ŞEMSİNUR ÖZDEMİR | YORUM
Haftalardır gündemimizde İsrail’in Gazze’de artık soykırıma ulaşan katliamları var. Haberlere, fotoğraflara bakmaya yürek dayanmıyor. Başta çocuklar olmak üzere Gazze’de ölen sivillerin sayısı 15 bini geçti.
Savaşın siyasi-politik gidişatı ile birlikte ruhlarımızda oluşturduğu tahribattan ayrıca bahsetmek gerekiyor. İster Hamas ister İsrail yapsın kapkara bir kötülük dünyamızı istila ediyor. Elbette sadece bu savaş değil. Başta kendi ülkemiz Türkiye olmak üzere Ukrayna’dan Çin Uygur bölgesine, oradan Yemen’e kadar dünyanın farklı bölgelerinde zulümler, adaletsizlikler, hak ihlalleri, toplumsal karmaşalar devam ediyor. Ne çok acı var Allahım, ne çok kötülük var bu yer yüzünde..
Cenabı Hakk (cc) Hz. Adem’i yaratırken meleklerin, “Orada kan dökecek ve fitne çıkaracak birini mi yaratacaksın?” demelerini daha iyi anlıyoruz sanki. Şöyle bir etrafımıza bakıp düşündüğümüzde küresel ölçüde umut vaad eden, dünyayı iyi zamanlara götürecek bir hareket, oluşum, platform, adı her neyse bir çaba görebiliyor muyuz?
Sayısı çok da fazla olmayan gönüllü faaliyetler, dernekler, vakıflar haricinde 2 milyarlık İslam dünyasında insanlığın ortak sorunlarına çözümler üretecek bir gayret var mı? Dünyayı huzur ve barış içinde yaşanabilecek bir yer haline getirmeye uğraşan iyiliğe adanmış insanlar var elbette fakat kötülüğün yayılma gücü, kullandığı yol ve yöntemler karşısında o kadar zayıf kalıyorlar ki..
Bütün bu karamsar tablolara rağmen depresyona girmeden, Allah’ın rahmetine sığınarak, “Bu ahval ve şerait içinde dahi vazifem” nedir diye düşünelim ve yine Kur’an’ın rehberliğine başvuralım. Yukarıdaki soruya cevaben meleklere, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diyor Rabbimiz Bakara suresi 30. ayette. Hikmetinden sual olunmaz O’nun. Neylerse güzel eyler.
Bu düsturlara dayanarak tevekkül ile hadiselere bakınca kalplere bir itminan duygusu hakim oluyor. Ardından Fussilet suresi 34. ayet çıkıyor karşımıza: “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!”
İşte bunca zulmün, haksızlığın, adaletsizliğin ortasında ‘ben ne yapabilirim’ diye sorduğumuzda kötülüğü iyilikle savmamızı öğütlüyor Rabbimiz. Tebessüm etmek bile sadaka olduğuna göre, insanca yaşama ve yaşatma adına küçük de olsa elimizden gelenin en iyisini yapmak dünyada iyiliği yaymaya katkı olacaktır.
Demek ki bu süreçte kendimizle beraber evlatlarımızı, gençlerimizi ve en yakınlarımızdan başlayarak çevremizi ‘kötülüğü iyilikle savma, iyiliği çoğaltma’ adına gayrete ikna etmemiz gerek. Bilhassa Batı toplumları içinde kendini bohemliğe salan, sorumluluk almak yerine seküler ve sanal dünyaları tercih eden gençlerimizin enerjisini, teknolojiyi kullanma kabiliyetlerini ve yeni fikirlere açık zihinlerini gönüllü faaliyetlere yönlendirmenin yollarını bulmalıyız.
Bu anlamda, geçen hafta katıldığım bir etkinliğin kalbime ferahlık verdiğini, yeni imkanların fikirleri ve umutlarıyla doldurduğunu ifade etmek istiyorum. İngiltere merkezli Time To Help Derneği’nin 10. Yıl gala programında yapılan sunumlarda gençlerin faaliyetlerine tanıklık ettik. Derneğin hem İngiltere genelinde hem de Afrika’nın bazı ülkelerinde yaptığı eğitim ve yardım faaliyetleri alkışları hak ediyordu gerçekten. En güzeli de bunları gençlerle beraber yapmış olmalarıydı.
Örneğin, Afrika’da su kuyuları açmak için fon toplamak üzere düzenlenen “walk4water” kampanyası oldukça dikkat çekici bir etkinlik. Geçen yaz Londra merkezde düzenlenen yürüyüşe ikiz oğullarım da arkadaşlarıyla katılmıştı. Günün başındaki heyecanları ve sonundaki yorgunlukları görülmeye değerdi.
Afrikalı kadın ve çocuklar gibi ellerinde 20 litrelik sarı su bidonlarıyla şehrin kalabalık caddelerinde yürümüşler, bir taraftan da merak edip soranlara kampanyayı anlatıp broşür dağıtmışlardı. Gönüllü gençleri en çok heyecanlandıran ve hayata bakışlarını etkileyen ise su kuyusu açmak ve yardım dağıtmak için gittikleri Afrika ziyaretleri oluyor.
Gala programında dernek faaliyetlerine katıldıktan sonra neler hissettiğini, hayatında nelerin değiştiğini anlatan gençlerin çağrısı çok kıymetliydi: Siz de gelin, beraber elimizi uzatalım. Onlar bizi bekliyor…
Öğrenmenin ve öğretmenin en kolay ve etkili yolu birebir tecrübe etmektir. Kitaplardan okuduğumuz veya birilerinden duyduğumuz bilgileri kendimiz deneyimlemedikçe tam olarak öğrenmiş sayılmayız. Maddi ilimlerde, manevi yolculuklarda da bu böyle. Tecrübelerimiz en iyi öğretmenlerimizdir.
İşte sivil toplum kuruluşlarının gönüllü faaliyetleri “yaşatmak için yaşama” tecrübesini kazandırıyor bize. Kalplerin birbirine dokunmasıyla gerçekleşen duygu alışverişini görüyor, hissediyoruz. İster kendi ülkesinde ister dünyanın başka yerlerinde olsun, kendine ve çevresine duyarlı yarının büyükleri, yarınların hizmet insanları bu faaliyetlerle yetişiyor.
Çocuklar empatiyi, “alan el değil veren el” olmayı, takım çalışmasını, organizasyon kabiliyetlerini bu tarz sosyal faaliyetlerle geliştiriyor. Sonra bir gün gelecek tecrübelerini anlatacak, yazacak, kimisi videolarla, filmlerle, sanatla, şiirle, edebiyatla ifade edip tüm dünya ile paylaşacaklar.
Bugünün gençleri bizim umudumuz.. Aslında tüm dünyanın “ümit tomurcukları” onlar.
Bütün karanlık söylemlere rağmen, barış ve huzurun hakim olduğu bir dünya kurma enerjisi onlarda var. Yeter ki biz bu cevherin kıymetini bilelim ve rehber olarak takip edecekleri asıl sahih kaynakları onlara gösterebilelim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***