ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Rivayete göre Çinliler birine beddua edecekse “Tuhaf zamanlarda yaşayasın” derlermiş. Gerçekten böyle bir beddua var mı bilmiyorum ama muhtemelen var ve yüzmilyonlarca Çinli hep beraber bu bedduayı yaptı!
Öyle şeyler yaşıyoruz ki artık şaşırma duygusuna bile şaşırıyoruz.
Malum olduğu üzere dünyayı saran populist bir dalga var ve tüm projeksiyonlarda bunun bir süre daha yükselerek devam edeceği öngörüsü vardı. Ancak şu an gelinen yer kötümser senaryoları bile ikiye katladı.
Baksanıza Avrupa medeniyetinin merkezlerinden Hollanda’da aşırı sağcı, İslam ve yabancı düşmanı Geert Wilders sandıktan zaferle çıktı. Geçen hafta da benzeri bir durumu Latin Amerika’nın en büyük ülkelerinden Arjantin’de yaşadık. Aykırı fikirleri ile şaşırtan Milei seçimden zaferle çıktı.
Fransa da Le Pen, Almanya da aşırı sağcı AfD, Macaristan’da Orban, Rusya’da Putin, Türkiye’de Erdoğan…
Liste uzayıp gidiyor.
Dahası 2024 yılında yaklaşık 5 milyar insan sandığa gidecek ve sağcı-populist-otoriter dalganın seçimlerden zaferle çıkması kuvvetle muhtemel.
En düşündürücü olan ise Amerikan seçimleri olacak.
Zira anketlere göre Donald Trump rakibi Joe Biden karşısında dolu dizgin geliyor. Trump hakkında açılan davalar rağmen tüm anketlerde Biden’e en az beş puan fark atıyor.
Seçime bir yıldan az kaldı ve Biden’in her geçen gün düşen performansı Trump’ın seçimi kazanması yönündeki beklentileri yükseltiyor. Eğer Trump yeniden Beyaz Saray’a yerleşirse dünyayı saran populist-otoriter dalga zirveye çıkmış olacak.
Peki ama İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve Batı’nın liderliğinde vüct bulan dünya düzenine ne oldu? Nasıl oldu da Wilders ve Milei gibi hastalıklı fikirleri olan siyasiler milyonlarca insanın oyunu alabiliyor?
Mülteci sorunu popülizmi besliyor
Tabi ki bu kadar kapsamlı bir sorunu tek bir yazı ile analiz etmek mümkün değil. Sorun çok boyutlu ve her birisinin alt başlıkları var. Bu yüzden spesifik bir boyutunu seçip ona dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Aşırı sağın ve popülizmin yükselişine dair herkesin aklına gelen ilk neden önlenemeyen göçler. Özellikle Avrupa ve ABD’ye yönelik göçler sağcı ve populist liderlerin güçlenmesine neden oluyor.
Avrupa’ya Ortadoğu ve Afrika’dan, Amerika’ya ise özellikle Latin Amerika’dan gelen göçlerin popülist politikacıların ekmeğine yağ sürdüğü muhakkak. Türkiye’de göçmen karşıtlığı ile ön plana çıkan Zafer Partisi ve Ümit Özdağ da bu durumun tipik örneklerinden.
Ancak tüm suçu göçmenlere atmak ne kadar doğru? Ne kadar hakkaniyetli?
Siyasette temel kurallardan birisidir; seçmen kitleler halinde bir yerden başka bir yere doğru yöneliyorsa bu durum her zaman gidilen yerin cazibesinden kaynaklanmaz. Bazen de kaçılan kötü bir yer-yönetim vardır.
Aslında şu an içinde bulunduğumuz durum tam da böyle. Amerika özelinde bakalım. Amerika Trump’ın dört yıllık başkanlık döneminde çok kötü bir tecrübe yaşadı. Nitekim Trump seçimi kaybetti.
Beyaz Saray’a çok tecrübeli bir isim olan Joe Biden oturdu. Herkes Biden’i çok sevmiyordu ama ‘kaçılan’ bir Trump vardı. Fakat Demokratlar o kadar kötü bir performans sergiliyor ki, Trump hiçbir şey yapmasa bile yeniden potaya girdi. Hatta anketlere göre çok da avantajlı geliyor.
Trump son birkaç yılda aydınlanma mı yaşadı? Olağan üstü yetenekler mi kazandı?
Hayır tabi ki. Trump aynı Trump.
Üstelik bu kez daha tehlikeli çünkü son yıllarda yasal süreçler nedeniyle çok gerildi. Eğer seçimi bir kez daha kazanırsa ilk dönemin de yapamadığı tüm radikal dönüşümleri yapacaktır.
Evet, göçler bir etken ama dünya genelinde aşırı sağcı ve populist politikacıların yükselişe geçmesinin nedeni liberal-demokrat yönetimlerin başarısızlığı.
Adım adım yeni dünya düzenine doğru
Biden yönetimini ele alalım.
O kadar pasif ve etkisiz bir yönetim modeli ortaya koyuyorlar ki, otoriter-populist liderlerin iştahı kabarıyor. Otoriter liderlerle nasıl mücadele edeceklerini bilmiyorlar. Bilseler bile icraata geçirmiyorlar. Bunu fırsat bilen popülist otoriter liderler kendilerine alan açıyorlar.
Biden’in Türkiye ile ilişkilerine bakın mesela. Biden, Erdoğan’la ilişkisinde ‘küstüm oynamıyorum’ modunda. Erdoğan’ı muhatap almayarak onu cezalandırdığını düşünüyor. Ancak bu politikaların işe yaramadığını da göremiyorlar. AKP liderinin anladığı dili kullanmadıkları için Erdoğan tüm demokratik kurumları adım adım bitirdi ve rehabilitesi onlarca yıl sürecek hasarlar verdi.
Putin gibi liderler ise liberal-demokrat liderlerin ‘akmaz kokmaz politikalarını’ çok iyi değerlendiriyor. Rusya-Çin gibi liderler otoriter rejimleri ihraç ediyorlar ve Batılı liderler bunu önlemekte aciz kaldı.
Bir başka ifadeyle şöyle denebilir; liberal-demokrat yönetimler ekonomiden dış politikaya, sosyal politikalardan sağlığa bir çok alanda başarısız oldular ve bunu göçmenlerle kamufle etmeye çalışıyorlar.
Popülist politikacıların yükselişini sadece göçmenlere fatura etmek hem hakkaniyetli değil hem de sorunu yanlış teşhis olur.
Umalım ki çok geç olmadan otoriter dalganın nedenleri tespit edilip çözüm yolları uygulamaya konur. Aksi halde tüm dünyanın Rusya veya Çin’e benzediği bir yeni dünya düzeni ile yaşamak durumunda kalacağız.
Hele bir de Trump yeniden seçilip gelirse neler olabileceğini tahmin etmek bile mümkün değil.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***