Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden Türkiye’yle ilgili başvurularda ihlal kararları gelmeye devam ediyor. AİHM, son olarak 45 KHK’lı ile ilgili verdiği kararda (Eriş ve Diğerleri Kararı) Türkiye’yi mahkum etti. Başvurucuların ‘makul şüphe olmaksızın’ keyfi olarak tutuklandığını belirten AİHM, ByLock, Bank Asya ve Hizmet Hareketi’ne ait yayınlara ilişkin aboneliklerin ‘terör örgütü suçlamasına’ delil olamayacağı aktarıldı. AİHM kararında, Türkiye hükümetinin ‘tutuklamaları haklı gösterebilecek’ hiç bir somut delil sunamadığı kayda geçirildi. AİHM, Türkiye devletinin, her bir başvurucuya 5’er bin Euro tazminat ödemesine hükmetti.
Eski AİHM hukukçusu Hakan Kaplankaya, kararı değerlendirdiği paylaşımında, “AİHM bugün açıklanan Eriş vd. kararıyla, evvelce hakim ve savcılar için uyguladığı 5000 € tazminat pratiğini beklediğimiz şekilde sivil vatandaşlara da teşmil etti. Bylock, Bankasya ve cemaat yayınlarına abonelik gibi delillerin terör örgütü üyeliği suçu için makul şüphe teşkil etmediğini ortaya koydu. Önümüzdeki aylarda açıklanacak üç binin üzerinde diğer haksız tutukluluk davalarının da böyle sonuçlanacağı belli oldu.” ifadelerini kullandı.
Başvuruculardan birinin avukatı KHK’lı savcı Metin Keskin de şunları yazdı: “AİHM, Bylock kullandıkları ve Bank Asya’ya para yatırdıkları iddiasıyla tutuklanan aralarında müvekkilimin de olduğu 45 kişi hakkında (makul şüphe olmaksızın tutuklandığını belirterek) 5.000 € tazminat ödenmesine hükmetti.”
AİHM’nin kararında ‘İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca 45 Türk vatandaşının başvuruda bulunduğu hatırlatıldı. Başvurucuların ‘makul şüphe olmaksızın’ tutuklandıkları iddiası üzerinde duruldu. Yargılama öncesi tutukluluk kararı verilirken ve uzatılırken ilgili ve yeterli gerekçelerin bulunmadığına dair başvuru yapıldığı belirtildi.
SUÇLAMALAR: BYLOCK, BANK ASYA VE KİTAPLAR
“Mevcut başvurular esas olarak başvurucuların 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında Türk makamları tarafından “Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel” olarak tanımlanan bir örgüte üye oldukları şüphesiyle tutuklanmaları ve yargılama öncesi tutuklanmaları ile ilgilidir.” denilen kararda, başvuranların çeşitli tarihlerde ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklandığı ve yargılandığı kaydedildi. Başvuranların ByLock kullanmak, Bank Asya’da hesabının olması, örgütle bağlantılı yayınlara sahip olmakla (kitap, dergi) suçlandığı aktarıldı.
İÇ HUKUK YOLLARI TÜKENDİ
Başvuranların, kendilerine isnat edilen suçu işlediklerine dair makul şüphe bulunmadığı iddiası da dahil olmak üzere, tutukluluklarına karşı ileri sürdükleri itirazların, Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere reddedildiği üzerinde duruldu: “Tarafların verdiği son bilgilere göre, başvuranların çoğu ilk derece mahkemeleri tarafından terör örgütü üyeliği suçundan mahkûm edilmişlerdir. Ceza davalarının büyük bir bölümünün hâlâ temyiz mahkemeleri veya Anayasa Mahkemesi önünde derdest olduğu görülüyor.”
AİHM kararının ‘değerlendirme’ kısmında, başvuruların benzer konularını dikkate alarak, bunların tek bir kararda birlikte incelenmesini uygun görüldüğü ifade edildi. Ardından, şu tespitlerde bulunuldu:
HÜKÜMETİN TALEBİ REDDEDİLİYOR
Başvuranlar, Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesi anlamında, yargılama öncesi tutukluluğu gerektiren bir suç işlediklerine dair makul şüpheye yol açacak hiçbir spesifik delilin bulunmadığından şikayetçi olmuşlardır.
Hükümet, Mahkeme’den, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca telafi edici hukuk yolundan yararlanmayan veya tazminat talepleri halen derdest olan başvuranlar açısından bu şikayetin kabul edilemez olduğunu ilan etmesini talep etmiştir.
Ayrıca, başvuranların başvurularının ardından davalarındaki gelişmeler hakkında Mahkeme’ye bilgi vermemiş olmaları halinde, Mahkeme’den, başvuru hakkının kötüye kullanıldığı gerekçesiyle başvuruların kabul edilemez ilan edilmesini talep etmişlerdir.
Mahkeme, benzer itirazların Türkiye’ye karşı başka davalarda da zaten reddedilmiş olduğunu kaydeder (örneğin bkz. yukarıda adı geçen Baş, §§ 118-21 ve Turan ve Diğerleri/Türkiye, no. 75805/16 ve diğer 426). , §§ 57-64, 23 Kasım 2021) ve mevcut davada bu bulgulardan ayrılmak için hiçbir neden görmemektedir.
Dolayısıyla Mahkeme, bu şikayetin Sözleşme’nin 35 § 3 (a) maddesi anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığı veya başka herhangi bir gerekçeyle kabul edilemez olmadığı kanaatindedir. Bu nedenle kabul edilebilir ilan edilmesi gerekmektedir. (Başvuruları kabul edilebilir buluyor ve AKP hükümetinin şikayetlerin ‘reddedilmesi’ talebini reddediyor)
MAKUL ŞÜPHE YOK!
Mahkeme, başvurucuların ilk duruşma öncesi tutukluluğunun, ByLock mesaj sistemini kullandıklarını ve bazılarıyla ilgili olarak FETÖ/PDY’nin finansmanı olarak değerlendirilen bankacılık faaliyetlerini ve belirli programlara aboneliklerini gösteren bilgilere dayandığını belirtmektedir.
FETÖ/PDY yayınları… Tutuklama kararlarında, başvuranların ByLock mesajlaşma sistemini kullandıkları iddialarının dikkate alındığı ölçüde, Mahkeme, ByLock kullanımının, yukarıda belirtilenler anlamında “makul şüphe” teşkil edecek nitelikte olmadığının halihazırda tespit edildiğini belirtmektedir.
Mahkeme ayrıca, konuyla ilgili olarak, başvuranlara atfedilen diğer eylemlerin, söz konusu şüpheleri haklı çıkarabilecek başka herhangi bir bilginin yokluğunda, yasallık karinesinden yararlanan yalnızca ikinci dereceden unsurlar olduğu kanaatindedir ve başvuranların terör örgütüne üyeliğini gösteren bir delil bütünü teşkil ettiği makul olarak kabul edilemez (yukarıda anılan Taner Kılıç, §§ 104-05 ve burada anılan davalarla karşılaştırın).
HÜKÜMET SOMUT DELİL SUNAMIYOR
Hükümet, başvuranların ilk tutuklanmaları sırasında iddia edilen suçu işlediklerine dair “makul şüphe” bulunduğuna dair tatmin edici herhangi bir başka belirti, “olgu” veya “bilgi” sunmadığı için mahkeme, tutukluluğu haklı kılan şüphenin “makullüğüne” ilişkin Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesinin gereklerinin yerine getirilmediği… (bkz. yukarıda adı geçen Baş, § 195 ve yukarıda adı geçen Taner Kılıç, §§ 114-16).
Bu noktada, Hükümet’in yaptığı gibi, başvuranların yargı mensubu olmamalarının varılan sonuç üzerinde herhangi bir etkisinin olduğu iddia edilemez.
Ayrıca, başvuranların darbe girişiminden, yani olağanüstü hal ilanına ve Türkiye’nin istisnai bildirimine yol açan olaydan kısa bir süre sonra tutuklanmalarının, şüphesiz ki, bunun tam olarak ele alınması gereken bağlamsal bir faktör olduğu kanaatindedir. (AİHM, AKP hükümetine başvurucuların 15 Temmuz’la ne ilgisi olduğunu soruyor ancak cevap alamıyor.)
Mevcut davada Sözleşme’nin 5. maddesinin yorumlanması ve uygulanması dikkate alındığında, söz konusu tedbirin (tutuklama), durumun gereklilikleri açısından kesinlikle gerekli olduğu söylenemez (karşılaştırın, yukarıda anılan Baş, §§ 115-16 ve §§ 196‑201).
Bu nedenle Sözleşme’nin 5 § 1 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. (AİHM, bu suçlamalarla insanların tutuklanamayacağını söylüyor.)
Davalı Devletin, başvuru no.lu başvuru sahibi hariç, başvuranların her birine ödeme yapmasına; 70782/17 sayılı Karar uyarınca, üç ay içinde, manevi zararlar ve masraflar ve giderler olarak 5.000 Euro (beş bin Euro) ve bu tutara uygulanabilecek her türlü vergi, davalı devletin para birimine çevrilecektir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***