M. NEDİM HAZAR | YORUM
Marvin John Heemeyer, Colorado’nun Granby kasabasında yaşayan bir kaynakçı ve tamirciydi.
Her şey 2004 yılında Heemeyer’in kasaba yetkilileri tarafından onaylanan bir beton fabrikası projesine karşı çıkmasıyla başladı. Heemeyer bu fabrikanın sahip olduğu mülklerin değerini düşüreceğine inanıyordu. Bunun için hukuku mücadeleyi sonuna kadar verecekti. Ancak, şikayetleri ve itirazları dikkate alınmadı. Bu durum, Heemeyer’de büyük bir öfke ve hayal kırıklığına sebep olmuştu.
2004 yılında, Heemeyer, bir buldozeri zırhla kaplayarak adeta bir tahrip makinesine dönüştürdü ve Granby kasabasındaki pek çok binayı yerle bir etti. Bu buldozer, 30 ton ağırlığında ve 2.5 metre kalınlığında beton ve çelik zırhla kaplanmıştı. Heemeyer, bu aracı kullanarak kasabadaki belediye binası, bir banka, bir gazete ofisi ve diğer bazı yapıları yıktı.
Bu olay sırasında hiç kimse ölmedi; ancak, milyonlarca dolarlık maddi hasar meydana geldi. Polis ve SWAT ekipleri, zırhlı buldozeri durdurmak için uzun süre çaba sarf ettiler. Sonunda, buldozer bir mağazanın enkazına saplanınca Heemeyer, kendi hayatına son verdi.
Bu olay, birçok kişi tarafından farklı şekillerde yorumlandı. Bazıları Heemeyer’i, haksızlığa uğramış bir adam olarak gördü ve eylemlerini bir nevi isyan olarak yorumladı. Diğerleri ise onu bir vandallık ve yıkım eylemi gerçekleştiren bir suçlu olarak gördü.
“Killdozer” olayı, Amerika’da ve dünyada büyük yankı uyandırdı ve birçok belgesel ve haber programının konusu oldu. Bu olay, hukuk, adalet, bireysel haklar ve halk ile yerel yönetimler arasındaki ilişkiler hakkında tartışmaları da beraberinde getirdi.
Bunlardan en enteresanı bir Rus yönetmenin yorumuydu.
Yönetmenimizin ismi Andrey Zvyagintsev… Şahsen bu sinema ustasını yaşayan Tarkovski olarak gördüğümü ifade etmeliyim. (Aksilik olmazsa hakkında bir yazı kaleme alabilirim)
Zvyagintsev çok etkileyici bir filmografiye sahip Rus sinemacı. Muhteşem filmi Dönüş- (Vozvrashcheniye) sanırım şahsi sıralamamda bütün zamanların en içi üç filminden biridir. (Bu filmi de analiz edebiliriz) Sanatçı en son yine muhteşem bir film olan Sevgisiz’i (Nelyubov) çekip sessizliğe gömüldü. 7 yıldır film çekmiyor.
Moskova’da çekilen filmin ilk gösterimi, 18 Mayıs 2017’de Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirildi ve burada Cannes Film Festivali Jüri Ödülü’nü kazanmıştı ama bugünkü yazımızın konusu bu değil, yönetmenin bu filmden önceki başyapıtı Leviathan.
2014 yapımı olan film, çağdaş Rusya ve ötesinde yankı uyandıran bir dizi tema üzerine yoğun bir şekilde eğilir ve vizyona girmesinden sonra önemli övgü ve derinliğe sahip olmuştur.
Film, kuzey Rusya’daki ıssız bir sahil kasabasında geçiyor ve arsasını gasp etmek isteyen yolsuz bir belediye başkanına karşı mücadele eden Kolya adındaki bir tamircinin hikayesini anlatır.
Leviathan”, Rusya’nın kuzeyindeki bir kasabada geçen, güç, yolsuzluk ve bireysel çaresizlik temalarını işleyen filmde, Nikolay (Kolya) isimli bir adamın, yozlaşmış belediye başkanının arazisine el koyma girişimleriyle mücadelesini anlatılıyor. Kolya, eski asker arkadaşı Dmitriy’den, hukuki yardım alır. Dmitriy, belediye başkanı üzerinde baskı kurmak için topladığı “kompromat”ı kullanır, ancak durum beklenmedik bir şekilde gelişiyor. Film, aile içi gerilim, arkadaşlık, ihanet ve adaletin yokluğu gibi temaları Rus toplumunun geniş bir panoramasında ele alıyor.
Kompromat…
Eminim çoğunuzun benim gibi yeni duyduğunuz bir kelime olacak.
Açıklayayım.
Rusça kökenli bir terim olan “kompromat”; “komprometiruyushchiy material” ifadesinin kısaltmasıdır. Bu terim, genellikle bir kişi veya grup üzerinde baskı kurmak, onları itibarsızlaştırmak ya da manipüle etmek için kullanılan “kompromit” edici materyalleri ifade eder. Kompromat; özel hayata dair sansasyonel bilgiler, yasadışı veya ahlaksız faaliyetlere dair kanıtlar, rüşvet veya yolsuzluk gibi suçlarla ilgili belgeler gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.
Bu tür materyaller, özellikle siyasi arenada sıklıkla kullanılır. Rakip siyasi figürleri, partileri veya hükümetleri zayıflatmak, kamuoyu nezdinde itibarlarını sarsmak veya onları belirli bir politikaya zorlamak için kompromat kullanılabilir. Kompromat, aynı zamanda iş dünyasında da rekabet avantajı sağlamak veya rakipleri diskredite etmek için kullanılabiliyor.
Kompromat, sadece gerçek bilgileri içermek zorunda değildir; yanıltıcı veya yanlış bilgiler de bu amaçla kullanılabilir. Önemli olan, hedeflenen kişi veya grubun itibarına zarar verecek veya onları zor durumda bırakacak içeriğin varlığıdır. Kompromatın kullanımı, etik ve hukuk dışı bir faaliyet olarak görülür ve demokrasilerde genellikle şiddetle kınanır.
Filmimize dönelim…
“Leviathan,” Marvin Heemeyer’ın 2004 yılında ABD’deki bir kasabada modifiye bir buldozerle gerçekleştirdiği yıkım hikayesinden ilham alıyor ve Zvyagintsev bunu Rusya’da geçen bir hikayeyle yeniden ele alıyor. Hikaye, bireysel acı ve adaletsizliği yansıtan İncil’deki Eyüp ve Nabot’un Bağları hikayesiyle paralellik gösteriyor. (Birazdan detaylandıracağım) Film, politik ve bürokratik yolsuzluk, alkolizm ve depresyon gibi temaları acımasızca işleyerek, Rusya’nın sosyal sorunlarının gerçekçi bir tasvirini sunuyor. Anlatı, felsefi, dini ve edebi göndermelerle zenginleştirilerek, tematik sorunlara derinlik ve karmaşıklık katıyor.
Zvyagintsev’in “Leviathan”da daha önceki yüksek modernizm estetiğinden gözlem ve doğru temsile dayalı daha gerçekçi bir yaklaşıma yönelik stil değişimi dikkate değer. Film, tabiatın genişliğini insan çabalarının küçüklüğüne ve yozlaşmış güce karşı direnmenin beyhude oluşuna karşı koyuyor. Ve bunu özellikle kumsalda bulunan balina iskeleti gibi güçlü sembollerle gösteriliyor ve hem İncil’deki hem de Hobbes’un tonlamalarını çağrıştırıyor. Bu imajlar, filmi “umutsuzluğun sinematografisi”ne katkıda bulunmanın yanı sıra, merkezi sosyal ve psikolojik dramayı yeniden çerçeveleyerek, ahlaki ve etik çıkarımlarını değiştiriyor.
Gelelim Leviathan’ın anlamına. Sonra filmin katmanlarına tekrar bakacağız.
Elbette burada başvuracağımız Thomas Hobbes’ın aynı isimli eseri ama kökenleri daha derin ve eskilerde.
Eski Ahit’te “Leviathan” kelimesi, çoğunlukla denizde yaşayan mitolojik bir canavarı ifade ediyor. Bu yaratığın kökeni ve doğası çeşitli kitaplarda farklı biçimlerde ele alınmış, ancak genellikle güçlü, korkunç ve kontrol edilemez bir varlık olarak tasvir ediliyor. Leviathan, Eski Ahit’e göre Tanrı’nın yaratılış gücünün ve kontrol edilemez doğanın bir sembolü olarak görülür.
Kavramın ilk kullanıldığı bölüm ise şüphesiz Yaratılış Kitabı’dır. Ancak, bu kitapta Leviathan’a ilişkin ayrıntılı bir açıklama yer almaz. Genellikle deniz canavarlarına veya büyük deniz hayvanlarına atıfta bulunulduğu düşünülür.
Leviathan’ın en derinlikli ele alındığı kitap ise Eyüp Kitabıdır: Leviathan, Eyüp Kitabı’nın 41. bölümünde detaylı bir şekilde anlatılır. Bu bölümde Leviathan, korkunç ve yenilmez bir canavar olarak tasvir edilir. Teologlara göre Tanrı, Eyüp’e Leviathan’ın gücünü anlatarak kendi üstün gücünü ve insanın sınırlarını gösterir. Bu tasvir, Leviathan’ı yalnızca fiziksel bir varlık olarak değil, aynı zamanda Tanrı’nın yaratılışındaki üstünlüğünün ve insanın kendi gücünün sınırlarının bir sembolü olarak konumlandırılır.
Mesele ayrıca Mezmurlar, Yeşaya gibi bölümlerde de geçer.
Eski Ahit’teki bu referanslar, Leviathan’ı yalnızca bir deniz canavarı olarak değil, aynı zamanda teolojik ve sembolik bir figür olarak konumlandırır. Bu yaratığın betimlemeleri, yaratılıştaki ilahi egemenliği, insanın doğa karşısındaki güçsüzlüğünü ve kozmik düzenin karmaşıklığını vurgular.
İsterseniz Nobot’un Bağları’na bir göz atıp Hobbes’e geçebiliriz.
Eski Ahit’teki Eyüp Kitabı’nda geçen “Nabot’un Bağları” hikayesi aslında 1. Krallar Kitabı’nda bulunur. Bu hikaye, İsrail Kralı Ahab ve Nabot arasında geçen bir olayı anlatır:
Nabot, Yezreel’de, Ahab’ın sarayına yakın bir yerde bir üzüm bağına sahiptir. Kral Ahab, bu bağı kendi sebze bahçesi yapmak isteyerek, Nabot’a bağını satmasını teklif eder. Ancak Nabot, atalarından kalan bu toprağı satmayı reddeder, çünkü Tanrı’nın Yasası’na göre, aile mirası olan toprağın başkasına satılması yasaktır.
Ahab bu reddedilme üzerine üzgün ve öfkeli hisseder. Kraliçe İzebel ise kocasının bu durumuna müdahale ederek, Nabot’a iftira atılmasını ve taşlanarak öldürülmesini sağlar. Nabot’un ölümünün ardından Ahab, üzüm bağını ele geçirir.
Kitab-ı Mukaddes’teki bu hikaye İlahi adaleti ve kötülüğün sonuçlarını vurgulamak için kullanılır. Tanrı, Ahab ve İzebel’in bu adaletsiz eylemini cezalandırır ve Ahab’ın soyunun sonunun geleceğini bildirir. Nabot’un Bağları hikayesi, adalet, ahlaki değerler ve güç kullanımının sınırları üzerine önemli dersler içeriyor.
Thomas Hobbes’e gelecek olursak, bu eser, 1651 yılında yayımlanmış, siyasi felsefe üzerine önemli bir çalışmadır. Hobbes’un “Leviathan”ı, modern devlet teorisi ve hükümetin doğasını ele alır ve özellikle egemenliğin merkeziyetçi bir otorite altında nasıl organize edilmesi gerektiğini tartışır.
Hobbes, insan doğasını temel alarak toplum ve devletin neden gerekli olduğunu açıklar. Ona göre insanlar doğal hâllerinde eşit ve özgürdür, ancak bu durum sürekli bir çatışma ve belirsizlik ortamı oluşturur. Bu sebeple, insanlar kendi güvenlikleri ve barış içinde yaşayabilmeleri için bir toplumsal sözleşme yaparlar. Bu sözleşme, herkesin bazı haklarını bir egemen güce devrettiği ve bu gücün de toplumun genel çıkarları doğrultusunda hareket etmesi gereken bir anlaşmadır. Hobbes, bu egemen gücü bir “Leviathan” olarak tasvir eder; bu, mutlak ve karşı konulamaz bir otoriteyi temsil eder.
Hobbes’un bu eseri, siyasi düşüncede bir dönüm noktası olarak kabul edilir ve modern devlet anlayışının temellerinden biri olarak görülür. Leviathan, aynı zamanda, doğal hukuk, toplumsal sözleşme teorisi ve egemenlik kavramları üzerine yapılan tartışmalarda sıklıkla referans alınır. Hobbes’un bu eseri, devletin doğası ve bireyler ile devlet arasındaki ilişkiler üzerine yapılan modern tartışmalarda hâlâ etkili bir kaynak olarak kabul edilmektedir.
Andrey Zvyagintsev’in çok katmanlı filmine dönersek, öncelikle adını Thomas Hobbes’un “Leviathan” isimli eserinden alıyor. Yukarıda bahsettiğimiz üzere Hobbes, insanların doğal halinin “herkesin herkese karşı” bir savaş olduğunu ve güçlü bir devletin bu kaosu düzenlemesi gerektiğini öne sürer. Filmdeki belediye başkanı, Hobbes’un Leviathan’ını temsil ediyor; otoriter, yozlaşmış ve ezici. Film, Hobbes’un devlet anlayışını sorgularken bireyin devlete karşı güçsüzlüğünü vurguluyor.
Filmin en önemli katmanlarından biri isi Rusya’da artık kemikleşmiş hale gelen yolsuzluk ve bireysel çaresizliktir. Rusya’daki siyasi ve toplumsal yapıyı eleştiren film, yolsuzluk ve adaletsizliğin birey üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor. Kolya’nın adalet arayışı, sistemin birey üzerindeki ezici gücünü ve adaletin ne kadar erişilmez olduğunu gösteriyor.
Leviathan’ın bir başka güzelliği ise filmde bir büyük yazarının ayak seslerini duymamız. Film, Dostoyevski’nin eserlerinde sıkça rastlanan moral ikilemleri ve karakter derinliklerini yansıtıyor. Karakterlerin yaşadığı içsel çatışmalar, Rus edebiyatının ve toplumunun karanlık yönlerini gözler önüne seriyor.
Ve Zvyagintsev filminde alabildiğince çok dini İmge ve ironi kullanıyor. Film, Rus Ortodoks Kilisesi’nin toplumdaki rolü üzerine eleştiriler de içeriyor. Dinî figürlerin ve imgelerin, ahlaki çöküş ve adaletsizlik bağlamında kullanılması, dini kurumların toplumdaki ironik rolünü vurguluyor.
Leviathan ayrıca insan doğasının karanlık yönlerini ve toplumsal çöküşü de ele alıyor. Karakterlerin yaşadığı trajediler, bireyin toplum içindeki yalnızlığını ve çaresizliğini simgelerken film bu yönüyle ziyadesiyle Türkiye’yi hatırlatıyor.
Son tahlilde, Andrey Zvyagintsev’in Leviathan’ı, sadece bir hukuki drama değil, aynı zamanda Rus toplumunun ve insan doğasının derin bir analiz. Film, Hobbes’un devlet teorisi, Dostoyevski’nin karakter analizi ve Rus toplumundaki yolsuzluk ve dini eleştirilerle zenginleşen felsefi bir temele sahip. Zvyagintsev, bireyin devlete ve topluma karşı çaresizliğini, ahlaki ikilemleri ve toplumsal çöküşü ustaca işleyerek modern Rusya’nın karmaşık portresini çiziyor.
Özellikle son dönemde yaşanan “Terim Fonu” skandalı olayında aklıma hep Leviathan kavramı geldi. Bu kavram beni tekrar Zvyagintsev’in filmine götürdü.
Bence Denizbank merkezli bu son yozlaşmış olay Türkiye’nin artık geri dönülmez bir derecede battığı kokuşmuş bataklığı göstermesi açısından şahane bir örnek.
Erdoğan ve partisi ele geçirdiği devleti adeta dev bir balina gibi yere yatırdı ve kafasından başladı yemeye. Büyük ve bitmez bir yemeğe aynı iştahla saldırdı Saray ve birinci halkası.
Ancak, çevrelerinde kümelenen, kendilerini o noktaya taşıyan daha küçük organizmalar da vardı şüphesiz ve Erdoğan onların da beslenebilmesi için devasa devlet cesedinin her bir yanına irili ufaklı bu küçük yırtıcılarını yerleştirdi.
Hepsi elbirliği içinde her gün daha büyük bir iştahla kemiriyorlar devletin cansız cesedini.
Korkarım ki tek aşama kaldı geriye, Marvin John Heemeyer gibi binlerce insanın “Killdozer” misali, memleketi dümdüz etmesi.
Olay bundan ibaret.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***