CHP’de il kongreleri maratonu hızla devam ederken bugün Manisa’da sandıklar kuruldu.
Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda gerçekleştirilen CHP Manisa 38. Olağan İl Kongreresi’nde atanarak göreve gelen mevcut İl Başkanı Ali Kuyumcu aday olmazken başkanlık yarışı, CHP Manisa İl Başkanlığı görevinden istifa ederek milletvekili aday adayı olan Semih Balaban ile Ferdi Zeyrek arasında geçiyor.
Değişim mottosuyla adaylığını açıklayan Zeyrek’i geçtiğimiz haftalarda CHP Genel Başkan adayı olduğunu açıklayan CHP Grup Başkanı ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in desteklediği ifade edildi.
Kongreye; CHP Grup Başkanı ve CHP Manisa milletvekilleri Özgür Özel, CHP Manisa milletvekilleri Bekir Başevirgen ve Ahmet Vehbi Bakıroğlu, CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, CHP Genel Başkan Adayı İlhan Cihaner, CHP İzmir eski milletvekilleri Bedri Serter ve Musa Çam ile çok sayıda partili katılım sağladı.
Kongrenin Divan Başkanlığına ise CHP Yurt Dışı Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tahsin Tarhan seçildi.
Kongreye katılan CHP Genel Başkan Aday Adayı İlhan Cihaner, şunları söyledi:
“Bugünlerde partimizde görmeye çok alışık olmadığımız heyecan var salonda, bu mutluluk verici. Hep içi boşalmış kavramlarla siyaseti değerlendirir olduk. ‘Demokrasi bayramı, buradan birleşerek çıkacağız’ diye. Oysa yaptıklarımızın çoğu demokrasi bayramı değildir. Aslında mahalle delegeleri seçildiğinde kurultayı kimin kazanacağı bile az çok şekillenir. Bize yıllardır bir yalan yaşatılıyor, yaşatılmaya çalışılıyor. O yalanlardan oluşan yönetme tarzını sizlerin dikkatine sunarak bu tarihsel kavşakta, ‘şimdi değilse ne zaman gerçekleşecek’ dediğimiz, eğer yerel seçimler öncesinde bu değişimi, dönüşümü hatta giderek partiyi yeniden kurma iradesini göstermezsek neler yaşayacağımıza dair sıkıntıları anlatmaya çalışacağım.
Çok kötü bir dönemden geçtik. Hem parlamento seçiminde hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde inanılmaz bir beklenti ve coşkuyla seçim sürecine girdik. Yüzde 60’larla seçimi alacağımıza dair bir beklenti yaratıldı. O dönemlerde yapılan iyi niyetli eleştiriler bile bozgunculukla, siyaset bilmezlikle, ‘şimdi yeri değil, zamanı değil’ diyerek maalesef dinlenmedi. Oysa madem ki bir demokratik partiden bahsediyoruz, bunu söylüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi demokratik bir partidir. Her şeyden önce o eleştirilerin dikkate alınması gerekirdi. Nihayetinde hem parlamento da hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük bir yenilgiyle karşı karşıya kaldık. Hatta hezimetle karşı karşıya kaldık.
“SAĞCILIKLA SAĞCILIK YARIŞTIRILARAK ASLI VARKEN TAKLİDİNE OY VERİLMEYEĞİ GERÇEĞİ ORTADAYKEN BİR YENİLGİYLE KARŞI KARŞIYA KALDIK“
Umuda ve belki de yeniden ayağa kalkmaya ihtiyacımız olduğu bu günlerde ‘hezimet’ sözcüğü biraz moral bozucu olabilir. Aslında sizler yenilmediniz Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri, değerleri yenilmedi. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadroları ilkeleri, değerleri, mücadele başlıkları o seçim sürecinde sahada yoktu. Yenilenler o dönem parti iktidarını elinde tutan şimdilerde iki fraksiyona ayrılmış olan değişimciler ve genel merkezciler olarak bu iki yapının siyasi planları yenildi. Adaylar sizin adaylarınız değil, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bel kemiği laikliktir. O seçim döneminde hiç laiklik sözünü duydunuz mu? Atatürk bugünlerde çok söyleniyor ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu hiçbir zaman vazgeçmeyeceği ilkeleri Cumhuriyet Halk Partisi’ne nakşetmiş büyük önderimiz o dönemlerde Atatürk’ten, Atatürkçülükten hiç bahsedilmezdi.
Sosyal demokrasi, sol, sosyalizan değerler sahada hiç yoktu. Çünkü o dönemin parti iktidarı şöyle dahiyane bir fikir bulmuştu; ‘madem ki Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzde 70’i muhafazakardır o zaman bizde muhafazakarları önceleyen politikalar incelememiz lazım.’ Bu giderek artık muhafazakarları önceleyen onların hoşuna giden politikalar izlemekten, gide gide doğrudan muhafazakar, milliyetçi hatta yer yer siyasal İslamcı politikaları savunmaya kadar gitti. Nitekim çok söylenir sağcılıkla sağcılık yarıştırılarak aslı varken taklidine oy verilmeyeceği gerçeği ortadayken bir yenilgiyle karşı karşıya kaldık.
“SİZE ÜÇÜNCÜ BİR HATTA O İLK İKİ YAPIYI BİRER FRAKSİYON OLARAK ELE ALIRSAK İKİNCİ BİR YOL TARİF EDİYORUZ”
Yenilgi sonrasında çok dar bir zamana sıkıştırılmış bir yerel seçim takvimiyle karşı karşıya kaldık. Baştan itibaren biz kurultayın ertelenmesini eleştiriyorduk. Çünkü zaten yerel seçimlerin tarihi bellidir. Anayasa’da tarif edilmiştir, belirlenmiştir. Ne öne alınabilir ne de geriye alınabilir. Dolayısıyla bunun bilinçli olarak tam da bu tarz dinamik kongreler yapılmasın diye, parti içi tartışmaların önü kapatılsın diye yapıldığını düşünüyorum. Bu hezimet sonrasında partide birden bire bir kaç gün öncesinde bakanlık hesapları yapanlar, bürokraside kendilerine yer beğenenler adeta neredeyse bakanlıkları paylaşmaya başlamış olanlar birden bire değişim demeye başladılar. Parti içi iktidarın diğer fraksiyonu da sanki hiçbir şey olmamış gibi yapmaya başladılar. Böyle şeyler olmamış sanki Türkiye büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmamış, gençlik umutsuzluğa düşmemiş gibi onlarda aynen yollarına devam etmeye başladılar. Biz burada size üçüncü bir hatta o ilk iki yapıyı birer fraksiyon olarak ele alırsak ikinci bir yol tarif ediyoruz.
Partiyi yeniden kurmak zorundayız. Devrimci bir tutumla, cesaretle partiyi yeniden kurmak zorundayız. Şu anda bir vekalet savaşı yürütülüyor. Bir tarafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin etrafında toplanan ve bugünkü sorunların tamamından sorumlu olan tamamının altında imzası olan bir yapı var. Öbür tarafta da hala iktidarını devam ettirmek isteyen ‘genel merkez’ diye bir yapı var. Eğer bu ikisinden de kadro olarak, yönetim anlayışı olarak, izledikleri siyaset olarak kurtulamazsak Cumhuriyet Halk Partisi’nde ilerletici bir yenilenmeye ya da dönüşüme yol veremeyiz.
“BİR TARAFTA KENDİLERİNE ‘DEĞİŞİMCİ’ DİYENLER VAR; BİR TARAFTA GENEL MERKEZ VAR”
Bu partiyi yönetme tarzından kurtarmamız lazım. Biz biliyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi’nde eğer bir belediye başkanı seçilmişse o belediye başkanı mahalle delegeliğinden itibaren tüm süreçlere müdahil olmaya çalışır. Mahalle delegeliğinden süreçlere belirleyici olduktan sonra o ilçeye yansır o ile yansır o kurultaya yansır. Üstelik bunu yaparken de çok asimetrik bir savaş yürütürler. Ellerindeki sınırsız kadro ve para olanaklarını tamamen kendi iktidarlarının kendi dar koltuklarının çıkarı uğruna harcarlar. Bir tarafta kendilerine ‘değişimci’ diyenler var; bir tarafta genel merkez var. Oysa biz bu tartışmayı şunun adamları şunun kadroları değil, temel bir soru etrafında yürütmemiz lazım. Nasıl bir Cumhuriyet Halk Partisi? Bu Cumhuriyet Halk Partisi son 15-20 yıldır olduğu gibi siyasetsizliğe bulaşmış, bazen siyasal İslamcı bazen aşırı milliyetçi olan AKP eskisi danışmanların, Fethullah eskisi danışmanların siyasi laboratuvarı olmuş, güne göre tepki veren bir siyasi parti mi olacak yoksa tüzüğümüzde tarif edildiği ve tabanımızın da benimsediği gibi sol, sosyal demokrat, Atatürk ilkelerine bağlı, laikliği ödünsüz savunan, halkçı, devrimci bir Cumhuriyet Halk Partisi mi olacak? Tartışmamız gereken şey bu.
Size eğer birileri kendisini ne şekilde tarif ederse etsin bu soruyu sorun. Bu tartışmanın üstünü şu kavramlarla örtmeye çalışıyorlar. Birincisi; diyorlar ki, ‘biz partiyi artık demokratik yöneteceğiz, yeni bir tüzük, yeni bir program yapacağız.’ Bir kere program ve tüzüğün yapılma tarzı demokratik değil. Hangi görüşün ne için elendiği hangi görüşün niye öne çıkarıldığı gibi mekanizmaların işletilmesi lazım. Aşağıdan yukarıya olgunlaşması lazım. Ama sizlerden görüşler isteniyor, bu görüşler nasıl toplanıyor nasıl redakte ediliyor hiç bilmiyoruz ve önümüze bir tüzük taslağı getirilecek. Oysa parti iktidarı hem değişimciler hem genel merkezciler mevcut tüzüğü uygulamıyor. Nasıl ki Türkiye anayasasızlaştıysa, Cumhuriyet Halk Partisi de iç tüzüğünü, iç hukukunu rafa kaldırmış bir halde. Tüzüğün 52’nci maddesi ‘bir kimse üst üste merkez adayı gösterilemez’ der. Kimin kaç gösterildiğini saymaya gerek yok ama gösteriliyor. Bu anlayış bu kadrolar yeni demokratik bir tüzük yaptığında onların uygulanacağına biz nereden inanacağız bunun garantisi ne olacak?
“2018 TÜZÜK KURULTAYINDA KENDİ DELEGESİNE ADETA TUZAK KURARAK ÖN SEÇİMİ KALDIRDILAR”
Biz 2018’de bir tüzük değişikliği yapmaya çalıştık. 2018 tüzük kurultayında kendi delegesine adeta tuzak kurarak ön seçimi kaldırdılar. Gerekçesi, ‘bundan sonra ittifaka ihtiyaç var, ittifak olursa ön seçim yapmayabiliriz.’ Bu fiili olarak ön seçimin ortadan kaldırılması. Mevcut tüzüğünde bunun dışında yapılacağının garantisi ne olacak? ‘Değişim’ diyoruz. Biz bu değişim iddiasını 2015’ten beri her platformda tekrar ediyoruz. Biz değişimi üç sütun üzerinde tarif ediyoruz. Bir; partinin ideolojisinin, siyasetinin netleşmesi lazım. Bu ideoloji, siyaset tüzükte tarif edildiği gibi Atatürk ilkelerine bağlı, sol, sosyalizan, sosyal demokrat bir çizgi olması lazım. İkincisi; bu kadroların değişmesi lazım. Bu ideolojiyle uyumlu kadroların gelmesi lazım. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin özellikle parlamento grubuna baktığınız zaman adeta Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin yönetim kurulu, TÜSİAD’ın yönetim kurulu, partiyle ilgisiz, partiye nasıl geldiğini bilmediğimiz seçilme mekanizmalarını bilmediğimiz insanlarla dolu. Ama sosyal demokrat partide olmazsa olmazı olan demokratik kitle örgütleri, dilimizden düşürmediğimiz emek örgütleri, işçi, köylü, yeterince genç yok. Üçüncüsü de parti içi hukuk. Bunların uygulanmasını da garanti altına alacak bir yapıya ihtiyacımız var. Onun dışında ki tüm bu ‘değişim, yenilenme’ bu tartışmaların hepsi boştur.
Şu anda ‘değişim’ ya da ‘dönüşüm’ diyenler, o iki fraksiyondan hangisi olursa olsun onların arkasında bambaşka bir pratik var. Çünkü 10-15 yıldır partiyi yönetiyorlar. O zaman onlara uygulayacağımız kriterin başka olması lazım. Parti ortanun solundan, sağın ortasına giderken, kadro olarak, siyaset olarak Türkiye’nin laiklikle ilgili tüm birikimi yok edilirken, Türkiye’nin cumhuriyetle ilgili tüm birikimleri yok edilirken, parti anti demokratik bir biçimde yönetilirken siz neredeydiniz? O zaman ne yaptınız? ‘Özür dilerim, yoluma devam ederim.’ Öz eleştiri böyle bir şey değil. Bu özür arsızlığına dönüşür. Öz eleştirinin arkasından eylem gelir. Onunla uyumlu tutum değişikliği gelir. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermişsiniz pişmanlık bile duymuyorsunuz. 2015’te AKP, Meclis çoğunluğunu kaybetmiş, hükümet kurma görevini alamamışsınız Meclis’e geri dönmüşsünüz bunun mücadelesini vermemişsiniz. Buna benzer bir sürü hatalardan sonra buradan çıkacak toplam hata siyasi tutum ‘özür’ ile geçiştirilemez. En azından şunu söylememiz lazım; hepiniz oradaydınız. Oradayken ne yaptınız?
“ÇOK SERT ELEŞTİRECEĞİZ, DOĞRUYU BULACAĞIZ. ORADAN ÇIKAN SONUÇLARI REALİZE EDECEĞİZ”
Önümüzde bir yerel seçim var. Anlattıklarım sizi umutsuzluğa düşürmesin. Tam tersine, ‘aklın iyimserliği, iradenin kötümserliği.’ Çok sert eleştireceğiz, doğruyu bulacağız. Oradan çıkan sonuçları realize edeceğiz. Bu vekalet savaşında sizlerin özneleşmesi lazım. Artık delegenin bu vekalet savaşının taraflarının bir sayıdan ibaret olarak değerlendirildiği yaklaşımı terk etmemiz lazım. Nasıl olur da geçmişinde mücadelelerle dolu, çok daha zor zamanlarda hayatları pahasına bir mücadele vermiş bir geleneğin seçilmiş delegeleri kendi iradelerini birilerine anahtar teslim böyle devreder? Lütfen bunu sorgulayın.
Şimdi ‘değişim’ deniyor ama Cumhuriyet Halk Partisi başka bir değişim daha yaşadı. Önce onun bir hesabını vermek lazım. Cumhuriyet Halk Partisi çok partili döneme geçtikten sonra ‘ortanın solu’ kavramı Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki bir değişim olarak adlandırılır. Ama tam da bu genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce ‘Cumhuriyet Halk Partisi artık değişti’, ‘Cumhuriyet Halk Partisi geniş kesimlere açıldı’ diye bir değişim güzellemeleri yapıldı. O değişim sahiden böyle alkışlanacak bir değişim miydi? Tam tersi şimdi değişim isteyenler ve genel merkezciler Türkiye’nin bu hale gelmesindeki en kritik belki de siyasi hamle olan o değişim sürecinin bir kere hesabını verecekler. Yani o değişim olurken siyasal İslamcılar alkışlıyordu, liberaller alkışlıyordu, Fettullahçılar alkışlıyordu sadece biz eleştiriyorduk. Ama biz o zaman siyaset bilmemezlikle, Norveç’te yaşamakla suçlanıyorduk. Benim size bir çağrım var; eğer iktidara giden halkın partisini kuracaksak vicdanınızdaki, geçmişinizdeki o duygularla kararınız arasındaki mesafeyi cesaretle kapatın. Bırakın o afili isimleri, unvanları sadece fikirlere odaklanın. Bu tartışma zeminini siyasi ideolojik zemine indirirsek hepimizi esir almış olan yılgınlık duygusundan, umutsuzluk duygusundan süratle çıkarız. Gelin bize omuz verin Cumhuriyet Halk Partisi’ni, halkın partisi yapalım.”
ÖZEL: YAPILMAYAN ÖNSEÇİMİN FAİLİ DEĞİL MAĞDURUYUM
Kongrede konuşarak 2018 eleştirisinde bulunan Cihaner’e yanıt veren Özel, “Cihaner arkadaşımızı dinledim. Söylediklerinde ebenim payıma da eleştiriler vardır. Söylediklerin ‘Bu süreçlerin hemen her yerinde Özgür Özel’in imzası vardır.’ Bu doğrudur. 2009 yılında verdiğimiz tüm emeklere rağmen başaramadık. Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği Kurultay’dan sonra 2011 yılında milletvekili adayı oldum. 2011-2015 arasını hep birlikte yaşadık. Manisa’nın tüm ilçeleri ve köylerinde durmadan omuz omuz koşturduk. 2015 gelmeden önce 2014’te bir kez daha yerel seçim geldi. Partimizin il ve ilçe başkanları, milletvekilleri dahil tek görev olarak ‘bu görev senindir’ dediler. İtirazlarıma ve çekincelerime rağmen bu görevi üstlendim. 2015 genel seçimleri… Hiçbir anahtar listede olmama rağmen Parti Meclisi’ne en yüksek oylardan birini alarak girmiştim. Özgür Özel’in hikayesi nereden başlıyor derseniz gencecik bir eczacıdan, Türk Eczacıları Birliği’nden, 2011-2015 gayretinden başlar. Ama en önemlisi CHP Manisa örgütünün ona sahip çıkıp arkasında durmasıyla başlar. Zaman zaman partide üstlendiğim görevden dolayı önseçim yapılmamasından sorumlu tutulduğum oldu Önseçim olmamasına kızan ve tepki gösteren herkesi anlıyorum. Ancak, 2018’de ve bu dönemde ‘biz önseçim istiyoruz’ denildiğinde ‘İlk imzayı ben atarım’ demişim. Yapılmayan önseçimlerin bu arkadaşınız faili değildir, mağdurudur. Sevgili İlhan Cihaner, 2018’deki tüzük değişikliğini hatırlattı. Benim görevimi de iktidardı ama arabulucuk yapıyordu dedi. Doğrudur. Kutuplaşmanın verdiği birtakım yanlış anlaşılmalarla 81 ilin mutabık olduğu maddelerde bir sorun çıktı. Kurultay kitlendi. Bazıları istifa sloganları atarak genel başkanın zor durumda kalmasına neden oldu. Ben tüzüğün ve kurultayın ilerlemesine katkı sağlamaya çalıştım. Ama delegenin oylarıyla kurultayda geçen ancak ittifak konusunda uygulanmayan ve gözden kaçan bir madde varsa burada sorumluluk hepimizindir. Benim önseçimi savunduğumu en iyi İlhan Cihaner bilir. Ben partinin yasama kanadındayım. Ben parlamentoda temsil ediyorum partimi. Ben partimin grup başkanlığını yaparken, kendi görevimi yaparken partimin yüzünü hiçbir zaman yere eğdirmedim. Ben Süleyman Soylu’ya, Hulusi Akar’a, Binali Yıldırım’a, Tayyip Erdoğan’a karşı sizin yüzünüzü hiç öne eğdirmedim” dedi.
“BEN TOP DA TOPLARIM”
Seçim sonrası süreç üzerinden genel başkanlığa adaylığına da değinen Özel, “Ben 2019 seçimlerinden sonra ülkenin dört bir yanında bu seçimin en kritik seçim olduğuna herkesi inandırmaya çalıştım. Mücadele verdim. 2014 Mayıs’ta büyük şoku şah damarımızda hissettik. 28 Mayıs’a kadar koşturduk. Ama sonuç Ekmelettin ve İnce’de olduğu gibi yüzde 52- yüzde 48 dengesini değiştirmedi. Bu, bir yeniden düşünme ve yeni yol bulma ihtiyacımızı ortaya çıkardı. 28 Mayıs günü ne kolumu kaldırmaya ne genel başkan adayı olmaya ne de böyle bir yola çıkmaya takatim yoktu. Ama yaşana süreç, partinin hiçbir şey yokmuş gibi davranması, seçmende büyük bir kopuşa neden oldu. Eğer biz sağlıklı bir özeleştiri ve yeni bir yolu sağlamazsak önümüzdeki yerel seçimlerde büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Dünyadaki bütün diktatörler muhalefetin seçime katılımının azalmasıyla beslenirler. Bu tehlikeye karşı bir itiraz ve yeni bir yol yürüyüşe ihtiyaç vardı. Ben Özgür özel olarak şunu söyledim. Kaybeden takımda santrafor olacağıma kazanacak takımda her mevkiye talibim dedim. Ben top toplamaya da razıyım. Ama eğer ‘Özgür biz sana güveniyoruz, geç bu takımın başına’ derseniz ben bu takımı şampiyon yaparım” ifadelerini kullandı.
SİZİN EVLADINIZ DEĞİŞİM YOLUNA ÇIKTI
Değişim vizyonunu da açıklayan Özel, “Önce bir iddia koymak lazım. Değişim demek yeter mi? Altını doldur. Altını doldurmak lazım. Değişimin yüzyılı tutum belgemiz var. Bu belgenin özü… Bu bir kişinin değildir, Bu bir ilk adımdır ve kolektif bir emeğin sonucudur, gelecek vizyonunun özetidir. Bir hedefi vardır. Üzerindeki 6 oku olgusal gerçekliğiyle kabul eden, günün şartlarına uygun olarak aşındırmadan geliştiren ve CHP’nin geleceğinin yeniden yorumlanması, ileriye taşınması gereken 6 ok ilkeleriyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ilerlemeye ant içenlerin tutum belgesidir. Bizim oyumuz yüzde 25, tepemizde görünmez bir cam tavan var. Zıplamayalım, aşamıyoruz. O halde sağdan ve daha sağdan desteklerle büyümeye çalışmak yerine ya da ittifaklara mecburiyetten seçimden sonra duracağı yeri sürekli başkasına göre tayin etmek yerine kendi pozisyonunu doğru tarif eden, doğru yerde duran ve kendinden emin olan cesaretli bir siyaset için yola çıkmış durumdayız. Sizin evladınız değişimin yüzyılı yoluna çıktı” diye konuştu.
ÖZEL’DEN ECEVİT ÖRNEĞİ
Uzun süre görev yapıyor olmasına gelen eleştirilere Bülent Ecevit örneğini veren Özel, şunları söyledi; “11 yıldır meclisteyim. ‘Dur’ derseniz dururum. Top topla derseniz toplarım. Ama 1957’de milletvekili olan Ecevit’in 15 sene sonra ‘ortanın solu’ denilen bir hareketi ete kemiğe büründürmesiyle yıl süren bir tartışmayı bir noktaya getirmesiyle yola çıktığını bilelim. Ve şunu bilelim. Bu partiye bir genel başkan seçilecekse tombaladan çıkmayacak, sizin desteğinizle bu partinin bir evladı olacak. Siyaset sözle yapılır. Sözle yapılan her şey hataya açıktır. Siz bu kardeşinize ‘Özgür arkandayız’ diyorsanız, ben yola çıkıyorum. Ben bu partiye ayağa kaldıracağıma ve başaracağımıza inanıyorum.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***