Kadriye DEVİR
Müzik serüveninin on yılını geride bırakan bir isim Ferit Sevim. Blues rock bazen de Texas blues formlarında müzikler yapıyor. Beslendiği kaynaklara hakim, doğduğu kökleri de iyi tanıyan bir müzisyen. Blues’un kaynaklarına inerken, tanıdık gelen öfkeyi ve isyanı bir de kendi dilinden, Kürtçe’den dışa vurmaya çalışıyor. Bunları yaparken de blues’un Kürtçe’ye de ne kadar yakıştığını her şarkısında kanıtlıyor. Müzikal sürecinin başlangıcından bugüne kadar neler olduğunu, Kürtçe blues’u heyecanla, hırsla ve tutkuyla yapan Ferit Sevim’le konuştuk.
‘İÇİMDEKİNİ DIŞARIYA YANSITMADA BLUES KRİTİK BİR SEÇİMDİ’
Yaptığın müziği nasıl tanımlıyorsun? Ne zaman ilgi duymaya başladın ve yaptığın müziğin hangi türde olduğunu nasıl keşfettin?
Esasen şu an yaptığım müzikle, müziğe başlarken bulunduğum nokta birbirinden farklı. Elime bir enstrüman alarak müzik yapmaya başladığım zamanlar lise birinci sınıfta okuduğum zamanlardı. O zamanın popüler grupları Linkin Park, Limp Bizkit, System of a Down gibi nu metal ekollerinden etkilenmiştik, onlara özenerek, imrenerek bir şeyler yapmaya çalıştık. Sonradan alternatif metal grupları, metalcore, endüstriyel metal grupları tanıdım, Seether, Static-X, Marilyn Manson,Three Days Grace gibi hard rock grupları tanımaya başladım.
İlgim o dönemler bu yöndeydi, iyi bir hard rock veya metalcore’cu olmaktı. Tabi sonraları YouTube’daki öneri kısmında Muddy Waters’ın Mannish Boy parçasına denk gelmiştim, ondan sonra üretim noktasında esas ruhumun bu olduğuna inandım ve artık blues yapmak istedim. Çabam, ilgi çekmek veya farklı bir imaj yaratmak değildi. Tamamıyla içimdekini dışarıya yansıtma aracının kritik bir seçimiydi.
Duygularımı, hissiyatlarımı burada daha iyi ifade edebildiğimi gördüm ve sonraları üretmeye başladım. Temelde yapmak istediğim müzik Joe Bonamassa gibi, Stevie Ray Vaughan gibi üstadların blues rock formu gibiydi. Hem blues kökenlerinden kopmak istemiyordum hem de o çıkış noktam olan rock ruhunu da bir kenara bırakmak istemiyordum. Öfkeli bir blues yapmak istedim. Blues rock yapıyorum diyebilirim, bazen Texas blues formuna da geçiş yapar gibi oluyorum. Tabi bu konuda ne kadar başarılı olduğumu bilmiyorum ama yapmaya çalışıyorum bir şeyler.
Müziğinin kaynağını hangi duygular oluşturuyor? Öfkeli bir blues yapmak istediğini söyledin. Müziğinle neleri ifade etmeye çalışıyorsun?
Beni blues üretimine iten nokta şuydu; blues melodik olarak kendimi daha iyi ifade edebileceğim bir biçimdi. Belli akor kalıpları üzerinden yürüyen bir müzikten bahsetmiyoruz. Pentatonik rifflerle yürüyen bir müzikten bahsediyoruz. O rifflerin altında bir solo karmaşası var. O sololarla vokalin çok bir ilgisi yok, bütünen kaotik bir olay var, bunu günümüz için söylüyorum. Benim çok karmaşık bir ruhum var ve o karmaşayı ifade edebileceğim en iyi seçim blues oldu.
Kimlerin çalışmalarından etkilendin?
Çalışmalarından en çok etkilendiklerim John Lee Hooker, Muddy Waters, R. L. Burnside, Robert Johnson, Lightnin’ Hopkins, Stevie Ray Vaughan, Joe Bonamassa, Nick Drake gibi ustalar oldu.
Bugüne kadar üretimimde onlardan çokça beslendim. Ciwan Haco’nun Sî û Sê Gulê albümünün yaptığı önderliği de kesinlikle es geçmek istemiyorum. Çünkü blues var ama özde de bir Kürdi duygu var. O Kürdi duyguları bir kenara bırakmadan bir şeyler yapmak istemiştim. Sî û Sê Gulê’den aldığım feyz iyi bir yol gösterici oldu.
‘BLUES VE DENGBEJÎ GELENEK ARASINDA BULUNABİLMEK ZOR VE GÜZELDİ’
Bahsettiğin Kürdi duygulanımları yaptığın müzikle nasıl bütünleştirdin?
Ben Şırnaklıyım, burada doğdum büyüdüm. Ailemde buranın hakim dengbejî geleneği var. Dengbejî geleneğimizin çıkış noktası olan tarla, palehî (hasat) olgusu var. Blues da Amerika kıtası keşfedildikten sonra Afrika’dan köle olarak çalıştırılmak üzere getirilen siyahi kölelerin o sömürge kolonilerinde, tarlalarda çalışırken ortaya çıkardıkları, etnik bir müziktir. Çıkış noktasındaki benzerlik beni bir paydada buluşturabiliyor. Her iki halk da tarladaydı, her ikisinin de müziği politik statü açısından da aynı noktada. Bir bütün olarak aynı yerlerdeydik ama melodik olarak ayrıldığımız çokça nokta var.
Bir taraftan pentatonik gamlarla ilerleyen bir müzikten, diğer taraftan diatonik, pentatonik gibi sesleri barındıran, temelde daha karmaşık bir müzikten bahsediyoruz. Bu ikisinin arasında bulunabilmek benim için hem zor hem güzeldi. Şarkılarımı yazarken sürekli bir hikaye anlatma mantığı ile ilerliyorum. Şarkılarımda şiirsel hikayeler, kafiyeler azdır. Son dönemlerde biraz şiirsel biçimlere odaklanmaya başladım ama bugüne kadar yaptığım üretimin çoğunda bir hikaye anlatımı vardır. Ya yaşadığım bir hikayeyi ya da hayal dünyamda içine hapsolduğum bir şeyi anlatmaya çalıştım. Her iki melodi biçimi de bana muazzam geliyor, ikisinden de ayrılmak istemedim. Kürdi duygularımı Amerika’daki bir siyahinin duygusuyla bütünleşerek, bir ifade biçimi elde ettim. Bir sentez oldu. Kendi benliğinden kopmayan bir Kürdün yaptığı blues diyebilirim.
Kronojiye ve müzikal yolculuğuna hakim olduğumuzu sanıyorum şu ana kadar. Biraz da bu kronoloji içerisinde ortaya çıkan çalışmalarından söz etmeni isterim. Neler yaptın, albümlerin, şarkıların hakkında neler söylemek istersin?
2013 yılında kendi hikayelerimi yazmaya karar verdim. 2014 yılında da profesyonel kariyerime başlama kararı aldım. O dönem bir trafik kazası geçirdim, karşıdan karşıya geçmeye çalışırken araba çarptı, iki sene boyunca iyileşme süreci içerisindeydim. Sonrasında da ilk göz ağrım Xelîn benim profesyonel kariyerime başlama anım oldu ki Xelîn de o dönem Kürtçe müzik dergisi Zîryab’ın beste yarışmasının kazananları arasındaydı. Zîryab’ın Olana Bajêr albümünde de yerini almıştı.
Xelîn’le başladığım bu maceraya Li Malê adlı tamamıyla ev kayıtlarından oluşan 6 şarkılık bir albümle devam ettim. Rast Hatinek, Berfa Havînê, Li Pêy Kenekî adlı single ve Hêlm, Veqetin adındaki iki ayrı maxi single çalışmaları ile devam ettim. En son Gav adında bir albüm çıkardım. Gav’da 5 şarkı var, bir tanesi anonim, geri kalanın sözü-müziği bana ait. Beslendiğim müzik biçiminden uzaklaşmadan yapmak istediğim çalışmalardı, nispetten başardığımı da düşünüyorum. Takdir otoritenindir.
Albümlerini ben de uzun zamandır dinliyorum. Çok beğendiğim üç çalışman var. Dînîtî, Demsal Payîz Bu ve Rast Hatinek, bunlar oldukça iyi ve çok keyifli çalışmalar, bize öykülerini anlatır mısın?
Dînîtî benim öfkemin yansımasıdır. Dînîtî, görünüşünüze, kıyafetlerinize, taktığımız basit bir küpeye dahi karışan, ithamlarda bulunmayı kendinde hak gören, cinsiyetçi, homofomik, bifobik, transfobik söylemlerle saldırmaya çalışan insanlara karşı ciddi bir öfkeydi. Daha fazla kazanabilmek uğruna birçok insanın hakkını gasp edenlere, sokakta yaşamaya çalışan kediye bile nefretle bakan insanlara karşı ciddi bir öfkeydi. Bunun haykırışı, bu öfkenin yansımasıydı. Demsal Payîz Bu ve Rast Hatinek benzer hikayelerden oluşuyor. Aşk duygusunu bir muhataba karşı hissedebilen biri değilim fakat aşk duygusunun kendisini yoğun olarak hissediyorum. Tek başıma müzik dinlediğim bir anda ki o an Neşet Ertaş dinliyordum, bir an şunu düşündüm: bir insan bir başka insana böyle bir şarkı yazacak kadar ne hissediyor olabilir? Keşke ben de hissetseydim. Böyle bir iç geçirmiştim. Hatta kendi zorla birilerina aşık etmeye çalıştığımı bilirim.
Buna uygun kişiler seçebiliyor muydun?
Kişi noktasında çok başarılı değildim. Ben de hayal dünyamda bir kişi tasviri yaptım ve sürekli onu düşünmeye başladım. Bir süre sonra rüyalarıma girmeye başladı bu düşünce. Ben de böylece önce Rast Hatinek’in hikayesini, sonra da sözlerini yazmaya başladım. Rast Hatinek böyle ortaya çıktı. Demsal Payîz Bu anneme ithaf ettiğim bir şarkıydı. Annem’i saçlarını tararken izlemiştim, rüzgarda dalgalanıyordu. Demsal Payîz Bu’yu da oturup öyle yazmıştım.
Unutmadığın bir performansın var mı?
Konser performanslarım çoğunlukla hard rock performansla geçiyor. Konserlerde yükselmeyi, scream vokal, drive vokaller yapmayı çok seviyorum. Konserlerde tarzımın biraz dışına çıkabiliyorum o da tamamıyla o an hissettiğim coşkuyla ilgili. Şırnak’ta akustik bir konser vermiştik. Tek gitarla çıkmıştım, kitle o kadar güzeldi ki tek gitarla devleştiğimi hissetmiştim. Kesinlikle bu, kitlenin bana vermiş olduğu enerjiydi. Cizre’de bir konserim olmuştu, orada holigan bir kitlem var. Kitlemin “Ferit Fuckin’ Sevim” diye bir sloganı var, onların coşkusu ve içimdeki öfke sahnede bir araya gelince unutamayacağım bir performans çıkarmıştı. Yine bu sene Mardin’de benzer bir enerji oldu. Kitlenin enerjisi ve sahne arkadaşlarımın yükselişleri hafızamda çok çok güzel bir yer edindi.
Hazır performanslarından, enerjiden ve sahne arkadaşlarından bahsetmişken yakın zamanda Gulê şarkısı için çektiğin klibin yayınlandı. Aile bireylerinin de yer aldığı, ev ortamında oldukça doğal çekilmiş bir klipti. Bize Gulê’den ve klibinden söz eder misin?
Gulê hiçbir arşivde kaydı olmayan anonim bir Şırnak şarkısı. Birçok arkadaş sözü ve müziğinin bize ait olduğunu sanıyor ama öyle değil. Annelerimiz, bizler çocukken bizi uyutmak için söylerdi. Kuzenlerimle bir arada olduğumuz bir gün “beraber bir çalışma yapalım” diye düşünürken aklımıza Gulê geldi. Biz çocukken bu şarkıyı dinlediğimizde çok eğleniyorduk, dinleyicilerimizin de çok eğleneceğini düşündük. Annem ve yengem şarkıyı bize okudu, sözlerini kağıda döktük, şarkının vokal özüne dokunmadan altyapı olarak bir reggae sound yakalamaya çalıştık. Görsel olarak da izlenebilirliği olsun istedik ancak büyük bir prodüksiyon yerine şarkıyı yaparken içinde bulunduğumuz ruh halini dinleyicilerimizi göstermek için ev ortamında Gulê’ye klip çektik. Ortaya neşeli görüntüler çıktı. İzleyen arkadaşlar da güzel reaksiyonlar verdi.
Ailen nasıl yaklaşıyor müziğine? İlham sürecine nasıl katkıları var?
Aileme kurban olayım, beni inanılmaz motive ediyorlar, destek veriyorlar. Bir gün annemin telefondan Gulê klibini izlediğini gördüm. Babam da diğer odada televizyondan klibi açmış. “Hayırdır anne, baba, şarkıyı ok mu sevdiniz?” diye sordum, “O kadar sevmedik ama sana para gelsin istedik. Şarkının dinlemelerinin yarısı benle babanın.” diye cevap verdi annem. O an çok mutlu oldum, onları mıncıklamak istedim, çok tatlılardı.
‘ÊŞK CİDDİ BİR ÖFKE ALBÜMÜ OLACAK’
Yeni albümünün yolda olduğunu biliyorum, biraz bahseder misin? Neler olacak albümde? Çalışmalar ne aşamada?
İçimde ukde kalan bir çalışma var şu an ona odaklıyım. Çıkış noktam hard rock, metal core, alternatif metal, nu metaldi. Şu anda 7 şarkılık, bu özlemi giderme, bu ukdeyi sonlandırma albümü var önümde. Şimdiye kadar sürdürdüğüm müzik tarzının dışında bir şey deneyeceğim. Yaptığım müzikten uzaklaşma veya tarz değişikliği çabası değil bu.
İpucu verip ismini de söyleyeyim; Êşk. Kürtçe’de sancı demek. Albümdeki şarkıların tamamının sözü-müziği bana ait. Albüm içerisinde bir veya iki tane blues şarkı var geri kalan çoğunlukla hard rock, metal core parçalar, riffler üzerine kurduğum şarkılar olacak. Şimdi bir sponsor arayışındayım. Sponsoru bulunca da stüdyoya girip 1-2 ay içerisinde yayınlamayı düşünüyorum. Ciddi bir öfke albümü bu. Bu ruh halinden çıkmayı çok istedim ama neşeli şarkı yazmak çok zor hele ki böyle bir coğrafyada yaşıyorsanız. Buradaki atmosferin yarattığı tahribat o öfkeden kurtulmamıza izin vermiyor. Madem içimde bu öfke, kırılma ve bu isyan var o halde bunu dışa vurmalıyım.
Toplumsal bir gerçeklik olduğunu varsayarsak, bu öfkenin üretime yansımasını nasıl görüyorsun?
Yeni hikayelerin yazılması gerektiğini düşünüyorum. Müzikal ufkumuzun ve literatürümüzün genişlemesi gerekiyor. Var olanları tekrar tekrar söylemek yerine yeni hikayeler yazalım. Bu asla bir kesimi hedef gösterme veya saldırgan bir tutum değil. Yorumculuk ayrı bir şey, üretim ayrı bir şey. Kürtlerin kentli dertleri de var, bunları da dile getirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Müziğine ilişkin hedefin ne?
Motivasyonumu hiçbir zaman kaybetmeden, demoralize olmadan sürekli üretmek. Bütün bunalım anlarımdan üreterek sıyrıldım. O yüzden bir hedeften bahsedecek olursak, hedefim budur. Kariyer hedeflerim de elbette var. Gönül isterdi ki bugün dünya çapında bir blues organizasyonunda bir headliner olmak, ana grup olmak. Bu bir gönül isteği ama aynı zamanda bir hedeftir benim için. Bir gün yüzbinlerce kişinin önünde insanların Ferit Sevim’in şarkılarını, hikayelerini dinleyeceği, beraber haykıracağı bir organizasyonda headliner olabilmek, böyle bir hedef var elbette.
Çalışmaların hangi platformlarda var?
Albümlerimiz Apple Music, iTunes, Spotify, Deezer, YouTube, Youtube Music olmak üzere müzik dinleyebileceğiniz bütün legal ve illegal platformlarda mevcut.
Peki biraz da klasik sorular, kimsin, neler yaparsın, eğitim sürecin?
Hayatı boyunca kafasındaki karmaşayla savaşan, sürekli kendisine karşı savaş veren ve savaştan sürekli ağır yaralı çıkan bir bireyim. Bugüne kadar aldığım bütün yanlış kararların, gecikmiş kararların sebebi bu karmaşa oldu. Böyle olmayı kesinlikle sevmiyorum. Böyle olmak benim nazarımda üretim için bir ilham kaynağı değil aksine üretim çabamı baltalayan bir şey. Bu karmaşadan sıyrılmaya çalışan, fazlasıyla hırslı, istekli, tutkulu, arzulu bir insanım. Doğduğum memleketle aram çok iyi değil. Genel olarak gittiğim herhangi bir yerde ciddi aidiyet sorunları yaşayan bir insanım. Bu üretime bir katkı sağlıyor kesinlikle. Sartre’ın Bulantı’sında şöyle bir cümle vardı “İki şehir arasındayım, biri beni bilmiyor, diğeri artık tanımıyor.” Bu mükemmel bir cümle. Tabii ki Bulantı tamamen aidiyet sorununu anlatmıyor.
Maddi olarak kendimle ilgili birkaç bilgi verecek olursam; soğuk bir kış gününde, kar hâlâ yerdeyken Şırnak’ta dünyaya geldim. Ailem Botan dengbejî geleneğinin yaşatıcılarından. Van’da müzik öğretmenliği okuyorum, 3. Sınıftayım. Yaşımla ilgili net bir bilgi yok, sonra yalancı çıkmamak için net bir beyanda bulunmak istemiyorum. Ferit Sevim tam da bu gördüğünüzden ibaret.
‘YENİ ALBÜMÜMÜZ İÇİN SPONSOR ARAYIŞIMIZ SÜRÜYOR’
Son çağrımı da yapmak istiyorum. Sevgili dostlar, bir albüm çalışmam var. Şarkılarım bitti. Sponsor arayışım şu an için sonuçsuz. Yakın zamanda bir fon kampanyası başlatacağım. Sizin desteklerinizi bekliyorum. Sizin için güzel şarkılar hazırladım. Umarım desteğinizi bulur, sizin seveceğiniz bir albümü miras bırakım size. Sevgiler.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***