Abdullah EZİK
Aslı Ilgın Kopuz’un geçtiğimiz günlerde yayımlanan Zaman Zaman Güneşli isimli ikinci romanı, bir kurum olarak aileye, arkadaşlık ve eş dost ilişkilerine odaklanan, kendi içerisinde birçok alt hikâye barındıran bir kitap. İsmiyle müsemma, meselesini kitabın başlığı üzerinden de ortaya koyan bir metin olarak değerlendirilebilir Zaman Zaman Güneşli; çünkü başlıkta da vurgulanan “zaman zaman” ifadesi, aslında her şeyin ne denli değişken ve zamanla nasıl da farklı bir yöne evrilebileceğini açıkça ortaya koyar. Kopuz, Zaman Zaman Güneşli’de farklı yönlere giden, ancak nihayetinde aynı noktada buluşan kahramanların hikâyesini işler. Romanın isimsiz başkahramanı kendi yalnızlığı içerisinde bir şeyler yapmaya çalışan, düşünen, düşündükçe meseleler karşısında aldığı durumu/pozisyonu sorgulayan bir karaktere sahiptir. Onun bu tutumu, sürekli bir şeyler üzerine düşünmesi, düşündüklerini dile getirirken üstlendiği tavır hikâyenin zamanla bambaşka sularda akmasını sağlar. Başlangıçta tek bir kolan akan bir nehir gibi görünse de Zaman Zaman Güneşli giderek dallanıp budaklanır, okuru başka yollara sürükler.
Zaman Zaman Güneşli, okuru hemen içerisine alan ve alabildiğine kışkırtıcı bir giriş ile perdelerini açar. Anlatıcı, öncelikle metnin hemen girişinde bütün bir hikâyeyi nasıl dile getireceğini açıkça ortaya koyar. Metin ile mesafelenme, anlatının sınırları, okur ile anlatıcı arasındaki ilişki bu ilk cümleler üzerinden hemen keşfedilebilir: “Dünyaya geleli on yıl olmamıştı. Bir sabah erkenden uyandın. Sessizce evden çıktın. Pedalları çevirdin. Ormana vardın. Taş evin gölgesini geçtin. İskelenin ucuna koştun. Sazlıklar durgundu. Ardın ormandı. Önünde güzelim göl. İskeleye oturdun. Öylece suya baktın. Başka bir niyetin yoktu. Tam o sırada gördün onu. Aniden. Hikâyesini bilirdin. Bütün çocuklar bilirdi ama hiçbiri inanmazdı. İşte tam karşındaydı. Yalnızca senin için. Sana özel. Zamanla rüyalarına karıştı. Sonunda unutulmuş bir rüyaya dönüştü.”(Kopuz, 2023: 13)
Her şeyin “unutulmuş bir rüya”ya dönüştüğü noktada başlar Zaman Zaman Güneşli. Okur, belli belirsiz bir sis perdesi üzerinden sahneyi görmeye çalışır. Sahnede hikâyenin sahibi anlatıcı ile onun dile getirdiği belli belirsiz rüyalar vardır. Bu rüya, öncelikle çocukluk ile okurun karşısına çıkar. Bisiklet, ev, orman, pedallar, su; hemen her biri içerisinde türlü farklı anlam barındıran bu unsurlar bir noktada anlatıcının zihninde kesişir ve hikâyeye derinlikli bir başlangıç yapılmasının önünü açar. Kitap, daha sonra giderek genişler ve genişledikçe hikâyeye eklemlenen yeni olaylar ve unutulmuş rüyalarla farklı yönlerde ilerler.
Anlatıcının okur ile arasındaki mesafe(lenme), hikâyenin gelişiminde önemli bir yerde durur. Bütün bir roman “sen dili” ile kurgulanır. Anlatıcı, okura bir şeyler anlatırken bunu kendisinin veya herhangi birinin yaptığını belirtmez. Duyduğu veya duyumsadığı bir hikâyeyi de dile getirmez. O, yaşanan her şeyin bir tanığı, yazıcısıdır. Bütün bir kitap, ana kahramanın başından geçenleri anbean takip eden ve onun edimlerini, düşüncelerini, davranışlarını not eden bir anlatıcının dili ile şekillenir. Öyle ki anlatıcı bunu yaparken okuru da metne alabildiğine yakınlaştırmayı tercih eder. Onun metin boyunca kullandığı “sen dili”, her daim okuru diri tutar, çünkü onun da metnin bir parçası olduğu fikrini aşılamaya çalışır. Nihayetinde edimleri yapan/gerçekleştiren “sen”sindir. Aslı Ilgın Kopuz’un bu tercihi, onun metni nasıl bir bilinç ve tercih ile kaleme aldığını ortaya koyar. Mesafelenmenin azaltıldığı ve anlatıcı ile okurun baş başa bırakıldığı bir roman söz konusudur.
Romanın anlatıcısı, bütün bir hikâye boyunca birçok farklı olaydan söz eder. Onun için tek bir hikâye ve akış söz konusu değildir. İçerisinde olunan belirli bir zaman dilimi söz konusudur ancak sürekli bir hatırlama, geçmişin şimdiye sirayeti durumu da metnin ana örgüsünde önemli bir yerde durur. Burada en temel hikâye, ana kahramanın evliliği ve bu evliliğin onun hayatında açtığı yara ve gediklerdir. Evlilik, her zaman salt güzel yönleriyle söz konusu olmaz. Kişiye güç verdiği kadar onu yaralayabilir de. İşte Zaman Zaman Güneşli de bu mesele üzerinden, isimsiz kadın kahramanın hayat ve evlilikle ilişkisi üzerinden gelişir. Onun eşiyle sessiz mücadelesi, yer yer her şeyi kabullenen, yer yer içerisinde bir burukluk, öfke ve rekabet barındırın tavrı romanı şekillendirir. Evliliğin eş ile paylaşılamayan yükü, zamanla büyük bir usanç ve yorgunluğu da beraberinde getirir. Romanın giderek derinleşen yapısında bu mesele kendisine büyük bir alan açar. Anlatıcı, bu evlilik fikrinin ana kahramanın zihnine nasıl düştüğünü dile getirerek sözünü sürdürür:
“Hatırlıyorsun o geceyi. … Gülümsediğinde her şey yolundaymış gibi. Sana hiçbir şey olmaz sandığında. Evlenelim mi diye sormuştu o gece, vapura binmeden hemen önce. Evlenelim dedin. Tek başına eve dönerken güvertede oturdun, gece göğüne baktın. Kesik bir kahkaha yükseldi göğsünden, biraz hıçkırığa biraz çığlığa benzeyen, gayriihtiyari, senden hiç beklenmeyen. Nasıl mutluydun. Öteki yanın uzaklaştı o zaman. Demir parmaklıklara yaslanıp karanlık suya baktı. Kahkaha kanatlanıp güverteyi şöyle bir dolaştı. Gece göğünde beyaz bir ele dönüştü. Bir çırpıda gönderdi dalgalara bütün kaygıları…” (Kopuz, 2023: 14)
Bu bir çırpıda kabullenilen teklif, daha sonra ana kahramanın hayatını baştan ayağa biçimlendirir. Onun için her şey, kabul edilen bu teklifin farklı şekillerdeki uygulamalarından ibarettir. Evlilik nihayetinde bir anlaşmalar bütünüdür ve o, bütün bu anlaşmaları, iyisi kötüyüsüyle, kabul edip uygular. Kimi zaman sorgulamalar devreye girer, kimi zaman yargılar, ancak her şeyin nihayetinde büyük bir huşu ile “kabullenilir”. Nihayetinde hepi topu evlilik budur. Hikâyenin sonu başından bellidir. Anlatıcı, roman boyunca bu düşünceyi farklı şekilde vurgular. Öyle ki romanın ana izleğinde evlilik düşüncesi hemen her yerde kendisini gösterir. Yer yer bu düşünceye dostluk, arkadaşlığın anlamı, kişisel alan ve sorumluluklar da dâhil olur.
Yalnızlık, üstelik bir evlilik ve doğal bir arkadaş çevresi içerisinde yalnızlık, hikâyenin gelişiminde önemli bir yerde durur. Ana kahraman hiçbir zaman içerisinde bulunduğu yalnızlık hâlini terk edemez. Onun için bu kabul edilmiş bir diğer gerçekliktir. Her şeyin belirli bir sınırı vardır ve o, adına yalnızlık denilen bir sınır ile kuşatılmıştır. Ne ileri gidebilir ne geri dönebilir. Eşini, arkadaşlarını, yakın çevresini terk edemez. (Son raddeye kadar.) Kendisi o kadar yalnız ve herkesten uzak görür ki, kaleme aldığı romanı dahi kimseyle paylaşamaz. Her şeye ortak olan eş bile bu duruma bir anlam veremez, garipser. Nihayetinde kimseyle paylaşılamayan ve sadece kâğıtlara kaydedilen yalnızlık metnin kalbine yerleşir.
Zaman Zaman Güneşli bir metaforlar kitabıdır aynı zamanda. Roman boyunca anlatıcı okur ile diyalog geliştirirken sürekli metaforlara başvurur. Yaşanan olaylar, diyaloglar, görülen rüyalar hep metaforlar ile aktarılır. Öyle ki bu durum anlatı dilinin giderek katmanlaşmasını sağlar. Tek taraflı ve tek bir planda aktarılan değil, düşündükçe anlamı derinleşen bir roman ortaya çıkar zamanla. Mekân, anlatı ve dil giderek bütünleşir: “Kendini İsa’nın ahşap, rutubet, mum karışımı kokusunu içine çekerek Saint Antoine Kilisesi’nin sıralarından birinde sessiz otururken buluyorsun bu kez. Anons sürekli kibarca yineleniyor: Lütfen sessiz olunuz. Turistler çarmıhtaki İsa’yla selfie çekmekle meşgul.” (Kopuz, 2023: 60) Sözgelimi yapılan bir gezintide dile getirilen tüm bu unsurlar; İsa, ahşap, kilise ve rutubet kokusu, yavaş yavaş salt bir geziye vurgu yapmaktan sıyrılır. İçerisinde başka mesaj ve anlatılar da barındırır. Ana kahramanın kişisel yaşantısı da gördüğü rüyalar da diyalogları da sürekli değişen ve yenilenen metaforlar aracılığıyla ortaya konur. Bu bilinçli tercih, roman dili üzerinde ne derece üzerinde çalışıldığını gösterir.
Aslı Ilgın Kopuz’un Zaman Zaman Güneşli başlıklı yeni romanı, yazarın metaforlarla yüklü zengin bir dil üzerinden gelişen, evlilik, arkadaşlık ve hayata dair birçok şey söyleyen değerli bir kitap.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***