, devletin hoşnutsuzluk duyduğu haberleri yayınladıkları takdirde çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler. Bu yaptırımlar arasında para cezaları, yayın yasağı, hatta hapis cezası bulunmakta.
Rus hükümeti, internet ve sosyal medya üzerindeki kontrolünü artırdı. Çeşitli yasalar, devletin internet içeriğini daha sıkı bir şekilde denetlemesine ve “istenmeyen” olarak etiketlenen siteleri engellemesine olanak tanımakta.
Bu durum, ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim konusunda ciddi endişelere yol açıyor.
Rusya’da gazeteciler, özellikle yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri gibi hassas konuları ele aldıklarında, tehditler ve fiziksel şiddetle karşı karşıya kalabiliyor. Bazı durumlarda, gazetecilerin öldürüldüğü veya kaybolduğu vakalar bile yaşandığını hatırlatalım.
Öte yandan Rus hükümeti, medya üzerindeki kontrolünü sürdürmek için çeşitli yasal düzenlemeler yaptı ve hala yapıyor. Bunlar arasında, “aşırıcılık” ve “terörizm” gibi geniş ve belirsiz tanımlı suçlar yer alıyor. Bu tür yasaların, hükümetin muhalif sesleri susturmasını kolaylaştırdığını söylemeye bilmem gerek var mıdır?
Tayyip Erdoğan iktidarı, rotasını demokrasi dışına çıkarıp, Orta Asya modeli bir “Tek Adam” rejimine çevirirken, yaptığı ilk işlerden biri medyaya musallat olmak olmuştu. Bunun için önce kendi medyalarını oluşturdular. Kendilerinin beslediği iş adamlarından alınan haram paralarla bir takım büyük medya organlarını iktidarın emrine geçirdikten sonra sıra muhalif medyaya geldi. Erdoğan için en büyük engel şüphesiz siyasal İslamcı olmayan dindarlığıyla bilinen etkili ve makbul medya organlarıydı. Zaman Gazetesi, Samanyolu TV, İpek Medya Grubu gibi medya organlarına çöküldüğünde ortalıkta darbe filan da yoktu.
Ve gelinen durum. Şu haber dün yayınlandı:
“CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM Genel Kurulu’nda RTÜK’ün Ocak ve Kasım aylarını kapsayan 11 aylık ceza karnesini açıkladı. Çakırözer’in aktardığına göre RTÜK, eleştiri odaklı haberleri nedeniyle 11 ayda 7 kanala toplam 22 milyon TL ceza kesmiş. Utku Çakırözer, RTÜK’ün televizyon kanallarına verdiği cezaları şöyle sıraladı: Geçtiğimiz haftaki toplantısında RTÜK, TELE1’e, Halk TV’ye, Flash Habere, KRT’ye, FOX’a ağır cezalar yağdırdı. Ceza gerekçelerine bakıyorsunuz: Neymiş, emekli maaşlarının düşüklüğü, ikramiyesinin alınmaması eleştirilmiş… Yılın ilk 11 ayında Halk TV, FOX, TELE 1, Habertürk, Flash Haber, KRT ve TV5’e toplam 49 yaptırım uygulandı. Verilen ceza tutarı tam 22 milyon lirayı geçti.”
Erdoğan bugün ülke medyasının yüzde 95’inden fazlasına sahip. Çocuk kanallarında bile propagandasını yaptırtıyor. Bu yönüyle diğer diktatörler gibi Putin’in sıkı bir takipçisi.
Size çok çarpıcı bir örnek vermek isterim…
80 yıl önce (19 Temmuz 1937) Münih’te Nasyonal Sosyalist propaganda sergisi “Yozlaşmış (ya da dejeneratif Sanat” (Almancası Entartete Kunst) başladı. Bu sergi, özgür sanatı aşağılayan çok önemli bir kültür politikasının ifadesiydi. Rejimi desteklemeyen aydın, gazeteci ve sanatçılar sistematik olarak dışlandı ve zulüm gördü. O dönemde el konulan birçok sanat eserinin nerede olduğu bugün hala belirsiz.
Hitler’in gözde adamı ve Reich Güzel Sanatlar Odası başkanı olan Adolf Ziegler, Temmuz 1937’de Münih Hofgarten galeri binasında Reich propaganda lideri Joseph Goebbels’in başlattığı “Dejenere Sanat” sergisinin açılışını yaparken şöyle demişti: “Çevremizde bu delilik, küstahlık, beceriksizlik ve yozlaşma fenomenlerini görüyorsunuz.”
Münih sergisinde 120’den fazla sanatçı, 700’den fazla eserle teşhir edildi. Sergi parçaları, “Yahudi-Bolşevik sanatı” olarak adlandırılan Nazi sloganı altında, antisemitik ve antikomünist önyargıları körükleyen aşağılayıcı yazılarla eşlik edildi.
Sözü 35 yıllık dostum ve meslektaşım Mehmet Kamış’a getirmek isterim.
Birkaç yazı önce, Batman filmi vesilesiyle “Yasadışı adam kaçırma” konusunda bir şeyler yazmıştım.
Biliyorsunuz saray medyası, masum insanları, öğretmenleri, kadınları, hastaları yakalayan Erdoğan istihbaratını öve öve göklere çıkarır. Mehmet’in haberini de beklediğimiz üzere böyle verdiler.
Bir tane gerçek teröristi yakaladıklarını, kendi tabirileriyle “paketlediklerini” bugüne kadar duymadım. Güçleri sadece gariban öğretmenlere yetiyor çünkü. Türk askerlerini diri diri yakan İŞİD’çi alçaklara karşı dillerini yutuyorlar. PKK’nın paketlediği üst düzey MİT yöneticilerini bile gidip alabilmekten aciz olanlar, hayatında tırnak çakısı taşımamış insanları “terörist yakalandı” diye palavralarla hapse atıyorlar.
Önce şunu belirteyim ki; ben ki, siyaset yazılarını nadiren kaleme alan bir yazarım. Genelde sanat ve aktüaliteye eğilirim biliyorsunuz.
2014-15 yıllarında sayısız kere iktidar medyasının iş teklifiyle muhatap oldum. Benim gibi sıradan bir kaleme böyle uçuk teklifler yaptıklarına göre, Mehmet Kamış gibi önemli isimlere kim bilir neler teklif etmiş ve reddedilmişlerdir.
Bundan eminim.
İşte bunun da kini ve nefretiyle bazı ‘havuz’ leşkerleri Mehmet Kamış’a kin kustu. Oysa Mehmet, hayatı boyunca gazetecilik dışında hiçbir faaliyet yapmış biri değil.
Anlatayım; 35 yıl önce, ikimizde bekar birer muhabirken tanıştım Mehmet Kamış’la… Analog fotoğraf makinalarının dönemiydi. Şartlar iptidai ve ağırdı. Herkesin kaliteli fotoğraf makinası yoktu. Mehmet Kamış, birkaç yıl aldığı bursları, kazandığı paraları biriktirmiş ve hepimizden kaliteli bir makine almış, bizlere fotoğraf çekmeyi öğretiyordu.
Yıllar boyu zaman zaman beraber çalışma şansımız oldu. Aksiyon’da ya da Zaman’da beraber çalıştık yıllarca. Sıradan bir gazeteci değildi. Hele hele bir siyasal İslamcı gazetecinin çok çok üstünde entelektüel donanıma ve rafine bir estetiğe sahip gazetecidir Mehmet Kamış. Gazete yöneticisi olduğu zaman bile fotoğrafçılıktan vazgeçmemişti. İçindeki foto muhabirinin hala genç ve diri olduğunu hayretle görüyordum.
Öte yandan sıradan bir gazetecinin çok üzerinde entelektüel birikime sahipti. Onunla oturup yeni çıkmış bir müzik albümünü, bir tiyatro oyununu ya da sinema filmini saatlerce konuşabilirdik.
İşte böylesi pırıl pırıl bir meslektaşım ve iyi bir insanı, iktidar medyası, “terörist, hain” zırvalarıyla tutuklamasını alkışlarla yayınlıyor.
Bu dönem elbet geçecek. Ancak tarihin yazdığı bu kara leke, aşağılık bir kitlenin yüzüne her zaman çarpılacak emin olun.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***