Serbestiyet yazarı Alper Görmüş, AİHM’in Yüksel Yalçınkaya/Türkiye davasında kritik bir karara imza attığına ve bu kararın normale dönüş için Türkiye’ye bir çıkış yolu gösterdiğini ifade eden gazeteci Yıldıray Oğur’un sözlerine itiraz etti. Suç delili olarak gösterilen ByLock, Bank Asya hesabı ve sendika üyeliğinin öfkeyle değil soğukkanlı ve bilinçli bir akılla devreye sokulduğuna dikkat çeken Görmüş, Keza “hukuk dışı cemaat mensubu eşittir terörist uygulamaları” da son derece bilinçli bir aklın soğukkanlı uygulamalarıydı.’’ dedi.
Gazeteci Yıldıray Oğur, Karar gazetesinde yayınlanan ”AİHM Türkiye’ye dönüşün yolu gösterdi” başlıklı yazısında ‘‘Bu karar aslında Türkiye’ye de bir yol gösteriyor. Darbenin öfkesiyle yapılan hukuk dışı cemaat mensubu eşittir terörist uygulamalarından, bir dini cemaate girdiğini düşünürken kendini bir anda darbe yapmış bir terör örgütü içinde bulan ve bunun bedelini ağır ödeyen yüz binlerce insan için bu karar bir normale dönüş vesilesi olabilir.” ifadelerini kullanmıştı.
Yıldıray Oğur’un yazısına atıfta bulunan Serbestiyet yazarı Alper Görmüş şu ifadeleri kullandı:
‘‘Yıldıray Oğur’un yazısının şu bölümündeki ‘öfke’ kelimesine itirazım var:
“Bu karar aslında Türkiye’ye de bir yol gösteriyor. Darbenin öfkesiyle yapılan hukuk dışı cemaat mensubu eşittir terörist uygulamalarından, bir dini cemaate girdiğini düşünürken kendini bir anda darbe yapmış bir terör örgütü içinde bulan ve bunun bedelini ağır ödeyen yüzbinlerce insan için bu karar bir normale dönüş vesilesi olabilir. Tabii eğer Türkiye de bunu böyle isterse…”
Hayır, başta ByLock kullanımı olmak üzere mahkûmiyetle sonuçlanan bütün o tuhaf suç kanıtları öfkeyle değil soğukkanlı bir akılla devreye sokuldu. Keza “hukuk dışı cemaat mensubu eşittir terörist uygulamaları” da son derece bilinçli bir aklın soğukkanlı uygulamalarıydı.
Peki neden böyle yürüdü işler? Neden, başta bazı ‘naif’ iktidar yanlılarının da tavsiye ettiği gibi sadece darbe girişimine karışanların ve örgütün kriminal unsurlarının (yani “altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet”in üstünün) cezalandırılmasıyla yetinilmedi de “ibadet” bölümü de cezalandırıldı, aynı çuvala kondu?
Çünkü iktidar, üzerine yeni bir rejim kuracağı bir toplumsal dehşet duygusuna ihtiyaç duyuyordu ve sadece ‘üst’ü cezalandırmakla bu ihtiyaç karşılanamazdı.
Yine ByLock’un, bu ihtiyaç doğrultusunda öbür ‘ibadet’ bölümü suçlarından daha önemli bir işlevi vardı: Bankaya para yatırma, okulda öğretmenlik etme gibi ‘suç’ gerekçeleriyle yürümek olta balıkçılığıyla balık avlamaya benziyordu, trol balıkçılığında olduğu gibi tabanı kazıyarak tamamını ‘avlama’ imkânı vermiyordu. Bu gerekçelerle belki binlerce kişi cezalandırılabilirdi, fakat ihtiyaç on binlerce, yüz binlerce kişinin cezalandırılmasıydı. Çare ByLock’ta bulundu.
Cep telefonunda Gülencilerin şifreli haberleşme programı ByLock tespit edilenlerin “terör örgütüne üye” sayılmaya başlaması, devletin ‘FETÖ teröristi avı’nı ağ balıkçılığı ile trol balıkçılığı arasındaki fark kadar genişletti. ‘FETÖ teröristleri’ artık binlerle değil on binlerle, yüz binlerle ‘avlanıyordu…
Yıldıray Oğur, Bylock’ta en sık kullanılan şifrelerin 12345 ve 1453 gibi basit şifreler olduğunu, yine 15 Temmuz Darbesi’nin Yurtta Sulh Konseyi üyesi olmaktan yargılanan 38 askerden sadece ikisinin ByLock kullandığının tespit edildiğini aktardıktan sonra “yani aslında ByLock kullancısı olmak 17/25 Aralık’tan sonra cemaat mensubiyetinin delili” diyor.
E, tabii, başka ne olabilirdi? Şu soruyu yıllardır soruyorum: Yüz binlerce kişilik gizli örgüt iletişim aracı olur mu?
Ben de Oğur’un temennisiyle bitireyim: Bu karar gerçekten de Türkiye’ye bir yol gösteriyor. Dileyelim ki Türkiye bu imkânı kullansın.’’
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***