Savaşlar her daim güncelliğini koruyan bir olgudur. Devletlerin çıkarları üzerine başlatılan ve bütün toplumu etkileyen savaşı kazanmak uğruna taraflar nerdeyse tüm kaynaklarını kullanmaktadır. Şimdilerde İsrail- Filistin savaşı gündemde ve her iki ülkede de sivil can kayıpları yaşanmakta. Savaşlarda taraf olmak ya da herhangi bir tarafı savunmak şöyle dursun, aklımdaki en önemli şey; savaşın ortasındaki çocuklar.
Savaşların, çatışmaların en masum kurbanları şüphesiz çocuklardır. Yüzyıllardır milyonlarca çocuk, savaş, çatışma ve ülke içi terör ve şiddet eylemlerinden dolayı mağdur olmaktadır. Savaşın tarafı olmaksızın yalnızca çocuk gözüyle savaşa bakıldığında, çocuklar açısından yıkımların neler olabileceğini kestirebiliyoruz. Binlerce kez şahit olduğumuz savaşların sonucunda yaşanan ölümlere, göçlere, yoksulluğa ve insanların topraklarını terk etmek zorunda kalışlarına tekrar şahit olacağız. Savaş ve çatışmalar, çocukların yaşamında birçok olumsuz sonuçlar doğuruyor; yaralanma, sakat kalma, işkence, öldürülme, kötü muameleye maruz kalma, ebeveynlerinin ve yakınlarının kaybı, şiddet (fiziksel, psikolojik, cinsel) mağduru ve faili olma, çocuk asker olarak savaş ve çatışmalarda kullanılma, zorunlu göçe tabi olma, göç edilen yerlerde ötekileştirme, dışlanma ve daha niceleri…
Savaşların sonuçlarını hemen hemen tüm Dünya toplumları apaçık şekilde biliyor. Devletlerin yönetimde söz sahibi olan güçlerin, sivil ölümlerini ve bir şekilde hayatta kalmayı başarsa da gelecekleri yok olacak çocukları önemsediğini söyleyemeyiz. Locke’a göre, devlet tarafından çocuğa verilen emek, gösterilen ilgi, yapılan yatırım toplumun kendisine yapılmıştır. Peki savaşan ülkeler, Locke’un ifade etmiş olduğu gibi çocuğa emek vermiyorlar mı? Büyük ihtimalle ülke çıkarları, yitirilen çocuklardan önce geliyor. Halbuki bir ülkeyi, ülke yapacak olan ve ülkenin geleceğini oluşturacak olan şey; çocuklardır.
Dünya’nın pek çok yerinde çocukların 21. Yüzyıla yakışır ve var olması gerektiği şekilde temel haklara sahip olamadığını görüyoruz. Sağlık, eğitim, sosyal ve hukuksal alanda çağın gerektirdiği haklara sahip olmaktan mahrum olan binlerce çocuk var. Çocukların yaşadığı bu sorunlar küresel bir nitelik kazanmış olsa da, çocuklar için yapılanlar ya da yapılması planlanan şeyler hep eksik kalıyor. Haziran 2023 UNİCEF raporuna göz attığımızda “Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNİCEF)”, 2015 yılından bu yana 120 binden fazla çocuğun silahlı çatışmalarda sakatlandığını ya da öldürüldüğünü bildirdi. Bu veriler, yeni savaşların patlak vermesi ile daha da yükselecek.
SAVAŞLARA TANIK OLAN ÇOCUKLAR
Savaşın çocuklar üzerindeki bıraktığı etki dikkat çekicidir. Çocuklarda meydana gelen yıkım telafi edilmediğinde farklı yollardan toplumun tamamına etki edecek olan sorunlara da yol açmaktadır. Çocuklar savaş içindeki en dezavantajlı grubu oluşturmaktadır. Savaş gibi büyük yıkıcı etkileri olan olgu, toplumun tamamını olumsuz etkilerken çocuğun hayatında yarattığı yıkımlar daha büyüktür. Savaş ve çocuk olgularını birlikte düşündüğümüzde ilk akla gelen çocuğun alabileceği fiziksel zararları önlemek ve hayatta kalabilmesini sağlamak olacaktır. Çocukların kişiliklerinin ve karakterlerinin şekillendiği dönemde savaşa tanıklık etmeleri, yaşama şekillerinde meydana gelen değişiklikler veya yaşadıkları ülkelerden göç etmeleri hayatlarının seyrini değiştirmektedir. Çocuklar gelişimsel olarak girmeleri gereken evrelere, savaştan dolayı girememektedir. Kaos ortamında çocuğun gelişimsel ödevlerini ve görevlerini görmezden gelerek sadece yaşının biyolojik olarak gereksinimleri karşılanmaya çalışılmaktadır.
Çocukluk dönemi hayatımızın en önemli dönemlerinden biridir ve bireylerin yaşamında önemli bir yere sahiptir. Çocukluk, gençliği ve yetişkinliği biçimlendiren bir dönem olmakla beraber aile içindeki ve dışındaki ilişkilerimizi yönlendiren, sevginin ve nefretin oluştuğu, gelecekte bizi biz yapacak deneyimlerin ve öğrenmelerin yaşandığı bir dönemdir. Böylesine önemli ve kritik bir dönemde çocukların, savaşın ortasında yapayalnız kaldığını hayal etmek bile canımızı acıtmaya yetiyor. Böylesi özel ve kritik bir dönemde, çocukların oyunlarının ortasına bombalar, füzeler düşüyor. Çocukların üzerine kurşunlar yağıyor.
SAVAŞIN ORTASINDA KALIP KOŞMAYA BAŞLIYOR AKİM
İnsanların çoğu savaştan nefret eder. Ancak savaş, her zaman bir yerlerde vardır ve kaçınılmazdır. Barışı hemen şimdi kurmak yerine savaşın izleyicisi olduğumuz ya da savaşın içinde olduğumuz bir Dünya’nın çemberindeyiz. Barış bir çocuk hakkıdır ve başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların en temel hakları ihlal edilmeye devam ediyor. Bazen anne kucağında, bazen de oyun oynarken kurşunların hedefi oluyor çocuklar.
Tam da şu sıralar, oyunlarına savaşın karıştığı çocukları düşünürken, aklıma birden Claude K. Dubois tarafından kaleme alınmış olan savaş, göç ve mültecilik gibi kavramların ele alındığı “Akim Koşuyor” adlı eser geldi. Çocuklar için duyarlılık, yetişkinler için ise farkındalık yaratacak, nitelikli çocuk edebiyatı örneklerinden biri. Okurken birçok gerçeğin hatırlanmasına da yardımcı oluyor.
Akim’in hikayesi savaşın içinde kalmış ya da kalacak olan binlerce çocuğun hikayesinden sadece biri. Ve şu an, savaşın olduğu ülkelerde bu hikayeler acı bir şekilde devam ediyor.
Akim’in hikayesine gelecek olursak; Akim’in köyüne savaş henüz uğramamış, barış içinde huzurlu yaşayan bir toplum var. Bu barış ve huzur ortamında arkadaşlarıyla oyunlar oynayan Akim, akşama doğru gökyüzünün yeryüzüne yankılanan ve gittikçe yükselen silah sesleriyle herkesin etrafta koşuşturduğunu görüyor ve kendisi de hızlıca koşmaya başlıyor. Nereye koşuyor peki? Nerede kendini güvende hissedebilecek? Minik kalbi bir an önce evine varmak istiyor, ta ki evinin yerinde kocaman bir boşluk görene kadar. Ailesine ulaşamayan Akim’in savaş yolculuğu, askerlere esir düşmesi ile devam ediyor. Tanımadığı yaşlı bir kadın ile karşılaşan Akim, bu kadın tarafından sahip çıkılıyor. Yolda karşılaştıkları insani yardım kuruluşuyla kampa götürülüyorlar. Etrafında birçok insan olmasına rağmen Akim çok yalnız… Bir gün kamp yöneticisi Akim’i yanına çağırıyor. Annesi bulunmuş…
Akim’in hikayesi birçok çocuğun ve toplumun yaşamakta olduğu bir hikaye. Akim, savaşın ortasında evine koşsa da artık evi yok, kimsesi yok!
Savaşların en önemli sonuçlarından biridir göç olgusu. Toplumları derinden etkileyen ve etkisi yıllarca hissedilendir. Göç; yerini, yurdunu, sevdiğin arkadaşlarını, okulunu, aileni, her şeyini geride bıraktığın, varılacak yerin belirsiz olduğu bir yolculuğun adıdır. Göçün beraberinde getirdiği travmatik sonuçlar ise çocukları derinden etkilemektedir. Annesinden ayrı düşen Akim, kendini yalnız ve güvensiz hissediyordu.
Kollarında bebek olan bir kadın, Akim’e elini uzatıyor
Akim ve ona yardım elini uzatan bu kadın, yorgunluktan tükeninceye kadar yürüyorlar. Varacakları yer, eğer hayatta kalmayı başarırlarsa mülteci kampı olacaktır. Böylesine kötü ve zorlu şartlarda her çocuk, Akim’in karşılaştığı iyi ve yardımsever insanlarla karşılaşabiliyor mu? Sorusunu sormadan edemiyorum. Göç ve mültecilik sürecinde iyilik ve yardımseverlik gibi değerler daha da önemli ve değerli oluyor.
Akim ve daha nice çocuğun savaşsız, barış dolu bir Dünya’da çocukluklarını yaşamaya hakkı var. Yalnızca çocuklar değil sivil bireylerin de hedef alındığı savaşlar da “Yaşama Hakkı”nı unutmamalı ve mücadeleyi elden bırakmamalıyız. Topraklarından, evlerinden, yurtlarından sürülen tüm insanlar için “Savaşa Hayır” diyerek sesimizi yükseltmeliyiz.
Melike Sargın; Felsefe grubu öğretmeni ve yaratıcı drama eğitmenidir. Uzun yıllardır okul öncesi ve ilkokul yaş gruplarıyla çocuklar için felsefe (p4c) ve yaratıcı drama çalışmaları yürütmektedir. Aynı zamanda eğitimcilere yönelik Çocuklar, topluluklar ve şirketler için felsefe eğitmen eğitmenliği yapmaktadır. Alternatif eğitim modelleri, pedagoji, eğitim ve siyaset alanında yazılar kaleme almaktadır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***