YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Gazze’de olanlar bir insanlık dramıdır. Olan masum Gazze halkına oluyor. Hamas üst düzey kadrosunun herhangi bir sıkıntısı veya sorunu bulunmuyor. Onlar Katar’da veya kendilerini barındıran başka ülkelerde, aileleriyle beraber gayet konforlu ve güvenli bir hayat sürüyorlar. Kendileri taktisyen ve stratejist, emirleri altındaki saha operatifleri maraba muamelesi görüyor.
Sahada, yani bizzat Gazze’de bulunan savaşkan teröristler de Gazze’deki masum halka göre görece çok daha iyi bir hayat sürüyor. Birçoğu, gariban Gazzeli vatandaşların sahip olmadığı sığınaklarda ve tünellerde.
Hamas’ın yönetim kanadında yer alan “üst düzey bürokratlar” da öyle. 2007’den bu yana Gazze’yi otoriter bir demir yumrukla yöneten Hamas, İsrail’le sürekli bir savaş halinde olduğu halde nedense kendi halkı için tek bir sığınak inşa etmemiş. Şimdi birileri Gazze’ye uygulanan ambargodan falan bahsedecektir. Oysa herkesin bildiği gerçek, Hamas’ın dünyadan ciddi insani ekonomik destek aldığı ancak bu kaynakların yine askeri malzeme ve özellikle de tünel yapmak için kullanıldığı.
İsterseniz ekonomik yardımlar neymiş, bir bakalım da konuyu daha iyi anlayalım.
Ne dersiniz?
Birkaç örnek vereyim. 2009’da Gazze’ye 1.2 milyar dolar ABD hibesi gitti. 2010’da AB tarafından Gazze’ye 248 milyon dolarlık birinci kısım ve 165 milyon dolarlık ikinci kısım hibe aktarıldı. 2011’de ABD 239 milyon dolar, AB ise 175 milyon dolarlık hibe yardımında bulundu. Birleşmiş Milletler ise aynı yıl Gazze’ye 2 milyar dolar gönderdi. 2013’te Gazze toplam 1.1 milyar dolar hibe aldı. Bunun aslan payını yine ABD ve AB gönderdi. 2014’te Gazze’ye 5.4 milyar dolar yardım yapıldı. Bu yardımın yarısı Gazze’nin yeniden inşa edilmesi ve altyapı hizmetleri için kullanılmak üzere sağlandı. 2016’da ABD 368 milyon dolarlık ayrı bir yardımda bulundu. 2017’de ABD tarafından 350 milyon dolarlık yeni bir yardım yapıldı.
AB ve ABD yardımları 2017 sonrası dramatik oranda azaltıldı. Bunun nedeni Hamas’ın daha önce sağlanan yardımları yeniden inşa ve altyapıya kullanmayıp, tünel ve askeri malzeme alımı için kullanmasıydı. ABD ve AB, Hamas’ın terörizmi bırakmayıp Gazze insanına verilen ekonomik yardımları gasp etmesini engellemeye yönelik olarak yardımı iki haneli milyon dolarlara kadar indirdi.
Gazze’ye yapılan ekonomik yardım ve sağlanan destek, sadece 2009-2017 arası 10 milyar dolardan daha fazla. Esasen ekonomik yardım toplam rakamı bundan çok daha yüksek. Benim bulduğum rakamlar, sadece ABD ve AB tarafından sağlanan hibelerin bir kısmı. Fakat bu rakam dahi olsa, Hamas iktidarının nüfusu iki milyon olan küçük bir toprak parçasında insanların eğitim, enerji, altyapı, yerleşim gibi problemlerini çözmeyip, bu gelen paraları silaha ve savaşta kullanmak üzere tünel yapımına harcaması akıl alır bir şey değildir.
Kaldı ki, gelen miktar bunun 10 katı da olabilirdi. Batı’nın sağladığı desteğin çok daha yüksek olmamasının nedeni de Hamas’ın uzlaşmaz/antagonist, cihatçı, maksimalist tutumudur.
Gelin bir de başka bir perspektiften bakalım. Bu yardımların gerekli alanlarda kullanılmaması problem yanında, bir de Hamas’ın “askeri strateji” olarak her ateşkes sonrası bir şekilde ateşkesi kalıcı bir barış anlaşmasına dönüştürmekten bilerek kaçınması ve ateşkesi İsrail’e ani saldırılarla bozması, Gazze halkına verilen çok daha büyük bir zarardır. Çünkü bu saldırıların ve sürekli çatışma halinin İsrail’de a) radikal sağın iktidarına yaradığı ve b) Gazze’nin birbiri ardına ağır yıkımlara uğramasına yol açtığı açıktır.
Hamas’ın bu siyasetinin Filistin hak mücadelesi ile hiçbir alakası yoktur. Bunu kim söylüyor? Bizzat Filistin’in resmi temsilcisi Mahmud Abbas söylüyor. Hamas, sadece İsrail’i radikalleştiriyor, Gazze’nin yakılmasına neden oluyor, Gazze insanın yaşam koşullarının kötüleşmesini geçelim, alenen adım adım yok olmalarına neden oluyor.
Hamas, bu irrasyonel ve acımasız politikasını tamamıyla cihatçı-İslamcı radikal ideolojisiyle meşrulaştırmaya çalışıyor. Davasını “ilahi-kutsal” bir dava olarak görüyor ya da en azından resmi söylemi bu yönde. Amacını “nehirden denize” bir Filistin olarak ilan etmiş durumda.
Bu ne demek?
Tüm İsrail haritadan silinecek, Ortadoğu’da Yahudilerden temizlenmiş bir “Filistin” kurulacak. Oysa bunu bizzat Filistin devleti (Mahmud Abbas ve ondan önce Yaser Arafat) kabul etmedi. İsrail’le anlaşan ve İsrail’in varlığını kabul eden Filistin Otoritesi’ydi.
Sadece o mu?
Mısır’dan Ürdün’e, Irak’tan Suriye’ye, bölgedeki tüm devletler İsrail gerçeğini kabul etti ve üstüne üstlük İsrail’i diplomatik olarak tanıdı. Buna Suudi Arabistan dahil oluyor. İki ülke arasında uçak seferleri ve diplomatik ilişkiler/görüşmeler başladı.
Neymiş? Birincisi Hamas eşittir Filistin diye bir denklem yokmuş. Hamas tüm Filistin’i ve Filistinlileri temsil etmiyormuş. Dahası, Hamas 2007’den bu yana Gazze’de demir yumruk, otoriter, cihatçı bir yönetimmiş.
Bitmedi.
Aynı zamanda Arap dünyası da (Katar hariç) Hamas’ı terörist bir örgüt olarak kabul ediyormuş. Dahası, Mısır, Gazze ile ortak sınırı olan tek Müslüman ülke, Hamas radikallerinden çekindiği için Rafah sınır kapısını kapalı tutuyormuş.
Şimdi siz bu gerçekleri gördüğünüz halde, bugünkü insanlık trajedisinde Hamas’ın rolünü inkar edebilir misiniz? Elbette İsrail orantısız güç kullanıyor, insani uluslararası hukuka aykırı, rijit bir savaş yürütüyor. Ancak uluslararası anlaşmazlıkların ve savaşların her zaman iki tarafı vardır. Hamas, 2007’den beri meşru Gazze yönetimi mi, yoksa radikal İslamcı, cihatçı bir terör örgütü olarak mı hareket ediyor? Hamas’ın makul-rasyonel bir yönetimle hiçbir alakası olmayan, irrasyonel, “intihar savaşı” politikası, çıkmaz sokaktır.
Gazze dramının ana nedeni, Hamas’ın kene gibi Gazze halkının sırtına yapışmış olması, onun tüm maddi varlıklarını kendi çılgın savaşı için kullanması, aldığı irrasyonel ve yanlış kararlarla Gazze halkını yok oluşa, acılara, travmalara ve yoksulluğa mahkum etmesidir. Hamas, her bir ateşkesten sonra İsrail’le kalıcı bir barış anlaşmasına yönelmek yerine, biti kanlanır kanlanmaz yeniden amok koşusu turu çatışma ve saldırı moduna geri dönmektedir. 2007’den beri, son 15 senenin özeti budur. Burada bir stratejiden veya akıldan söz etmek mümkün değildir.
Diğer bir problem, Hamas’ın Batı Şeria’daki toksik etkisidir. Hamas Batı Şeria’da iktidarda değil ama Hamas operatifleri, militanları ve sempatizanları, Filistin Otoritesi dahilinde de etkinler. Elbette İsrail’in illegal yerleşimci politikası, bu radikallerin ekmeğine yağ sürüyor.
Tam bir açmazla karşı karşıyayız: İsrail’deki aşırı sağcı radikaller, Hamas gibi cihatçı-radikallerin etkisiyle güçleniyor. Barış umudunu yok eden, bu açmazdır. Öncelikle Hamas’ın sahayı terk etmesi sağlanmalıdır. Hamas’ın bölgede ve iktidarda olması, elinde askeri güç bulundurması, ideolojisini yayması hatta Gazze’de hükümet eliyle zorla endoktrine etmesi, en birincil sorundur.
Post-Hamas döneminde uluslararası toplumun kalıcı barış konusunda İsrail’i ikna edebilmesinin yolu açılacak. Öncelikle şiddet bitmeli. Bunun en hızlı yolu, Hamas’ın Gazze’yi ivedi olarak terk etmesi ve Gazze’de geçici bir hükümet kurulması. Bunun ardından derhal ateşkes ilan edilmesi ve Gazze’nin yeniden inşasının başlaması. Şiddetin kesinlikle reddedildiği, iki devletli çözüm yoluna geri dönülen, maksimalist değil uzlaşmacı akılın hakim olduğu bir sürecin derhal başlaması lazım.
İsrail ve Filistin, karşılıklı güvenin tesis edilmesiyle ve kalıcı sınırların belirlenmesiyle, ekonomik işbirliğine ve entegrasyona yönelik bir anlayışı hayata geçirebilirler. Bölgede bir nevi ortak pazar oluşturulabilir. İşbirliğinin çatışmanın yerini almasıyla, her iki tarafta da dinci radikaller halktan aldıkları desteği kaybedeceklerdir. Siyasetin ve diplomasinin sekülerleşmesi, rasyonel akıl, maksimalist değil uzlaşmacı olmak, geçmişe değil geleceğe odaklanmak…
Ölümün değil hayatın kutsal addedildiği yeni bir dönem başlamalı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***