YORUM |ŞEMSİNUR ÖZDEMİR
Bilirsiniz, iyiliğin küçüğü büyüğü, azı çoğu yoktur. Çünkü Cenabı Allah’ın hangi işimizden razı olup kabul edeceğinden emin olamayız. Biz niyetlerimizi halis tutmaya bakarız fakat O (cc) kalbimizin en gizli yerlerine vakıf olduğu, bizi bizden daha iyi tanıdığı için kabul eder veya veya etmez… Bunu biz ancak mahşerde defterler önümüze konduğu zaman anlayacağız. Belki bir yetimin başını okşadığınız an, belki bir tebessümünüz veya sadaka olarak verdiğiniz birkaç kuruş, milyonlarca liradan, kat ettiğiniz uzun yollardan, uykusuz gecelerden daha makbuldür. Belki dahil olduğunuz bir dua grubunda okuduğunuz az bir sayfa tek başına yaptığınız hatimlerden daha çok kabule yakındır, bilemezsiniz. Belki yeni doğum yapmış bir arkadaşın kapısına bırakacağınız bir tas çorba, nice kalabalık sofralardan daha makbuldür. Allah bilir…
Hani, hayırseverliğiyle nâm salmış, İstanbul’dan Hicaz’a kadar iyilik elini uzatan Bezmialem Valide Sultan hakkında meşhur bir kıssa vardır. Rivayet odur ki, Valide Sultan, yağmurlu bir havada faytonla saraya giderken bir su birikintisi içerisinde çırpınan boğulmak üzere bir kedi yavrusu görür. Hemen arabayı durdurur. Titreyen yavruyu alıp üzerindeki suları elleriyle silip kurular. Eteklerinin arasına alıp anne şefkatiyle sarmalayarak ısıtmaya çalışır. Saraya gelince de hayvancağıza kendi elleriyle yemek verip doyurur, ölmekten kurtulmasına vesile olur. Vefatından sonra sevenlerinden biri, Valide Sultan’ı rüyasında görür. “Sultanım, siz dünyada büyük hayırlar, hasenatlar yapmıştınız. Cenabı Allah size ne büyük ikramlarda, ihsanlarda bulunmuştur” değil mi? diye sorar. Aldığı cevap şöyledir: “Evet, yaptığım bu iyiliklere karşılık Rabbim bana büyük ikramlarda bulundu. Fakat asıl ikramı boğulmak üzere olan bir kedi yavrusuna gösterdiğim şefkatten dolayı gördüm.”
ANLIK İHTİYAÇLARI ISKALAMAK
Bazen çok büyük çaplı, uzun vadeli projeler ve hizmet faaliyetleri için koştururken etrafımızdaki anlık ihtiyaçları ıskaladığımızı fark etmiyoruz bile. İnsanlara doğrudan ulaşan, birebir tesirlerini görebileceğimiz hayır işleri de olmalı günlük hayatımızda.
Aylık belli bir miktar burs veya muavenet veriyorsunuz belki. Veya insan hakları örgütlerine, yoksullukla, susuzlukla mücadele eden yardım kuruluşlarına bağışlarda bulunuyorsunuz. Elbette çok güzel bunların her biri. Bilhassa son birkaç yıldır hizmet insanları olarak birinci gündemimiz yardıma ihtiyacı olan kendi arkadaşlarımıza bir yolunu bulup imkanlarımızı zorlayarak el uzatmak, destek olmaktır, sanıyorum.
Bütün bunlarla beraber, bir taraftan da yaşadığımız toplumlardaki yerel problemler için çözümün bir parçası olmak durumundayız. Teşbihte hata olmasın, ben bunu ibadetlerdeki farz-vacip-sünnet-müstehab sıralamasına benzetiyorum. Elbette öncelikli sorumluluğumuz farzları yerine getirmek ama diğer ibadetler de manevi hayatımızı derinleştiriyor, zenginleştiriyor değil mi?
Aynen onun gibi, dünyadaki büyük dertlere çözümler ararken, kendimize daha yakın hissettiğimiz insanların sorunlarını halletmeye çalışırken yakın çevremizdeki sorunları da fark etmemiz gerekiyor. Artık bu sokakta, bu mahallede yaşıyorum, bu toplumun içinde çocuklarımı büyütüyorum, bu sudan içiyor, bu havayı soluyorum. Öyleyse bu yolun ortasındaki taşı kenara çekmek de benim sorumluluk alanıma giriyor, bu gençlerin akranlarına yaptığı zorbalık da, şu cadde üzerindeki evsizler de.. Yaşadığımız toplumun sorunları her neyse, mesela aile içi şiddet bütün toplumların ortak problemi. İnsan hakları ihlalleri, ırkçılık, ayrımcılık, yoksulluk, yaşlı ve hasta bakımı, yalnızlık, evsizlik, bağımlılık gibi alanlarda yerel kuruluşların çalışmalarına destek olmamız mümkün.
Bezmialem Valide Sultan örneğinde olduğu gibi, Osmanlı toplumundaki vakıf kültürünün ne kadar detaylı ve hassas konularda çalıştığına dair örnekler çokça anlatılır. Yaralı göçmen kuşların bakımına tahsis edilmiş vakıflar vardır mesela.
GÖNÜLLÜ ÇALIŞMALAR
Eski tarihlerde nasıldı bilmiyorum ama günümüzde Batılı toplumlarda gönüllü çalışmalar çok yaygın ve takdir ediliyor. Daha ilkokullardan başlayarak insanlar hayatın her aşamasında gönüllülüğe teşvik ediliyor. Hatta üniversite ve iş başvurularında bu faaliyetlere katılanlar diğerlerinden bir adım öne geçiyor. Türkiye toplumu ise zaman içinde merhamet, şefkat, yardımlaşma gibi değerlerini nerdeyse kaybetmiş gibi görünüyor. Hatta son dönemde ‘hizmet hareketi’ne reva görülen muamelelerde olduğu gibi, iyiliğin artık suç sayıldığı söylenebilir. Hani muhafazakar kesimde “Batı’nın ilmini alıp ahlakını almamak” söylemi vardır ya, bu ülkelerdeki gönüllü çalışmaları görünce “keşke bu yönüyle ahlakını da alsaymışız” diyorum.
Yıllarca kendi ülkemde hayır faaliyetlerine dair çok farklı haberler ve insan hikayeleri kaleme almış bir gazeteci olarak bana asıl ilginç gelen ise bağış toplama yöntemleri oldu. Bizim bildiğimiz kısa yoldan gidip para yardımı istemek veya kermes vb düzenleyerek bir şeyler satmaktır. Burada ise gönüllü kuruluşlar bağış toplamak için bunlara ek olarak farklı etkinlikler düzenliyor; maratonda koşmak, bisiklet sürmek, dağa tırmanmak vb gibi.
SANDS CHARITY
Bu noktada Eylül ayının başından beri dahil olduğum bir kampanyayı örnek vermek istiyorum. Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren SANDS Charity, anne karnında, doğum sırasında veya yeni doğan döneminde bebeklerini kaybeden ailelere destek olmak ve bebek ölümlerini engellemek amacıyla kurulmuş. 1978’den beri bu alanda çalışmalar yapıyor ve bilimsel araştırmalara destek oluyorlar. Yıl boyunca daha çok sportif faaliyetlerle insanları hem sağlıklı yaşamaya hem de gönüllü olarak iyiliğe teşvik ediyorlar. Bundan 20 yıl önce ben de ilk bebeğimi doğumuna 3 hafta kala kaybetmiştim. Acıyı sağaltmanın en iyi yolu belki de benzer acıların yaşanmasını engellemek için çabalamaktır. Eylül ayında yapılacak yürüyüş kampanyasının ilanlarını gördüğümde, bunun kendi acı kaybımla yüzleşmeme de vesile olacağını düşünerek ilgililerle bağlantı kurdum ve kaydoldum.
Eylül ayı boyunca toplamda 90 km yürüyerek kampanyayı duyurup bağış toplamaya çalışıyorum. Yürürken, hangi din veya ırktan olursa olsun bebeğini kaybeden bütün annelerin acısını yüreğimde duyuyorum ve yalnız hissetmemeleri için çalışmaya niyet ediyorum. Böyle bir kaybın ardından yas tutarken en çok ihtiyacımız olan şey derdimizi anlayacak bir kalbin varlığıdır. Herkesin teselli edecek bir ailesi, yakın dostları veya bir gün ona kavuşacağını vaad eden ahiret inancı olmayabilir fakat hepimiz insanız, anne-babayız ve acının dili ortaktır.
Sonunda hangi kapıların açılmasına vesile olacak bilemiyorum fakat Rabbim kalbimi biliyor, sadece iyilik niyetiyle yola çıktım. Bu süreç içinde mesajlar gönderip kendi kayıplarına dair hüzünlü hikayelerini paylaşan arkadaşlarım oldu. Belki sadece onlardan biriyle tanışmak için bile bu çabaya değerdi. Aslında en baştan ifade etmeye çalıştığım gibi, iyiliğin küçüğü büyüğü, azı çoğu yok. İyiliğin muhatabı da önemli değil. Bir küçük tebessümün, bir selamın nerede kime teselli olacağını bilemeyiz. Öyleyse Rabbimiz niyetlerimizi kabul eylesin.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***