CHP’de il kongreleri devam ederken; İstanbul İl Başkanlığı’na bir aday daha çıktı.
Cemal Canpolat bugün yaptığı açıklama ile CHP İstanbul İl Başkanlığı’na adaylığını resmen açıkladı.
“DEVRİMCİ OLMADAN DEĞİŞİM MÜMKÜN DEĞİL”
“Parti yönetimi ısrarla kendisi olmaktan kaçıyor, kendi yazılı belgelerine yansıyan sol, sosyal demokrat söylemlerden uzaklaşıyor” diyen Canpolat, devrimci olmadan değişimin mümkün olmayacağını vurguladı.
Canpolat ayrıca “Tüzüğümüzü ve örgütsel yapımızı yenileyerek CHP’yi devasa gücünü yönetecek ve yönlendirecek bir anlayışa taşıyacağız. Seyreden değil, müdahil olan olacağız! Sayı azaltan değil, sayıyı çoğaltan olacağız! Farklı bakış açısına sahip olanı, sorgulayanı, eleştireni zenginlik sayacağız! Eleştiri ve öz eleştiriyi olmazsa-olmaz göreceğiz, katılımcılığı öne çıkaracağız! Kişileri ve kimlikleri değil, kadrolar ve düşünceleri önemseyeceğiz” dedi.
Canpolat’ın açıklamaları şöyle:
“BU DÜZENİ ANCAK CHP DEĞİŞTİRİR”
“Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal sorunlardan, siyasi gerilimden ve kutuplaşmadan iktidar doğrudan sorumlu olsa da, 70 yıldır tek başına iktidar ol(a)mayan bizler de bu sürecin hem kurbanı hem sorumlusuyuz. Artık ne yalnızca eleştirme, ne de seyirci olma lüksümüz var!
2017 ve 2018 denemelerinde, 2019 yerel seçimlerinde CHP’nin sokakta ve sandıkta “Millet İttifakını” da aşan; SP’den HDP’ye, milliyetçilerden sosyalistlere kadar uzanan adı konmamış daha geniş bir ittifakla başarı elde etmesi, AKP’nin “ideolojik-politik hegomanyasini” ciddi bir şekilde sarsti, psikolojik üstünlük önemli ölçüde el değiştirdi, iktidar ile muhalefet arasında roller değişti ve kutuplaşmayı reddeden yeni bir siyaset yapma tarzı öne çıktı…
17 yıl sonra ilk kez kaybeden AKP, iktidarı tümüyle kaybetmemek için hem daha statükocu bir yere, hem de psikolojik yenilgisinin bir sonucu olarak savunmacı ve daha saldırgan bir zemine savruldu. Pandemi koşullarında fazlasıyla ağırlaşan, TÜİK’e rağmen gizlenemez hale gelen mevcut ekonomik ve siyasi veriler AKP’nin savunmacı ve saldırgan politik hattıyla birleşince, AKP’nin yönetememezlik halinin daha da derinleşeceği açıkça görülüyor. AKP’nin kendisini sürekli tekrarlayan söylemlerinin hiçbir hükmü kalmamıştır. Kaybettiklerini gördükçe panikliyorlar, panikledikçe tepkisel davranıyorlar, yeni bir “yarın hayali” de üretemiyorlar, metropollerde çözülüyorlar!
Yoksullukla zenginlik arasındaki uçurum arttıkça, umutsuzluk derinleştikçe, “oy moy yok” örneğinde olduğu gibi 7 milyonluk yeni seçmen kuşağı “z” kuşağından da oy alamadıkları hatta alamayacaklarını 2019 yerel seçim sonuçlarına bakarak rahatça söyleyebiliriz.
“PARTİ İÇİNDEKİ DAR KADROCU ANLAYIŞ”
Bu gerçekliğe rağmen, partimiz CHP 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ve yenilenen 23 Haziran 2019 İstanbul seçimlerinde yakaladığı psikolojik üstünlüğü devam ettirmekte zorlanıyor. Nitekim, AKP-MHP bloğundan “kaçan oylar” henüz CHP ile buluşmuyor, en azından araştırma sonuçlarına yansımıyor. “Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediği” kesin olsa da, partimiz CHP milyonlara “ekonomik sorunları da, siyasi sorunları da biz çözeriz” kararlığını yansıtmalı, vatandaşlarımıza yarınları için hayal kurdurmalıdır. Eğer CHP bugün bunu yapamıyorsa; bunun en önemli nedeni “dışarıdan” değil “parti içindeki dar kadrocu” anlayıştandır!
“YAN YANA GELİŞLER DÜŞÜNSEL DEĞİL KİŞİSEL”
Türkiye’de uzun süredir siyasal içerik tartışılmıyor, yeni düşünsel açılımlar üretilmiyor ya da üretilenler geniş kitlelerde karşılık bulmuyor. Nitekim gençler arasında yapılan araştırmalarda gençlerin yüzde 77,9’u “hiçbir parti yeterli politika üretemiyor” diyor! Bu sonuç maalesef CHP için de fazlasıyla geçerlidir! Dünyada da Türkiye’de de yoksullarla zenginler, emek ile sermaye arasındaki makas zenginler lehine giderek açılırken, eşitsizlik daha da derinleşiyor, gelir dağılımı adaletsizliği zirve yapıyor. Düne göre değil bugünkü koşullara uygun, eşitliği savunan kamucu, millileştirmeci, toplumcu sol ideolojik bakış daha da önemli bir hal alması gerekirken, bilerek ve isteyerek önemsizleştiriliyor, “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” ekseninden ideolojik bakmak ve düşünsel açılımı savunmak “eski dönem ideolojisi” gibi sunularak itibarsızlaştırılıyor! Bu yaklaşım partimiz CHP’ye de doğrudan yansıdığı için, parti yöneticileri ve üyeleri düşünsel yan yana gelişlere değil, daha çok kişilerin öne çıktığı “parti içi ittifaklara” odaklanıyor.
“BAŞKA BİR TÜRKİYE MÜMKÜN HAYALİ”
Tartışmalar, itirazlar ve şikayetler düşünceler üzerinden değil kişiler üzerinden yürüyor. Parti kadrolarının önemli bölümü iktidar deyince ‘İlçe’de, il’de, Genel Merkez’de iktidar olmayı anladığı için, uzun süredir parti, düşünsel yan yana gelişlerden daha çok, son kurultayda da görüldüğü gibi çıkar birliği olan dar kadrocu grupların etkisinde şekil alıyor. Tercihini düşünsel değil kişiler üzerinden yapan parti kadroları mahalle delege seçimlerinden itibaren partide büyük yarılmalara neden oluyor, en yakınındaki insanı, zaman zaman neredeyse en büyük düşman ilan edecek duruma geliyorlar ve bu gerçek her tarafa sirayet ediyor! Bunun bir başka yansımasını da çok düşük oy aldığımız illerde görüyoruz. Seçimlerde aldığımız oy çok düşük olmasına rağmen, kurultayda delege temsiliyeti çok yüksek olan yerlerde ideolojik eğitimlerle bu illerde halka daha çok değmeleri sağlanması gerekirken, böyle bir çalışma olmadığı için buralardaki delegasyon önemli ölçüde “siyasi olmayan” bu “dar kadrocu” grupların istediği güç ve alan haline geliyor! Oysa kendisini “başta Kurtuluş Savaşımız olmak üzere Aydınlanma ideallerini, emek mücadelelerini, sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkelerini benimseyen çağdaş demokratik sol bir siyasal partidir” diye tarif eden partimiz CHP’nin parti içindeki bütün farklı eğilimleri ötekileştirmeden kucaklaması, farklı yorumlara saygı göstermesi, dünyadaki birçok sol, sosyal demokrat partide olduğu gibi ayrılıkların ve birleşmelerin kişisel değil düşünsel temelde olması gerekir. Çünkü günümüzde bir sonuç alma sanatına dönüşen siyaset, sayı azaltma değil, sayı arttırmayı sağlamalı ve “Başka Bir Türkiye Mümkün” hayali üzerine kurgulanmalıdır!
“PARTİ YÖNETİMİ ISRARLA KENDİSİ OLMAKTAN KAÇIYOR”
Partiye oy verenlerle partiyi yönetenlerin düşünsel tercihleri farklılaşınca, ideoloji de önemsizleştirilince kişisel tercihler ve çıkarlar öne çıkıyor ve partimiz CHP ile diğer partilerin davranış kalıpları da benzeşmeye başlıyor! Parti yönetimi ısrarla kendisi olmaktan kaçıyor, kendi yazılı belgelerine yansıyan sol, sosyal demokrat söylemlerden uzaklaşıyor! Umut verici olamadığı gibi, beklentilere cevap veremiyor, partiyi de “iktidara yürüyen” bir çekim merkezi yapamıyor!
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***