Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal’ın Bursa’nın Göllüce köyünde yaşanan işkence ve taciz olayını Meclis’te düzenlediği basın toplantısında anlattı.
Sarıbal, Göllüce Köyü’nde iki kişiye jandarmanın zorla götürerek karakolda işkence ettiğini söyledi. Sarıbal, “Bir gün sabah 22 Kasım. Ali abi var Göllüce’li. Orada duruyor.
Bir arkadaşımız da bakkala gidip. Ekmek almak ister bakkal kapalı bekler. Orada tanıdığı Ali Abi’ye jandarma müdahale ettiğini görünce gider “ellemeyin” der “o kendine ait bir adamdır.” der. Engel olurlar, Ali Abi’yi arabaya bindirmek isterler ve devre arkadaşımız yani Şükrü Türe Ali’nin arabaya bindirilmesine itiraz eder. Yakın 15-20 m ya da 50 m mesafede. Köy kahvesinden insanlar gelir ve tam da süreç oradan başlar. Ali’nin arabaya bindirilip karakola götürülmesine itiraz ederler” dedi.
Sarıbal 2 gün sonra Şükrü Türe’nin evine jandarma geldiğini ve zorla götürüldüğünü anlattı. Sarıbal “Jandarma karakolundan Tayfun Çıtak. Bir astsubay, umarım bu unvanlarda hata yapmam ve yine bir karakoldan bir arkadaş. Orada isimleri benim bildiğim bana söylenen isimler ve diğerleri gelirler.
Sabahın altısında. Şükrü Türe’nin evinin kapısını çalarlar, babası çıkar. Şükrü Türe burada mı oturuyor derler? Şükrü gelir kapının önünde ayakkabısını da giymeden alırlar. Ters kelepçe yaparlar, arabaya atarlar. Aile daha ne olup ne bittiğini anlamadan karakola götürürler. Neresi, İznik karakoluna götürürler.
İznik karakolunda ikinci kata çıkarırlar. 3 odalı bir yerdir. Odamın bir yerine bir odaya koyar.
Bir sandalye ters kelepçe ile önünde durdururlar ve orada başlar dayak atma, yani işkence.
Yaklaşık 2 buçuk saat boyunca. Şükrü’yü döverler. Sol kaburgası, sırt, omuzlarında lekeler var, gördüm. Buraya getirip fotoğraflarını göstermekten sıkıldım. Rahatsız oldum ama gerekirse göstereceğim.
“Bir buçuk saat dayandım” diyor” diye konuştu.
“2,5 SAAT İŞKENCE ETMİŞLER”
Sarıbal şöyle devam etti:
Daha sonra yaklaşık 10 kişinin kendisini dövdüğünü söyledi, yani 2 buçuk saat boyunca işkenceye tabi olmuş. Sadece öyle olsa neyse, kaburgaları kırık. Vücudunun değişik yerlerinde lokal, ödemler oluşmuş, göz gözlerimle gördüm gittim yerinde kahvenin ortasında açtı gösterdi. Sadece bunlar olsa… Hakaretler. Bunları burada konuşmuyorum. Gerekirse konuşacağım… O insanlara yapılan hakaretler. Daha sonra Şükrü alınıp savcılığa götürmek isteniyor, götürülürken 3 kişi daha var ayrıca. Onlar Şükrü kadar üzgünüm, yürekli değiller. Şükrü “bugün bana yapılanı ben söylemezsem yarın bu köye ve bu halka daha fazlası yapılır” korkusu içerisindeler. Dolayısıyla Şükrü o yürekliliği göstererek, “ben bu ülkelerin vatandaşıyım. Bu jandarmada benim jandarmam, bu jandarma benim haklarımı, hukukumu, yaşam güvencemi sağlamalı” der.
Bunu da söyleyelim. Jandarma teşkilatının elbette bütününe dair bir şey söylemiyoruz ama bir jandarma teşkilatı kendi içerisindeki çürük kişileri alıp onlara bir kenara koymazsa zorda kalabilir. Burada tabi İçişleri Bakanlığı’na, Bursa Valiliği’ne, İznik Kaymakamlığı’na da çağrımız var, konu davalık da oldu, davaya da gidildi. Tümünü doğru samimi bir şekilde anlatıyoruz. 4 kişiyi aynı arabayla götürüyorlar ve söylenen şu, hakaret edilerek “sizin gibi bilmem nelere 4 araba çok hepiniz bir arabaya binin sizi böyle götüreceğiz” diye yine araçta ters kelepçeyle hastaneye götürülüyor, hastaneye giderken de “Bisikletten düştünüz. Herhangi bir şikayetiniz yok. Herhangi bir yaralanma vesaire herhangi bir şey yok. Ben daha iyiyim deyip çıkacaksınız.”
“ŞİKAYETÇİ OLURSAN 13 BİN LİRA CEZAN VAR”
Götürüyorlar. 30 saniye sürüyor doktor kontrolü. O korkuyla bir şeyimiz yok deyip geri getiriyorum. Tekrar araya biniyorlar ama şunu da söylüyorlar, “tekrar bu arabaya bineceksiniz, sizi tekrar karakola götüreceğiz. Karanlık odalarımız var. Sizin daha görmediğiniz fantezilerimiz var.” Ve dolayısıyla korkudan “Bir şeyimiz yok” deyip tekrar arabaya bindirilip bu defa savcılığa götürülüyor. Savcılıkta da aynı anlayış hâkim. “Kesinlikle şikayetçi olmayacaksınız. Şikayetle ilgili bir sorununuz olamaz. Biz size karakolda su bile verdik. Bunu bilin.” Dolayısıyla yine “bizim elimizdesiniz” anlayışıyla. Savcılığa gidiliyor ve savcılıkta ayrıca “şu 3 kişiden de şikayetçi olacaksın. Bu 3 kişiden de şikayetçi olursan. Senin cezam daha da azalacak yetmez bize 13.000 TL borcun var. Devletin arabasına mukavemetten 13.000 TL da bize para vereceksin.”
Tutanak yok rapor yok arabada herhangi bir iz ibare çizgi en ufak bir şey yok. Hiçbir şey yok. Savcılığa gidiliyor savcılıktan. Dönülüyor aradan. 12 gün geçtikten sonra Şükrü artık “Bu iş inanılmaz hale geliyor. Ben bunu kendime yediremem. Bu benim için onursuzluktur. Eğer ben bir saat daha orada dursaydım, belki de canıma kastederdim” diyerek gidip bu yapılanı kendisine yapılmış ağır bir ceza olarak suç olarak görüp tekrar gidip suç duyurusunda bulunuyor. Tekrar gidip doktor rapor alıyor ve o doktor raporunda 5 kaburga kırık vücudun değişik yerlerinde darp görünüyor.
Şimdi burada çok açık ve net bir şekilde bir jandarma işkencesi var bu. Bu jandarma işkencesinin sorunları da oradaki jandarma karakolunun komutanıyla biraz önce söylediğim isim beraber, ayrıca oradaki arkadaşlar bakın ayın 28’i. 6 gün geçmiş, aradan 6 gün. 6 günde hastaneye gidip rapor aldığında hastaneye gittiğinde bu jandarmalardan biri sivil olarak hastanede. Şükrü’nün ablası onu görünce tanıyor. “Siz” diyor “kardeşime karakolda çok iyi davranmışsınız” diyor ya diyor.
“Benim şeyim yok. Ben buraya işte bir hastam var. Onun için geldim deyip” gidiyor ama aynı şekilde hastanenin etrafında jandarma arabaları tıkır tıkır geziyor. Köyde o günden sonra motosiklet başta olmak üzere hepsine el konuluyor. Yetmez yarın plakasız römorklara, plakasız tarım alet ve makinalarına belgesi olmayan bütün malzemelerinize el koyacağız” deniyor. Şu anda köylerin bütün motosikletlerine el koyma çabası devam ediyor. Yani işkence, baskı, gözaltı yetmiyor, bir de onların yaşam işi olan tarımsal faaliyetlerini sürdürecekleri makine mekanizasyona müdahale ediliyor. El konuyor ya da bir şekilde onlar işlevsiz getiriliyor. Dolayısıyla burada İçişleri Bakanlığını mutlaka göreve çağırıyoruz.
Süleyman Soylu’nun yaptıklarını ortaya çıkardı, görüyoruz. Kendisi de İstanbul Valisi’ydi aslında bilerek görerek her şey herkes evin içindeydi. Yani herkes her şeyi biliyor. Şimdi “bunu bilmiyoruz” diyemezler.
“İZNİK KARAKOL KOMUTANI İLE İLGİLİ BİR İŞLEM YAPILDI MI?”
Aradan 6 gün geçti, İznik Karakol Komutana orda mı değil mi? İznik karakol komutanı ile ilgili herhangi bir işlem yapıldı mı? İznik, karakol komutanlığında yaşanan bu olayla ilgili kamera görüntüleri var mı, nerede? Bursa valiliği, İznik Kaymakamı bununla ilgili herhangi bir adım attılar mı? Dolayısıyla ortada bir işkenceden bahsediyoruz. Gerekçesi ne olursa olsun. Bir insan karakolda dövülemez. Suç da işleyebilir, hata da yapabilir. Ama böyle hukuk olursa. Birilerinin emrinde hukuk olursa, bir ülkede hukuk guguğa çevirirsen. Mafya çete düzeni egemen olursa o ülkede karakol komutanı da kendini saraydaki kral gibi görür ve halkı böyle bastırarak sindirerek zulmederek işkence yaparak göreve devam eder. Bursa barışık bir kenttir, Bursa demokratik bir kenttir. Bursa 81 ilin iç göçüyle donanmış, birbiriyle uzlaşı içerisinde yaşayan bir kenttir. Kamu görevleri eliyle, askeri görevliler eliyle yüzyıllarca orada barış ve kardeşlik ve dayanışma içerisinde yaşayan köylerde, onların kullandığını kullanmayacağım, baskı, zulüm uygulanamaz. Çünkü o insanlara hiç hak etmedikleri kelimeler kullanmışlar. Terör üzerinden… Hiç ama hiç hak etmezler. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır, yurtseverdirler, üretirler. Dünyanın en önemli barış, kutsallık ağacı olan zeytinden ekmek üretirler, oradan yaşamlarını sürdürürler ama kamu görevleri eliyle bugün huzurları bozuk. Huzursuzlar, jandarmaya güvenleri kalmadı. Oysa en güvendikleri kurum jandarmadır, emniyettir elbette. Bugün bunu sorgular hale geldiler. O yüzden net bir şekilde soruyoruz, İçişleri Bakanlığı’nı göreve çağırıyoruz. İçişleri Bakanlığı burada çok hızlı bir şekilde bir adım atmalı derhal ama hızlıca, başta İznik karakol komutanı olmak üzere, sayısını bilmem ama bu işkence işine karışan, sayısını da bilmem, ilgili arkadaşımızın söylediği 10 civarında kişi derhal açığa alınmalı, soruşturma başlatmalı, onları oradan derhal uzaklaştırmalı. Hangi köy jandarmaya güvenecek? Orada o hatta onlarca köy var. Ve birbiriyle bağları var bu köylerin.
“JANDARMA ARABASINDA KURTLAR VADİSİ MÜZİĞİ ÇALIYOR”
Arkadaşları, jandarma arabasına bindiriyorlar. Kurtlar Vadisi müziği çalıyor, jandarma arabasıyla karakola götürülüyor. Ne demek gerekir? Bunun için ne demem gerekir? “Keyfi yönetim” kurtarmaz. “Bireysel efelik” kurtarmaz, “ağalık düzeni” kurtarmaz, “feodal düzen” kurtarmaz. “Otoriter baskıcı tek adam” kurtarmaz. Kamuoyuna bırakıyorum adını. Göllüce köyü halkı yalnız değildir. Bu yapılan çok ağır bir baskı ve zulümdür, işkencedir. Derhal Göllüce’den ellerinizi çekin. Görevinizi yapın. İçişleri Bakanlığı. Ali Yerlikaya çetelerin nerede olduğunu, uyuşturucular nerede olduğunu biliyor, gidiyor yapıyor. Kendi biriminde çalışan yanlış adamları özellikle söylüyorum, çürük ve hatalı kişileri oradan alıp kurumu temizleyebilir. Bu mümkün. Bunu talep ediyoruz.
Bütünüyle çok daha fazla söyleyecek çok daha fazla belge bilgi var, mevcut, tekrar söylüyorum eksikleri hataları da olabilir bu arkadaşların. Ama işkence, kaburga kırma tekmeyle yere düşürüp dövme, sandalyeden yere düşürüp ters kelepçeli bir insanın sandalyeden yere düşüp yerde dövülmesi….
“Sen niye oturuyorsun? Biz sana otur mu dedik.” Psikolojik işkenceye tabi tutarak.
Göreve çağırıyoruz. İznik Jandarma Karakolu zan altındadır. Karakolun içinde halktan insanlara işkence yapılmıştır, açık. Doktor raporlarıyla sabit, birkaç gün sonra Adli Tıp raporu da tamamen yayınlanacak. Ama çok net bir şekilde gidip aynen vücudundaki bütün izleri gördük. Bekliyoruz ve göreceğiz, takip ediyoruz. Göllüce halkının yanında olduğumuzu bir kez daha açık bir şekilde ifade ediyoruz. “
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***