– Hayvanlardan Tanrılara Sapiens ve Homo Deus: Yarının Kısa Tarihi kitaplarıyla tanınan İsrailli yazar ve tarihçi Yuval Noah Harari, Hamas’ın son saldırılarının ardından İsrailliler ile Filistinlilerin 1948’den sonraki en büyük tehlike ile karşı karşıya olduğunu yazdı.
Harari, sınırın iki tarafında da “dinci fanatikler” bulunduğunu belirterek, “2023’te her iki taraftaki fanatiklerin dini fantezilerinin peşinden gitmesine ve 1948 savaşının intikamla yeniden sahnelenmesine tanık olabiliriz” dedi. İsrailli yazar, şiddetin daha da tırmanmaması için bir ‘gönüllüler koalisyonu’nun devreye girmesi çağrısında bulundu.
‘UYARIDA BULUNMAK İSTİYORUM’
Harari’nin İngiliz gazetesi The Guardian için kaleme aldığı makalenin tam metni şöyle:
“İsrail, tarihindeki en kötü gününü yaşadı. İsrail’in 1956’daki Sina savaşında, 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda ve 2006’daki ikinci Lübnan savaşında kaybettiği tüm sivillerin ve askerlerin toplamından daha fazla İsrailli sivil, tek bir günde katledildi. Hamas tarafından işgal edilen bölgeden gelen haberler ve görüntüler korkunç. Benim de çok sayıda arkadaşım ve aile üyem tarifsiz bir zulüm yaşadı. Bu, artık Filistinlilerin de devasa bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Ortadoğu’daki en güçlü ülke, acı, korku ve öfkeden yanıp tutuşuyor. Ben, olayların Filistinlilerin perspektifinden nasıl göründüğü konusunda söz söyleyecek bilgiye de, ahlaki otoriteye de sahip değilim. Ancak İsrail’in en büyük acısını yaşadığı bu anda, olayların sınırın İsrail tarafından nasıl göründüğüne dair bir uyarıda bulunmak isterim.
‘BİR DENEY OLARAK ORTADOĞU SORUNU…’
Siyaset çoğu zaman, bilimsel bir deney gibi işler; pek az etik sınırlamayla milyonlarca insan üzerinde uygulanır. Bir şeyi denersiniz – ister refah bütçesini artırmak, ister popülist bir cumhurbaşkanını seçmek, ister bir barış teklifinde bulunmak olsun- sonuçları görür ve bu belirli yolda daha fazla ilerleyip ilerleyemeyeceğinize karar verirsiniz; ya da rota değiştirir ve başka bir şeyi denersiniz. İsrail-Filistin ihtilafı da onlarca yıldır bu şekilde gelişti: Deneme ve yanılma yoluyla.
‘İSRAİL’İN OSLO TEKLİFİ YETERİNCE CÖMERT DEĞİLDİ AMA…’
1990’lardaki Oslo barış süreci sırasında İsrail barışa bir şans verdi. Şunu biliyorum ki, Filistinlilerin ve dışarıdan bazı gözlemcilerin bakış açısından İsrail’in barış teklifleri yetersiz ve kibirliydi ama bu yine de, İsrail’in o tarihe kadar ortaya koyduğu en cömert teklifti. O barış süreci sırasında İsrail, Gazze Şeridi’nin kısmi kontrolünü Filistin Yönetimi’ne devretti. İsrailliler açısından bunun sonucu, o zamana dek deneyimledikleri en kötü terör kampanyası oldu. İsrailliler, 2000’li yılların başındaki gündelik yaşamı, otobüslerin ve restoranların her gün bombalanmasını hâlâ unutabilmiş değil. Bu terör kampanyası sadece yüzlerce İsrailli sivili öldürmekle kalmadı; aynı zamanda barış sürecini ve İsrail solunu da öldürdü. Belki İsrail’in barış teklifi yeterince cömert değildi. Fakat buna verilecek tek olası yanıt terörizm miydi?
‘GAZZE’NİN ORTADOĞULU SİNGAPUR OLMASI UMULUYORDU’
Barış sürecinin başarısız olmasının ardından, İsrail’in Gazze’deki bir sonraki deneyi bağını kesmek oldu. İsrail 2000’lerin ortasında Gazze Şeridi’nin tamamından tek taraflı olarak çekildi, oradaki tüm yerleşimlerini kaldırdı ve uluslararası olarak tanınan 1967 öncesi sınıra döndü. Şu doğru; Gazze Şeridi’ne kısmi bir abluka dayatmaya ve Batı Şeria’yı işgal etmeye devam etti. Fakat Gazze’den çekilme yine de İsrail açısından çok önemli bir adımıydı ve İsrailliler, bu deneyin sonucunun ne olacağını endişe içinde bekledi. İsrail solunun kalıntıları, Filistinlilerin Gazze’yi refah içinde ve huzurlu bir şehir devletine, Ortadoğulu bir Singapur’a dönüştürmek için dürüst bir girişimde bulunmasını; dünyaya ve İsrail sağına, kendi kendilerini yönetme fırsatı verildiğinde Filistinlilerin neler yapabileceklerini göstermesini umuyordu.
Elbette kısmi abluka altında bir Singapur inşa etmek zordur. Ancak dürüst bir girişim yine de ortaya konabilirdi; böyle bir durumda da hem yabancı güçlerden hem de İsrail kamuoyundan, Gazze’deki ablukanın kaldırılması ve Batı Şeria’da da onurlu bir anlaşma saplanması konusunda İsrail hükümetine daha fazla baskı yapılabilirdi. Bunun yerine, Hamas Gazze Şeridi’nde kontrolü ele geçirdi ve burayı, İsrailli sivillerin tekrar tekrar hedef alındığı saldırılar için bir terörist üssüne dönüştürdü. Bir diğer deney daha başarısızlıkla sonuçlandı.
NETANYAHU’NUN DENEYİ, ‘ŞİDDET İÇİNDE BİRLİKTE YAŞAM’
Bu da İsrail solunun son kalıntılarını tamamen itibarsızlaştırarak Benyamin Netanyahu ve şahin hükümetlerini iktidara taşıdı. Netanyahu bir başka deneyin öncüsüydü. Barış içinde birlikte yaşamın başarısız olması nedeniyle şiddet içinde birlikte yaşama politikasını benimsedi. İsrail ile Hamas her hafta birbirlerine darbeler vuruyor ve neredeyse her sene büyük bir askeri operasyon düzenleniyordu ama İsrailli siviller 15 yıl boyu, sınırın öbür tarafındaki Hamas üslerine birkaç yüz metre mesafede yaşamaya devam edebildi. İsrail’in saldırgan fanatikleri bile Gazze Şeridi’nin yeniden fethi konusunda pek az heves gösterdi ve hatta sağcılar bile, 2 milyondan fazla insanı yönetme sorumluluğunun Hamas’ı aşamalı biçimde ılımlılaştırmasını umdu.
‘İSRAİL SAĞI İÇİN HAMAS DAHA İYİ BİR ORTAKTI’
Esasında, İsrail sağında pek çokları Hamas’ı Filistin Yönetimi’nden daha iyi bir ortak olarak görüyordu. Bunun nedeni, İsrailli şahinlerin Batı Şeria’yı kontrol etmeye devam etmek istemesi ve bir barış anlaşmasından da korkmalarıydı. Hamas, İsrail sağına olabilecek en iyi seçeneği sunuyor gibiydi: Batı Şeria’daki İsrail kontrolünü altüst edebilecek türden herhangi bir barış teklifinde bulunmadan, İsrail’i Gazze Şeridi’ni yönetme gerekliliğinden kurtarmak. İsrail’in en son yaşadığı dehşet günü, Netanyahu’nun şiddet içinde bir arada yaşama deneyinin de sonunu işaret ediyor.
‘2023, DİNCİ FANATİKLERİN YILI OLABİLİR’
Peki bundan sonra ne var? Kimse kesin olarak bilmiyor ama İsrail’den yükselen bazı sesler, Gazze Şeridi’nin yeniden fethedilmesine ya da yerle bir edilecek şekilde bombalanmasına meylediyor. Böyle bir politikanın sonucu, bölgenin 1948’den beri deneyimlediği en kötü insani kriz olabilir. Özellikle de Hizbullah’ın ve Batı Şeria’daki Filistinli güçlerin ihtilafa katılması halinde, binlerce kişi ölebilir, milyonlarca kişi evinden olabilir. Sınırın her iki tarafında da kafayı ilahi vaatler ve 1948 savaşı ile bozmuş dinci fanatikler var. Filistinliler, bu savaşın sonucunu tersine çevirmenin hayalini kuruyor. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich gibi Yahudi fanatikler ise İsrail’in Arap vatandaşlarını “Siz yanlışlıkla buradasınız çünkü (İsrail’in ilk başbakanı) Ben-Gurion 48’de işi bitirmedi ve sizi bizi atmadı” diye uyardı bile; 2023, her iki taraftaki fanatiklerin dini fantezilerinin peşinden gitmesinin ve 1948 savaşının intikamla yeniden sahnelenmesinin önünü açabilir.
‘SALDIRIYA UĞRAYAN KİBBUTZLAR, SOLUN KALELERİYDİ’
Durum böylesi uç noktalara gitmese bile, mevcut ihtilaf muhtemelen İsrail-Filistin barış sürecinin tabutuna son çiviyi çakacak. Gazze sınırı boyunca uzanan kibbutzlar sosyalist komünlerdi ve İsrail solunun en dirençli kalelerinden bazılarıydı. O kibbutzlardan tanıdığım bazı insanlar, Gazze’de neredeyse her gün düzenlenen roket saldırılarıyla geçen yıllardan sonra bile barış umuduna hâlâ, sanki dini bir tarikatmışçasına, tutunuyordu. Bu kibbutzlar şimdi tamamen silindi ve son barış yanlılarından bazıları ya öldürüldü, ya sevdiklerini gömüyorlar ya da Gazze’de rehin tutuluyorlar. Sözgelimi, Be’eri kibbutzunda yaşayan ve hasta Gazzelileri senelerdir İsrail hastanelerine taşıyan barış eylemcisi Vivian Silver kayıp ve muhtemelen Gazze’de rehin tutuluyor.
‘MEYDAN DİNCİ FANATİKLERE BIRAKILMAMALI’
Yaşananlar geri alınamaz. Ölenler hayata döndürülemez ve şahsi travmalar asla tamamen iyileşmeyecek. Fakat gerilimin daha fazla tırmanmasını engellememiz gerekiyor. Bölgedeki güçlerin birçoğu şu anda sorumsuz dini fanatikler tarafından yönlendiriliyor. Dolayısıyla, gerilimi düşürmek için dışarıdan güçler müdahale etmek zorunda. Barış isteyen herkes, Hamas’ın yaptığı zulmü tartışmasız biçimde kınamalı, rehinelerin tamamını derhal ve koşulsuz şekilde bırakması için Hamas üzerinde baskı kurmalı ve Hizbullah ile İran’ın müdahale etmekten caydırılmasına yardım etmeli. Bu, İsraillilere bir miktar nefes alacak bir alan ve ufak bir umut ışığı verecektir.
‘GÖNÜLLÜLER KOALİSYONU KURULSUN, HAMAS SİLAHSIZLANDIRILSIN’
İkincisi, -ABD ve AB’den Suudi Arabistan ve Filistin Yönetimi’ne uzanacak şekilde- bir gönüllüler koalisyonu, Gazze Şeridi’nin sorumluluğunu Hamas’tan almalı, Gazze’yi yeniden inşa etmeli; eş zamanlı olarak da Hamas’ı tamamen silahsızlandırmalı ve Gazze Şeridi’ni askersizleştirmeli.
Bu adımların hayata geçirilme şansı çok düşük. Fakat İsraillilerin çoğu, son günlerdeki dehşetin ardından bundan daha azına razı olabileceklerini düşünmüyor.”
* Makalenin orijinali The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***