YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Osmanlı tarihinin son dönemine ait tartışılan konulardan birisi de Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Muharebelerinde kazanılan zafere rağmen savaş sonunda İstanbul ve Anadolu’nun işgal edilmesidir.
Bu süreç sonrasında Osmanlı Devleti tarihe karışacak ve işgalcilere karşı yapılan Kurtuluş Savaşı sonunda yeni bir devlet kurulacaktır.
OSMANLI CEPHELERİ
Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında tarafsızlığını ilan eden Osmanlı Devleti, daha sonra Almanya ile ittifak yaptı. Bu ittifakın sonucunda da 1914 yılının Ekim ayı sonunda İttifak devletlerini oluşturan Almanya ve Avusturya’nın yanında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu İtilaf devletlerine karşı savaşa girdi.
Osmanlı ordusu Balkan Harbi’nde bir ay içinde büyük bir hezimet yaşamış ve yüzlerce yıldır hakimiyet altında bulunan Batı Rumeli tamamen kaybedilmişti. Birinci Dünya Savaşı’nda ise Osmanlı kuvvetleri 1914’ten 1918’e kadar hem kendi topraklarını savunmak hem de müttefiklerine yardım etmek amacıyla farklı cephelerde savaşmak zorunda kaldılar.
İlk açılan cephe Ruslara karşı savaşılan Kafkas cephesi oldu. Burada Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa komutasında savaşan III. Ordu, Sarıkamış Harekâtı başarısızlığı sonrasında tutunamayarak Erzurum’un batısına çekilmek zorunda kaldı. Rus birlikleri güneyde de Van’ı ele geçirdiler.
1915 Ocak’ında ise Osmanlı ordularının hedefinde Mısır vardı. “Süveyş geçilecek, al bayrak Kahire üzerinde yükselecekti”. Bahriye Nazırı ve IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa komutasında büyük ümitlerle yapılan harekât da başarılı olamadı. 1916 yılında yapılan İkinci Kanal Harekâtı başarılı olamayacak ve ardından İngilizlerin Osmanlı topraklarındaki ilerleyişi başlayacaktır.
Savaşın başında İngilizlerin amacı Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasıydı. Ancak Osmanlı yönetimi “tarafsız” olduğunu açıklasa da sonradan İngilizlere karşı savaşa girmiş ve İtilaf devletlerinin savaşacakları cepheleri çoğaltmıştı. İngilizlerin öncülüğündeki İtilaf devletleri, bundan sonra Osmanlı Devleti’nin savaştan çekilmesini sağlamak için Boğazları ele geçirip İstanbul’u işgal etmek istediler.
Bu amaçla önce deniz muharebelerini başlattılar. Çanakkale Boğazı’nı geçmek için yaptıkları saldırılarda başarılı olamayınca da Nisan 1915’ten itibaren karaya asker çıkardılar. Nisan ayından ağustos ayına kadar devam eden kara muharebelerinde Osmanlı ordusu İtilaf ordusunun ilerleyişine izin vermedi. V. Ordu Komutanı Liman Von Sanders’ın komutasındaki ordu, Esat Paşa komutasındaki Kuzey Grubu ve Weber Paşa komutasındaki Güney Grubu’ndan oluşuyordu.
Sonradan Güney Grubu komutanlığına Esat Paşa’nın kardeşi Vehip Paşa tayin edildi. Osmanlı Devleti için Çanakkale Muharebeleri tam bir ölüm kalım savaşıydı. Muharebelerin kaybedilmesi, İstanbul’un da kaybı anlamına geliyordu. Osmanlı orduları bu muharebelerde İtilaf devletlerine karşı büyük bir zafer kazandılar. Savaşta iki taraf da yaklaşık iki yüz elli bin kayıp (şehit, yaralı, hastaneye sevk edilen…) vermişlerdi.
Sonuçta İtilaf kuvvetleri Çanakkale’den geri çekilmek zorunda kaldılar. Ancak Osmanlı ordusu 1915 Aralık ve 1916 Ocak olmak üzere iki aşamada tahliye edilen müttefik kuvvetlerini imha etme fırsatını kaçırmıştı. İşte bu kuvvetler diğer cephelerde yine Osmanlı kuvvetlerinin karşısına çıkacaktır.
Osmanlı Genelkurmayı da Çanakkale’de başarıyla savaşmış ve tecrübe kazanmış kuvvetleri diğer cephelerde kullanmayı planladı. Ancak stratejik hatalar, ulaşımdan kaynaklanan sevkiyat problemleri gibi nedenlerle bu kuvvetlerden tam olarak yararlanmak mümkün olmadı.
ALMANLAR MI YENİLDİ? OSMANLI MI?
Enver Paşa’nın amacı Çanakkale Muharebeleri sonrasında öncelikle Erzurum’un geri alınmasıydı. Bu amaçla Mahmut Kâmil Paşa’nın yerine III. Ordu Komutanlığı’na Vehip Paşa’yı tayin etti. Müşir (Mareşal) Ahmet İzzet Paşa da II. Ordu Komutanlığı’na tayin edildi. Böylece II. Ordu güneyden, III. Ordu da kuzeyden harekete geçerek Rusları işgal ettikleri yerlerden geri püskürteceklerdi.
Kafkas cephesinde büyük ümitlerle harekete geçen Osmanlı orduları başarılı olamadıkları gibi Ruslar ilerlemeye devam ettiler. Karadeniz sahil şeridini işgal eden Rus kuvvetleri bir taraftan da Erzincan’ın batısına kadar ilerlediler. Bu cephede Rus işgalinin sona ermesi ancak Bolşevik İhtilali ile mümkün olacaktır.
Osmanlı ordularının savaştığı yerlerden birisi de Irak cephesiydi. Daha savaşın başında Basra’ya asker çıkaran İngilizler, kuzeye doğru ilerlemeye başlamışlardı. Osmanlı ordusunun geri çekilmesiyle İngilizler 28 Eylül 1915’te Kutü’l-ammare’yi işgal ettiler. Bu sırada Irak ve Havalisi Kumandanlığı’na tayin edilen Albay Nurettin Bey (Sakallı Nurettin Paşa) fazla kayıp vermeden kuvvetlerini geri çekmeyi başardı.
22-24 Kasım 1915’te yapılan Selman-ı Pak Muharebelerini Osmanlı ordusu kazandı. Sonrasında güneye çekilen İngiliz ordusu, Kutü’l-ammare’de kuşatıldı. Bu sırada bölgeye VI. Ordu Komutanı olarak Alman Goltz (Golç) Paşa atanmış, Nurettin Bey de buna tepki olarak görevden çekilmişti. Bir süre sonra da Goltz’un tifüsten ölümü üzerine yerine Albay Halil (Kut Paşa) tayin edildi.
Beş ay kadar devam eden kuşatma sonunda İngilizler Kutü’l-ammare’de 29 Nisan 1916’da teslim oldular. İngiliz birliklerinin komutanı General Townshend dahil olmak üzere toplam on dört bine yakın İngiliz askerinin teslim alındığı Kut Zaferi, Osmanlı ordularının Çanakkale’den sonra kazandığı ikinci büyük zaferdir. Zafer sonrasında Townshend’da esir olarak Büyükada’ya götürülecektir.
İngilizler Çanakkale’deki mağlubiyetleri sonrasında yeni bir koz olarak Mekke Emiri Şerif Hüseyin’i 1916 Haziran’ında Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ettirdiler. Hüseyin, Mekke ve Taif’i ele geçirdikten sonra isyanını genişletmeye çalıştı. Kendisini “Arap ülkelerinin kralı” ilan etse de Osmanlı orduları Mekke’yi geri almak için teşebbüste bulunmadı.
Osmanlı Devleti’nin Hicaz’daki hedefi Medine’yi korumak ve Şam-Medine bağlantısını açık tutmaktı. Mondros’tan sonra bile “Medine müdafii Fahrettin Paşa” Medine’yi savunmaya devam etti. Medine’nin teslimi ise 1919 Ocak’ında gerçekleşti.
VE MONDROS…
İngilizler Kut’ta mağlup olsalar da yeniden ilerleyişe geçerek 11 Mart 1917’de Bağdat’ı ele geçirdiler. Enver Paşa daha sonra Bağdat’ı geri almak için planlar yapsa da bu hedefini hiçbir zaman gerçekleştiremedi. İngilizler de Mondros Mütarekesi sonrasında 8 Kasım 1918’de Musul’u işgal ettiler. Osmanlı Devleti böylece bütün Irak’ı kaybetti.
1917 yılında İngilizlerin diğer hedefi Filistin cephesi oldu. Konumu itibarıyla önemli bir yer olan Gazze’ye saldıran İngilizler, 26-27 Mart 1917’deki Birinci Gazze Muharebesi ve 17-20 Nisan 1917’deki İkinci Gazze Muharebelerinde IV. Ordu karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar. Böylece Osmanlı ordusu büyük kayıplara rağmen savaş gemileri ile de desteklenen İngiliz kuvvetlerine karşı, Çanakkale ve Kut zaferinden sonra bir başka başarı daha elde etmişti.
İngilizler bundan sonra 30 Ekim 1917’de başlayan Üçüncü Gazze Muharebelerini kazanarak 7 Kasım’da Gazze’yi, 16 Kasım’da Yafa’yı işgal ettiler. Yıldırım Orduları Grubu karargahının Nablus’a çekilmesi sonrasında 9 Aralık’ta Kudüs düştü. Enver Paşa’nın bulduğu çözüm ise Falkenhayn’ın yerine Yıldırım Orduları Komutanlığı görevine Sanders’a getirmek oldu.
1918 yılı artık Osmanlı ordularının bitiş noktasına geldiği zaman dilimiydi. İngilizler Eylül 1918’de Nablus Muharebesi’nde Osmanlı ordusunu mağlup ettiler ve böylece otuz dört gün sürecek geri çekilme süreci başladı. Suriye Araplarının da desteğiyle ilerleyen İngiliz ordusu karşısında Osmanlı ordusu, VII. Ordu Komutanı M. Kemal Paşa’nın emriyle Halep’in kuzeyine çekildi. Böylece Filistin’den sonra Suriye de elden çıktı.
1918 yılında Suriye ve Filistin’de yaşanan hezimete karşılık Rus kuvvetleri Bolşevik İhtilali’nin etkisiyle Doğu Anadolu’dan geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu durum Vehip Paşa komutasındaki III. Ordu’nun ileri harekatla bütün Doğu Anadolu ve Karadeniz sahilini kurtarmasıyla sonuçlandı. Vehip Paşa, bu harekâtta Batum’a kadar ilerleyerek 1878 sınırının da ilerisine gitmişti.
Aynı yılın diğer büyük başarısı Azerbaycan Harekâtı oldu. Nuri Paşa (Killigil) komutasındaki Kafkas İslam Ordusu Bakü’ye kadar ilerlemeyi başardı. Böylece Arapların yaşadığı topraklarını kaybeden Osmanlı Devleti, en azından Doğu Anadolu’yu kurtarıyor ve Azerbaycan’a kadar ulaşıyordu. Bu sırada Trablusgarp, Asir ve Yemen’de de mücadele eden birlikler vardı.
Osmanlı orduları Birinci Dünya Savaşı’nda müttefiklerine yardım için Makedonya, Galiçya, Romanya cephelerinde de savaştı. Almanya’nın batı cephelerindeki mağlubiyeti ve Bulgaristan’ın 29 Eylül 1918’de ateşkes yapmasıyla sıra Osmanlı Devleti’ne geldi. Çaresiz kalan Osmanlı Hükümeti de 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesini kabul etti.
Ateşkes yapıldığı tarihteki genel duruma bakıldığında, Osmanlı orduları bütün Filistin, Suriye ve Irak’ı kaybetmiş durumdaydılar. Hicaz’da ise sadece Medine’de kuvvet kalmıştı. Ülkenin kaynakları tükenmiş ve ordusu perişan bir durumdaydı. Bu şartlar, Osmanlı Devleti’nin “kayıtsız şartsız” teslim olmasına neden olmuştur.
İtilaf devletleri ise savaş esnasında çeşitli gizli antlaşmalarla Osmanlı topraklarını paylaşmışlardı. En büyük çekişme İstanbul ve Boğazlar için olmuş, petrol bölgeleri de İngiliz ve Fransızları karşı karşıya getirmişti. Gizli antlaşmalar, Mondros’un ve sonrasındaki sürecin ağır olmasının önemli bir nedenidir.
Bir taraftan Osmanlı ordularının karşılaştığı mağlubiyetler diğer taraftan gizli antlaşmalarla yapılan paylaşımlar ve İtilaf devletlerinin savaşın geniş bir alana yayılmasından ve uzamasından sorumlu gördükleri Osmanlı Devleti’nden intikam alma istekleri, Mondros’un çok ağır bir ateşkes olmasına yol açmıştır.
Ordunun terhisi, silahların teslimi, boğazların, Toros tünellerinin işgali gibi maddeler yanında meşhur yedinci maddede yer alan “Müttefikler emniyetlerini tehdit edecek vaziyet zuhurunda herhangi sevkulceyş noktasını işgal hakkını haiz olacaklardır” hükmü, İstanbul başta olmak üzere 30 Ekim 1918’e kadar işgal edilmeyen yerlerin işgaline zemin hazırlamıştır.
İngilizler 8 Kasım’da Musul’u işgal etmişler, İtilaf donanması 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelmiş, 16 Mart 1920’de de İstanbul’un resmen işgali gerçekleşmiştir. İşgaller İstanbul’la sınırlı kalmayacak, İngilizlerden başka Fransız, İtalyan ve Yunanlılar da işgalci devletler arasında yer alacaktır.
Sonuç olarak 1918 yılındaki ateşkes şartlarını Çanakkale Zaferi değil diğer cephelerde yaşanan mağlubiyetler, Osmanlı ordusunun tükenme durumuna gelmesi, 1911’den beri savaş halinde olan ülkenin ekonomik olarak perişan olması gibi faktörler belirlemiştir.
Bu olumsuz şartlara “vay mağlupların haline” sözünü doğrularcasına hareket eden İtilaf devletlerinin intikam duyguları da eklenince büyük bir işgal süreci başlamış ve bu süreç, Osmanlı Devleti’nin tarihe karışmasıyla sonuçlanmıştır.
İstiklal Harbi ile kurulan yeni devlet de 30 Ekim 1918’de yani Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında henüz işgale uğramayan Trakya ve Anadolu topraklarından oluşmuştur. Musul ise Mondros sonrasında işgale uğramasına rağmen 1926’da imzalanan Ankara Antlaşması ile İngilizlere bırakılmıştır.
Ayrıca İtilaf devletleri Lozan sonrasında İstanbul’u terk etmelerine rağmen, Lozan ile kurdukları “bayrağı ve bütçesi olan” Boğazlar Komisyonu ile İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının yönetimini 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Antlaşması’na kadar devam ettirmişlerdir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***