Can ÖKTEMER
Bizi hayal kırıklığına uğratıp lanetlediğimiz, tekmeler ve tokatlarla uğurlamaya hazırlandığımız 2023’ün nadir güzel haberi Rolling Stones’un yeni albümü Hackney Diamonds ile çıkagelmesi oldu.
2006 yılında yayınladıkları A Bigger Bang’ten beri yeni albüm çıkarmayan -Scorsese’nin çektiği Shine A Light konser kaydı ve eski blues parçalarını yorumladıkları Blue & Lonesome’ı saymazsak- efsanevi grubun, emektar davulcuları Charlie Watts’ın 2021’deki vefatının ardından ne yapacağı merak ediliyordu.
Rolling Stones, geçtiğimiz yaz turneye çıkma kararı alarak emekli olma niyetlerinin olmadığını ortaya koymuştu. Zaten Mick Jagger’i evinde oturup kedi kumu temizlerken veya torunlarına dans figürü öğretirken hayal edemiyorsunuz. Aynı şekilde Keith Richards’ı da organik tarımla uğraşıp, pazar günleri çizgili pijamasıyla bulmaca çözerken düşünemiyorsunuz. Neticede onlar Rolling Stones, hep yeni bir macera için bekleyen rock’n roll korsanları.
HACKNEY DİAMONDS KISA BİR ROLLİNG STONES TARİHİ
Hackney Diamonds, Rolling Stones’un 26. stüdyo albümü. Diamonds’da 12 şarkı yer alıyor. Albümün ismi hırsızların camlarını kırarak girdikleri dükkanlardan çıkarken arkalarında bıraktıkları cam parçalarından geliyormuş. Albümdeki en büyük değişiklik hiç kuşku yok ki, Charlie Watts kaybının ardından davula geçen Steve Jordan. Charlie Watts, ileride başına bir şey gelirse kendisinin yerine geçmesi için Steve Jordan ismini bizzat grup üyelerine iletmiş.
Jordan’ın albümdeki performansının hiç fena olmadığını söylemek lazım ama insan yine de Watts’ın kendine has davul ataklarını, ritimlerini özlemiyor değil… Albümde Watts hayattayken yapılan kayıtlardan oluşan Mess It Up ve Live By The Sword kendisine özlemimizi bir nebze dindiriyor. Live By The Sword’da Stones hayranlarını bir başka hoş sürpriz bekliyor. Grubun orijinal ekibinde yer alan basçı Bill Wyman bu parça için geri dönmüş. Böylelikle ekip yıllar sonra yeniden bir araya gelmiş. Bill Wyman haricinde, Paul McCartney, Elton John, Stevei Wonder ve Lady Gaga gibi isimler de albümün şampiyonlar liginden konukları.
Hackney Diamonds, genel hatlarıyla grup tarihinin iyi bir özeti gibi duruyor. Rock müziğin soul, blues, country köklerine olan sadakatleriyle bilinen Rolling Stones, Diamonds’da da o damardan beslenip, Chuck Barry, Muddy Waters gibi ustalara selam göndermeye devam etmiş.
1960’lı yıllardan beri aktif olarak müzik yapan Rolling Stones’un müziğinin belirli bir şablon üzerinden ilerlediğini söyleyebiliriz. Nedir o şablon? Şarkı trafiği içinde belirli aralıklara tekrar eden, akılda kalıcı melodiye sahip, Keith Richards’ın yazdığı tempolu bir riff üzerine eklenen Mick Jagger vokalleri… Dolayısıyla Stones tarihinde, Beatles vari müzikal arayışlara pek rastlanmaz. Onlar her daim Harlem’de bir barda takılmaya devam ederler. Yine de her albümlerinde kendilerine has yeniliklere rastlayabilirsiniz. Bazen soul’a, bazen funk bazen pop rock’a göz kırparlar ama hepsi Stonesvaridir. Her parçanın ayır hikayesi ayrı karakteri vardır. En ufak gitar ritminde bile çalan parçanın Stones olduğunu anlarsınız.
Hackney Diamonds’da da müzikal olarak benzer kıyılardayız ve 2023 model gıcır gıcır bir Rolling Stones hikayesinin içindeyiz. Bunu daha ilk parça olan Angry’den anlıyorsunuz. Keith Richards’ın otobanda son sürat giden üstü açık bir arabaymış gibi yazdığı riffler, Mick Jagger’ın enerjik vokalleri eşlik ediyor. Parça Bridges to Babylon dönemini hatırlatıyor. Gerek prodüksiyonu gerekse de ortalamanın üzerindeki kalitesiyle başarılı pop rock örneği.
Paul McCartney’in baslarını çaldığı Bite My Head Off’da neredeyse punk sularındayız. Şemsiyeleri delip geçen riff yağmuru altındayız. Whole Wide World’da da grubun bilindik isyankâr, taviz vermez hissi korunmuş. Parça boyunca Ronnie Wood ve Richards’ın parmakları tellerden ayrılmıyor, üstelik Mick Jagger’den hayat ve yeniden başlama üzerine dersler alıyoruz. Neticede hikâyenin anlatıcıları Rolling Stones, burada mızmızlığa, saçma kurallara ve şikayetlere yer yok. Düştük mü kalkarız! Özetle Rolling Stones, bu üç parçada da rock’n roll denilen şey böyle yapılır dersi veriyor.
Hackney Diamonds’ın ağırlık noktası sadece safkan rock’n roll değil elbette. Country, blues hatta folk baladlarını hatırlatan parçalar da oldukça dikkat çekici. Benim kişisel favorim Depending On You ‘da Keith’in slidelarıyla süslü dört dörtlük bir pop rock parçası. Driving Me Too Hard ise Texas civarı bir kamyonetle gezerken radyodan çalan damardan bir country şarkısı tadında.
Jagger’ın country damarını bilenler parçaya kolay ısınacaktır. Tell Me Straight’de ise başrol Keith Richards’ın. Keith, bu blues baladında hem çalmış hem de söylemiş. Parçanın her bir notasında Muddy Waters ruhu geziniyor. Lady Gaga’nın eşlik ettiği gospel tadında ilerleyen “Sweet Sounds of Heaven”, yedi dakikaya varan süresiyle albümün en iyi parçalarından biri. 21. yüzyılda soul müzik böyle yapılır dedirten cinsten. Lady Gaga ve Mick Jagger uyumu da oldukça iyi. Albümün kapanışı ise Rolling Stones’un hikayesini başlatan Muddy Waters parçası Rolling Stone Blues oluyor. Malum, grubun ismi bu parçadan geliyor. Grup üyeleri de ise sıkı birer bir Muddy Waters hayranı. Hal böyle olunca olabilecek en güzel kapanış parçası olmuş.
ASLA BÜYÜMEMEK
2023 yılında yeni bir Rolling Stones albümü üzerine yazmak insanı zaman üzerine düşüncelere itmiyor değil… Onların müzikal geçmişlerine bakınca kısa bir 20. yüzyıl turuna çıkıyoruz. Berlin Duvar’ı yıkıldı, gruplar dağıldı, gruplar kuruldu, siyaset değişti, Soğuk Savaş bitti, İngiltere Kraliçesi bile dünyayı terk etti. Rolling Stones ise zaman karşı dimdik ayakta. Geçmişteki kafalarının sürekli dumanlı olduğu, rock star klişelerini yaptıkları dönemleri hatırlarsak, grubun varlığını sürdürebilmesi özel bir alkışı hak ediyor.
Müzik tarihi en ufak olayda dağılan, egolarını her şeyin üzerine koyan, uzatmalı ergenlik yaşayan grup hikayeleriyle dolu. Üstelik insan insandır, bir süre sonra her şeyden sıkılabilir. “Kafam şişti bu müzikten” diyebilir. Rolling Stones’u özel kılan ise gemiyi bir şekilde ittirebilmiş olmalarında, müziğe gösterdikleri saygıda, istikrarda belki de… Ama işin sırrı biraz da büyümemekte, Neverland’ten dönmemekte, her daim çocuksu bir bakışla etrafa bakmakta sanırım. Keith Richards’ın söylediği gibi: “Hayat çok tuhaf, hep 30’da iş biter diye düşünürdüm. Otuzdan sonra yaşamak korkunç olur, derdim. Ta ki 31 olana dek. O zaman, ‘Çok da perişan değilim. Daha idare ederim’ dedim. Yaşadıkça fark ediyorsun ki olgunlaşma dediğimiz şey aslında şu: Mezara girmeden olgunlaşmıyorsun. Asla olgunlaşmıyorsun.”
Hackney Diamonds kağıt üstünde ortalama bir Rolling Stones albümü gibi duruyor. Lakin, albüm mantığının sona erdiği, popüler müziğin fazlasıyla mızmızlandığı, şikayet ettiği bir çağda, tavizsiz, isyankar, kural tanımaz bir rock albümü yapmaları bile çok kıymetli. Rolling Stones, ahlakçılığın norm olarak karşılandığı 1960’lı yıllarda kuvvetli özgürlük hissi yaratmayı başarmıştı. 2023’de de benzer sağcılık, ahlakçılık ve gericilik içindeyiz. Görünüşe göre tüm bu saçmalıkları yıkmak için yeni bir Stones rüzgarına ihtiyacımız var. Albümün geneli bunun nasıl olacağına dair ufak ipuçlarını veriyor zaten.
Rolling Stones üyelerinin müziğe olan tutkularına ve sahneye çıkma arzularına ancak şapka çıkarılır. Hem zamana karşı bu denli direnen, anın keyfini çıkaran, müzikle eğlenen kaç grup kaldı? Görünüşe göre Rolling Stones’un durmaya niyeti yok, zaman onlar için birer önemsiz rakam…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***