YORUM | AHMET KURUCAN
Nisa suresi 58.ayet. İki farklı mana vereceğim. Dikkatlice okumanızı tavsiye ederim:
- “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”
- “Allah size (Kabe’nin bakımı, anahtarlarının muhafazası gibi sorumluluk isteyen işlerde) emanetleri ehline (Osman b. Talha’ya) vermenizi, insanlar arasında (Hz. Abbas ve Osman b. Talha) ortaya çıkan ihtilafı çözmek için hakemlik yaptığınızda da adalet ve hakkaniyetle hükmetmenizi emreder. Bakın, Allah size ne güzel öğüt veriyor. Unutmayın ki Allah her şeyi işitir ve görür.”
İlki hiçbir arka plan bilgisine sahip olmayan insanın bile anlayabileceği, anlamlandırabileceği ve ders çıkartabileceği türden lafzi bir meal.
İkincisi arka plan bilgisi ile birlikte verilen, ilki kadar olmasa da yine adalet ve hakkaniyetle hükmetme ekseninde cami derslerin çıkartılabileceği anlam-yorum birlikteliği içeren mehfumi meal.
İlki evrensel muhtevaya, ikincisi kısmen de olsa ayetin uygulama alanını daraltan ve tarihsel boyutunu daha çok ön plana çıkartan muhtevaya sahip.
Ben şahsen ikisinin ortasında duruyorum. Vereceğimiz mealin ve alacağımız dersin her iki bakış açısından da istifade etmesi gerektiğine inanıyorum. Şöyle ki; ayetin asli manasını, nüzul toplumuna ne dediğini bilmemizin Allah’ın muradını ve maksadını doğru anlayabilmek için öncelikli şart olduğunu inanıyorum. Onun için meal vermeden önce nüzul sebebini bildiğimiz ayetler için önce o sebeplere, bilmediğimiz ayetlerde de sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve teo-politik gerçekliğe bakmak zorundayız diye düşünüyorum.
Bu ayet özelinde meseleyi ele alacak olursak bu bakış açısıyla ayetin mealini verdikten sonra, “Şimdi bu ayetle Allah bize ne demek istiyor? Nasıl bir mesaj veriyor?” sorusuna cevap aramalıyız diyorum. Yoksa bazı tarihselci zihniyete sahip insanların yaptığı gibi “Ayet sadece nüzul toplumundaki muhataplarına inmiş, hükmünü vermiş, fonksiyonunu icra etmiş ve işi bitmiştir. Bugün bize vereceği hiç bir şey yoktur” demiyorum.
Evet, tarihsellikle tarihselciliği birbirine karıştıran bazıları anlamamakta ısrar etse de Kur’an ayetleri tarihsel bir zeminde inmiştir. Bu bağlamda tarihsel demek mitoloji değil, efsane değil, kurgu değil, masal değil, hikâye değil, darb-ı mesel değil, metefor değil, aksine tarihin bir döneminde yaşanmış hadisedir, olaydır, vakıadır demektir ve tarihsel kavramının karşıtı da evrensel değil yukarıda dediğim gibi mitolojidir, hikayedir vs.
Yeri geldiği için hemen ilave edeyim; evrensel alem-şümûl, tarih-üstü anlamlarına gelen ve bizim İslami literatürde kullandığımız şekliyle lafzı, manası ve maksadı itibariyle bütün zaman, mekân ve insanlar/inananlar için geçerli olan şeylere verilen sıfattır. Evrensel kelimesinin karşıtı da yereldir, lokaldir, mahallidir.
Şimdi bu genel değerlendirmeler mahfuz ayetin sebebi nüzulünü aktarayım. Mekke fethi sonrası Allah Resulü (sas) Osman b. Talha’dan Kabe’nin kapısını açmasını ister. Zira fetih öncesinde Osman b. Tahla, “Senin peygamber olduğuna inansaydım senin girmene engel olmazdım!” diyerek kapıyı kilitlemiştir.
Osman b Talha, Kabe’nin bakımı ve anahtarlarını asırlardır ellerinde tutan Abduddar Oğullarındandır. Osman’ın Kabe’yi açmamakta ısrar etmesi karşısında Hz. Ali onun elinden anahtarı alıp Kabe’nin kapısını açmıştır.
Bu arada Kabe’ye ait kutsal işlerden sayılan Meş’ar-i Haram’ın genelinin bakımı ile hac-umre vesilesiyle gelen insanlara su dağıtma işlerini yapan Hz. Abbas, Kabe’nin anahtarlarını muhafaza ve bakım işlerinin de kendisine verilmesini ister. Osman b. Talha da nesillerdir kendilerinde olan bu işi devam ettirmeyi ısrarla talep eder ve aralarında tartışma çıkar. Bir rivayete göre bu esnada Osman b. Talha henüz Müslüman olmamıştır. Bu tartışma üzerine yukarıda iki ayrı mealini verdiğim ayet nazil olmuş ve Efendimiz (sas) anahtarları Osman b. Talha’ya geri vermiştir. Rivayet odur ki Osman b. Talha bunun üzerine Müslüman olmuştur.
Bir diğer rivayette ise Osman Mekke fethinden önce Halid b. Velid ve Mus’ab b. Umeyr ile birlikte Müslüman olmuş, bu tartışma Efendimizin fetih sonrası Kabe’ye ait işleri yeniden düzenlediği esnada yapılmıştır.
İmdi şu soruyu sorabilirsiniz; böylesi gündelik hayata ait sıradan bir hadisenin kıyamete kadar devam edecek olan bir dinin kutsal kitabında yer alması doğal mıdır, hikmeti nedir? Doğaldır, çünkü Kur’an’ın bütün ayetlerinin nüzul toplumunda karşılığı vardır. Nasr Hamid Ebu Zeyd’in dediği gibi, “Kur’an gökten inmiştir ama yerden de bitmiştir.”
Hikmetine gelince, yukarıda kaydettiğim gibi insanlığa bu hadise üzerinden mesaj vermektir. Tekrar ifade edeyim, nüzul toplumundan uzak bir zaman, mekân ve kültürde yaşayan bizler ayetin asli manasını anladıktan sonra ‘Allah bu ayet ile bize ne demek istiyor?’ sorusunu sormalı ve oradaki mesajı anlama çabası içine girmeliyiz. Kaldı ki ulemanın 14 asırdan beri yazdığı Kur’an tefsirleri ve hadis şerhlerinde yaptığı şey de budur.
Özellikle fıkıh usulünde ortaya koydukları düşünce sistemi ile hem külli bakışı hem de bütünlüğü korumuşlardır. İcma, kıyas, istihsan, maslahat metodlarını ele aldıkları ayet ve hadislere uygularken de hükmün yerelliği ile mesajın evrenselliğini birbirine karıştırmamaya özen göstermişlerdir. Zaten aksi bir tutum dini, hayattan koparmak anlamına gelirdi ki haşa ve kella o ulemanın hiç birisinin aklının ucundan dahi böyle bir şey geçmemiştir.
O zaman Kabe’nin anahtarları ve Osman b. Talha ile Hz. Abbas arasında cereyan eden tarihi hadise münasebetiyle inen bu ayetten bizim evrensel ve tarih üstü diye nitelendireceğimiz ne gibi mesajlar çıkartabiliriz?
Tam da burada yetkin bir tefsir uzmanının çok daha kapsamlı şeyler söyleyebileceğine inanıyorum. Bununla beraber kısaca şunları ifade edebilirim:
- İster ferdi düzlemde isterse kamusal alanda emanetlerin liyakat ve ehliyet şartı aranarak ehline teslim edilmesi ön plana çıkartılması gereken en önemli mesajdır. Zira nepotizm dediğimiz insanlığın başının belası olan akraba kayırmacılığı veya her türlü ayrımcılığın toplumda ehliyetsiz kişilerin iş başına gelmesine ve bunun da adaleti zedeleme, toplumsal dengeleri sarsma, kutuplaşmalara zemin hazırlama, huzuru bozma vb sonuçları olacaktır.
- Hasılı; aileden cemaate, partiden devlet ve devletler arasındaki siyasi, hukuki, iktisadi, askeri vb. paktlara kadar emanet, ehliyet, adalet ilkeleri korunduğu ölçüde huzur, korunamadığı ölçüde de huzursuzluk olur. İlahi rehberliğin bu evrensel mesajında dikkatlerimizi çektiği husus veya hususlardan biri bu olsa gerektir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***