Gezi direnişinin simge isimlerinden olan insan hakları savunucusu Ayşe Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve Osman Kavala ile birlikte Gezi davası kapsamında tutsak edilmişti.
Mücella Yapıcı, 2 ay önce tahliye edilmişti.
Yapıcı, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için bir yazı kaleme aldı.
BirGün’de yayınlanan yazısının bir bölümü şöyle:
“Aradan yaklaşık iki ay geçmesine rağmen, hâlâ kendini özgür ve dışarıda hissedemeyen biri olarak özellikle kadına karşı şiddetin uluslararası olarak başkaldırı günü olan 25 Kasım’da benden bir mektup yazmam istendi. Öncelikle 1,5 yılda hayatımın en önemli can yoldaşları olan Mine ve Çiğdem’in de bildiği gibi aslında önceden kolaylıkla yazan bir kadın olan ben, hapishanede tüm yazma yeteneklerimi kaybettim.
‘OLAĞANÜSTÜ DİRENİŞ VE DAYANIŞMA DUYGUSUNUN TÜM ÜLKEMİZİ ETKİSİ ALTINA ALMASININ TAM DA ZAMANIDIR’
O nedenle bu mektupta gerçekten hissettiklerimi sizlere aktaramamaktan dolayı endişeliyim. Ancak biliyorum, dışarıdan içeriye gelen her satır, her merhaba, her paylaşım sadece yazılana değil, içerideki tüm tutsaklara nefes ve heves oluyor. Çok büyük bir sosyal ıssızlık ve yalnızlık içinde aslında hiç de yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz. O nedenle böyle bir yazıyı zorla da olsa yazmak benim için bir görev haline geldi. Hem de otuz yıllık bir diktatörlüğe direnen üç güzel kadının korkusuz, yürekli ve hayatlarını ortaya atan o olağanüstü direnişinin yıldönümünde… Ki biz onlara ve onların hareketine “Kelebekler Hareketi” adını koyduk. İşte tam da bu kelebek etkisinin artık ülkemizi de sarıp sarmalamasını ve her birimizi, özellikle bizim mahpushanede hissettiğimiz kadın olmanın getirdiği; olağanüstü direniş ve dayanışma duygusunun tüm ülkemizi etkisi altına almasının tam da zamanıdır diye düşünüyorum.
‘GÜLMEK DEVRİMCİ BİR EYLEMDİR’
Bütün bu duygularla, bugün iktidar hukukunun daha doğrusu hukuksuzluğunun esir aldığı başta sevgili çocuklarım Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in kişiliğinde tanıdığım ya da tanıyamadığım tüm kadın mahpusların, hukuksuz esaretlerinin ve yaşadıkları her türlü şiddetin bir an önce sona ermesi için kalan ömrümde elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. Canım Çiğdem, Mine, Gültan, Sebahat, Hüda ve daha aklıma gelmeyen nice kadın kardeşlerim, eminim hepiniz haklı ve kadın olmanın onuruyla dimdik ve huzurla bu kötülüğe karşı yaşamınızı sürdürüyorsunuz. Hatta sevgili Çiğdem’in zaman zaman o güzelim satırları ile dışarıya aksettirdiği “Gülmek devrimci bir eylemdir” ilkesine uygun olarak gülüyorsunuz da… İşte o gülücükleriniz ya da gülücüklerimiz eminim bugün hiçbir çıkış yolu olmadığını düşünen, geleceğe dair her türlü umudunu kaybetmiş, bu kahrolası düzeni, hukuksuzluğu, haksızlığın artık hiçbir zaman durmayacağını zanneden özellikle genç kadınlarımıza ve gençlerimize, umut ve direnme gücü verecektir.
‘HEPİMİZE BİRAZ UMUT, GERÇEK BİR DAYANIŞMA VE KARDEŞLİK GEREKMEKTEDİR’
Nereye gidersek gidelim, kim olursak olalım, hangi etnik kimlikten, hangi inanç grubundan olursak olalım biliyoruz ki, diğer tüm canlılar ile birlikte hepimizin dünyası burası… Sadece ülkemizin değil, dünyanın içine düştüğü faşizmin alabildiğine yükseldiği bugünlerde Mirabal Kardeşler’in direnişi, sizlerin o gülücükleriniz, hiçbir zaman pes etmeyen kadın hareketinin hepimize verdiği güç, bir başka dünyaya kavuşmanın en önemli işaret fişekleridir. Ben buna yürekten inanıyorum. Sadece hepimize biraz umut, gerçek bir dayanışma ve kardeşlik gerekmektedir.”
Kaynak: Gerçek Gündem
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***