YORUM | YÜKSEL DURGUT
Türkiye’deki Erdoğan rejimi tarafından tutsak bırakılarak 3 bin 168 (siz bu yazıyı okuduğunuz gün itibariyle) demir parmaklıklar ardında olan bir gazeteci var. Tarihe ‘Dreyfus davası’ olarak geçen ve Fransa’yı 20. yüzyılın eşiğinde ikiye bölen meşhur ‘Dreyfus’ vakası ile günümüzde gazeteci Mehmet Baransu’nun karşılaştığı hukuksuzluklar arasında benzerlikler yaşanıyor.
Dreyfus olayı, 1894’ten 1906’daki davanın sonuçlanmasına kadar Fransa’yı bölen siyasi bir skandaldı. Bugüne kadar hep ‘Adaletsizliğin sembolize edildiği bir olayı’ anlatmak için tasvir edilmiştir. Adaletin terazisinin şaştığı en önemli örneklerinden biri olmaya devam etmektedir. Basının ve kamuoyunun oynadığı rol Dreyfus Davası’nın en can alıcı noktasıdır.
1894 yılının Aralık ayında 35 yaşındaki Yahudi kökenli bir Fransız topçu Yüzbaşısı olan Alfred Dreyfus vatana ihanet ettiği gerekçesiyle mahkum edilir. Fransız askeri sırlarını Paris’teki Alman Büyükelçiliğine sızdırdığı iddiasıyla asılsız bir şekilde suçlu bulunur. Cezası ise ömür boyu hapis cezası olur. Ceza kolonisi olarak bilinen Fransız Guyanası’ndaki Şeytan Adası’na gönderilerek yaklaşık beş yıl boyunca ağır koşullarda hapis yatar.
1896’de gerçek suçlunun Ferdinand Walsin Esterhazy adında bir Fransız Binbaşı olduğunu gösteren kanıtlar ortaya çıkar. Yüksek rütbeli askeri yetkililerin yeni delilleri örtbas etmesiyle Esterhazy beraat ettirilir. Sahte belgelerle Dreyfus’a ek suçlamalar yöneltilir.
Yazar Émile Zola, L’Aurore gazetesinde ‘J’Accuse…! (Suçluyorum)’ başlıklı açık mektubu sonrası davanın seyri değişir. J’accuse! dünyanın en iyi bilinen gazete makalelerinden birisidir. Zola tarafından Dreyfus olayına cevaben 13 Ocak 1898 tarihinde L’Aurore gazetesinde, Fransa Cumhurbaşkanı Félix Faure’ye hitaben yazılmış açık bir mektuptur.
Zola, mektubunda adli hatalara ve ciddi kanıt eksikliğine dikkat çekmiştir. Mektubun yayınlanması Fransa’da ve yurtdışında büyük bir heyecan yaratmıştır. Zola gazetedeki bu mektubu sonrası iftira suçundan yargılanmış ve 23 Şubat 1898’de suçlu bulunmuştur. Hapis cezasından kurtulmak için de İngiltere’ye kaçmış ve bir yıl sonra geri dönmüştür.
J’accuse! dünyanın en iyi bilinen gazete makalelerinden birisidir. Zola tarafından Dreyfus olayına cevaben 13 Ocak 1898 tarihinde L’Aurore gazetesinde, Fransa Cumhurbaşkanı Félix Faure’ye hitaben yazılmış açık bir mektuptur.
Zola’nın yayınlanan mektubuyla birlikte siyasi destek artmış ve davanın yeniden açılması için hükümet üzerinde baskı oluşmuştur. Dreyfus 1899’da bir kez daha yargılanmak üzere yeniden Fransa’ya getirilmiştir. Yargılanması sırasında bir dizi siyasi ve adli skandalların ortaya çıktığını ortaya koyan vicdanlı hukukçular davanın seyrini değiştirmiştir. Fransız toplumu da Dreyfus’u destekleyenler ve karşıtları olarak ikiye bölünmüştür. 1906 yılında Dreyfus aklanarak yeniden Fransız Ordusu’nda görevine binbaşı rütbesiyle iade edilir. I. Dünya Savaşı boyunca görev yaparak yarbay rütbesiyle emekli olur.
1906 yılında Dreyfus aklanarak yeniden Fransız Ordusu’nda görevine binbaşı rütbesiyle iade edilir. I. Dünya Savaşı boyunca görev yaparak yarbay rütbesiyle emekli olur.
Uluslararası Gazeteciler Derneği (IJA) tarafından hazırlanan dünyanın tek çok dilli uluslararası medya dergisi Journalist Post’da tarihe mal olmuş bu iki ismin nasıl kapak dosyasında yer alan Mehmet Baransu ile ilişkilendirildiği ortaya konuldu. Ailesi ve derginin editör ekibi tarafından aylarca süren ortak çalışmalar sonucunda Türkiye’nin yetiştirdiği değerli gazetecilerden Mehmet Baransu’nun nasıl Dreyfus gibi haksız yere cezaevinde 8,5 yılı aşkın süredir tutsak edildiği araştırıldı.
Kendini feda ederek Haksızlık karşısında dik duran ve hayatının son anına kadar mücadele eden Emile Zola, “Hakikat ve adalet mutlak hükümdarlardır.” diyerek ‘Suçluyorum – J’Accuse’ adlı mektubuyla ‘Dreyfus’ davasında yeni bir sayfa açtı. Çünkü bu mektup gazetecilik tarihinde hükümet aleyhine eşine az rastlanır bir meydan okumadır. Tarihe mal olan bu başarı öyküsü adaletin inşası için verilebilecek en güzel örnektir. Suçsuz bulunan Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un hayatından giden 12 yılın hesabını sormak için kalemi eline alan Zola gibi bizler de “İtham Ediyorum/Suçluyorum” diyoruz, çünkü “Gerçek Yürüyor” (Lütfen Gazetecilik ve adalet tarihinin en önemli metinlerinden olan Zola’nın bu başlıklı mektuplarını okumanızı tavsiye ediyorum.)
Mehmet Baransu’nun da, Zola’nın savunduğu ve yalnızca Yahudi olması sebebiyle toplumsal linçe maruz kalarak hapis yatan Alfred Dreyfus’dan bir farkı yoktur. Kapak dosyasının hazırlanmasında canla başla çalışma yürütüldü. Yüzlerce haberinin arasından Baransu’nun tarihte yerini alacak haberleri derlendi.
Çalışmalarımız sırasında editör arkadaşım Gülizar Baki’nin, “Gece yattım ve aklıma Baransu’nun 8 yıldır rahat yatağında olmadığı geldi. İçim sızladı. Kalktım ve yazıyı o motivasyonla yazdım.” sözleri gayretimizin sebebini açıklıyor. Evet, bir gazeteci haber yaptığı için tutsak ve biz sürgündeki gazeteciler de özgürlük ve mesleğin onuru için mücadele ediyoruz.
Dünya tarihinde örneğine defalarca rastlanan olaylardan birisini şimdilerde gazeteci Mehmet Baransu yaşıyor. “Casusluk ve devlet sırlarını ifşa etmek” suçlamasıyla tutsak edilen Baransu, maalesef subay Dreyfus kadar şanslı değil. Türkiye’de, onun masumiyetini haykıracak, bir Émile Zola’sı yok. Haberleri 100 yılın haberleri arasına giren, ödüller alan, güç karşısında dik duran, yılmayan Baransu, onurlandırılması gerekirken hakkında 140’tan fazla dava açıldı ve bin yıldan fazla hapis cezası istendi. Ancak Baransu, sadece Mersin limanından sokularak tüm ülkeye yayılan ve halkın sağlığını tehdit eden “GDO’lu prinç” haberini kanıtlarıyla ortaya koyarak yayınladığı için hapis yatıyor.
Mehmet Baransu’nun yargılanması halkın oyunu alabilme adına insafsızca ve kanunsuzca kelle isteyen birilerinin insan hayatını nasıl karartabileceğini gösteren bir emsaldir. Dreyfus Davası her yönüyle hukuk tarihinde verilen en güzel örnektir. Dünya edebiyatında saygın bir yeri olan Zola gibi, Baransu da yaptığı tüm haberlerin arkasında durarak, bedelini ‘esaret’ altında ödeyen cesur bir gazetecidir.
“Adalet istiyoruz. Burada söz konusu olan belki de yarın başımıza efendi kesilecek olan kılıçtır! Bu kılıcın kabzasını bağnazca öpmek mi? Asla!” diyerek cesurca haykıran Émile Zola gibi, dünyada cesaretin temsil edildiği yerler Mehmet Baransu’nun kaldığı gibi zindanlardır. Dünyanın yakından tanıması gereken cesur gazeteci Baransu, cesaretinin bedelini 8,5 yıldır tek kişilik hücrede esir tutularak ödüyor ve şunu söylüyor: “Keşke bu kadar cesur olmasaydım. Kimseden bende olan cesareti bekleyemem. Ancak ülkemin geldiği duruma bakıyorum da bu bedeli ödediğim için üzülüyorum. Değmezmiş bu insanlara.”
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***