YORUM | AHMET KURUCAN
Okumaya başladığınız yazının İsrail’in orantısız güç kullanarak yaptığı 10 bin kişiyi aşan sivil katliamla, Batı dünyasının bile İsrail’den desteğini çekmeye ve soykırım söylemlerini kullanmaya başladığı İsrail-Hamas arasında cereyan eden savaşla doğrudan alakası yok.
Yalnız dünya siyasetini kilitleyen bu hadiselerin zihinlere çağrıştırdığını bazı sorular oluyor ve onlardan bazıları beni de buluyor. İşte o sorulardan birisi şu:
- “Mekke döneminde ne Mekke’de çok Yahudi vardı ne de Müslümanların Yahudilerle ilişkisi yoğundu. Buna rağmen neden Kur’an Mekki ayetlerinde Yahudilerden çok bahsediyor?”
Kur’an’ı daha iyi anlama ve anlamlandırma adına önemli gördüğüm bu soruya cevap sadedinde iki noktanın altını çizmek isterim.
Bir: Soruda bahsedilen husus doğru. Mekke’de Yahudiler çok yok. Müslümanların münasebeti de alabildiğine az. Ama Mekki ayetlerde İsrailoğullarından, Hz. Musa ve kavminden yoğun bir şekilde bahsedilmesi Müslümanların Mekke’de müşriklerden görmüş oldukları sıkıntıların sadece onlara has olmadığı, daha önce benzeri sıkıntıları başka din mensuplarının da yaşadığını nazara vermektir.
Nitekim dikkatlice incelenecek olduğunda Mekki ayetlerde Yahudilerden genelde olumlu olarak bahsedilir ve onların Hz. Musa başta olmak üzere Peygamberlerine, dinlerine nasıl sahip çıktıkları anlatılır. Böylece onlar üzerinden Müslümanlara siz de onlar misali dininize ve Peygamberinize sahip çıkın mesajı verilmektedir denebilir.
İki: Medine’ye hazırlıktır. Beni Kaynuka, Beni Nadr ve Beni Kureyza başta olmak üzere 4000’den fazla Yahudinin yer aldığı Medine’de birlikte bir yaşam sürdüreceklerdir Müslümanlar. İşte gerek Mekke’de onların karakterleri adına genelde olumlu özellikleri gerekse Medine’de ikili ilişkilere bağlı olarak nazil olan ve çoğunluğu itibariyle olumsuz davranışları Müslümanlara mukayese etme imkanı vermiştir. Tarihte böyle, bugün böyle demişlerdir bugün bizim de tarihi mukayeselerde yaptığımız gibi.
Tabii olarak bu mukayeseler Müslümanların Yahudilerle reel-politik düzlemdeki münasebetlerini belirlemede bir yol haritası misali yol ve yön gösterici rol oynamıştır.
Şimdiye kadar defaatle bu sayfada kaleme aldığım gibi Kur’an’ın hiçbir ayeti boşluğa inmemiştir. Evrensel ve tarih-üstü nitelemelesi ile anlattığımız mesajlarını Allah, o tarihi zeminde cereyan eden olaylara bağlı olarak vermiştir. Bu açıdan bakınca diyalektik bir ilişki vardır Kur’an ayetleri ile o tarihi zemin arasında. Bu ilişki kopartılarak yapılacak olan Kur’an’ı anlama çabaları bizleri İlahi maksaddan uzaklaştırabilir. Bunun için çok dikkatli olmalı ve mutlaka Bediüzzaman’ın dediği gibi önce hayalen ve fikren 14 asır öncesine gitmeli, Hz. Muhammed’i (sas) iş başında görmeli, ardından bizlere yönelik verilen mesajı anlama çaba ve gayreti içine girmelidir.
Fakat bu demek değildir ki Kur’an’ı 14 asır öncesine hapsedelim. O dönemin insanına ve topluma hitap etmiş, bugün itibariyle bize söyleyeceği bir şey kalmamıştır gözüyle bakalım.
Haşa ve kella!
Aklı başında olan hiç kimse böyle bir şey söylemez ve söylemeyez. Bu son satırlarla benim ısrarla vurgulamak istediğim nokta, Kur’an’ın asli ve orjinal manasını anlamanın ilk iş olması ve bunun için de 14 asır öncesine gitmemiz gerektiğidir. Böyle olunca yapacağımız te’vil ve tefsirler de, yorumlar da, vereceğimiz hükümler de bizi Allah’ın muradına bir adım daha yaklaştıracaktır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***