Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği, Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) başvurusu üzerine VOA Türkçe’nin internet üzerinden yayın yaptığı voaturkce.com’a Türkiye’de erişim engelleme kararı verdi.
RTÜK’ün dünkü (28 Ağustos 2023) talebini değerlendiren sulh ceza hakimliği erişim engelleme ile birlikte içeriklerin yayından çıkarılması yönünde kararını Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne gönderdi.
Karara yedi dün içinde yazılı bir dilekçeyle Ankara 10. Sulh Ceza Hakimliği nezdinde itiraz etmek mümkün.
VOA Türkçe, isteğe bağlı yayıncılık yapıyor mu?
Sulh Ceza Hakimliği bu kararı televizyon, radyo ve “isteğe bağlı yayın hizmetleri”ni sunmak isteyen medya hizmet sağlayıcıların RTÜK’ten yayın lisansı almalarını mümkün kılan 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşu ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’da yapılan değişikliğe dayandırıyor.
Ancak hem VOA Türkçe hem de hukukçular VOA Türkçe’nin Türkçe yayıncılık faaliyeti yürüten birçok uluslararası medya kuruluşu gibi isteğe bağlı yayın hizmeti sağlamadığını söylüyor.
RTÜK’ün VOA Türkçe’nin alması gerektiğini söylediği “isteğe bağlı yayıncılık lisansına” sahip kurumlar arasında Amazon prime, Blutv, Disney+, Exxen, Gain, BeinConnect, Mubi ve Netflix gibi ücretli aboneliğe dayalı yayıncılar yer alıyor.
VOA Türkçe’ye erişim engelinin sulh ceza hakimliği aracılığıyla uygulanmasına uluslararası gazetecilik ve medya özgürlüğü örgütleri tepki gösterdi.
Erol Önderoğlu: “Ya demokratik regülasyon ya sansür, ikisi birden olmaz”
RSF Türkiye temsilcisi ve Bianet sitesi medya özgürlüğü raportörü Erol Önderoğlu, VOA Türkçe getirilen erişim engelinin bir lisans sorunundan kaynaklandığını düşünmenin “saflık” olacağını söyledi.
VOA Türkçe’nin soruları üzerine Önderoğlu, “Demokratik ortamlarda yapıcılığı ve düzenleyiciliğiyle öne çıkması beklenen RTÜK gibi bir kurum, acı şekilde sadece Türkiye’de değil sınır ötesinde de sansür otoritesi olarak nam saldı. Türkiye’de kayıtlı muhalif ve eleştirel medya RTÜK cezaları altında ezilirken uluslararası dijital platformlar ve haber sitelerinin bu kurumla olan sürecine basit bir lisans prosedürü olarak bakmak açık bir saflık olurdu. Bu kriz, Türkiye’de politik sansürle umarsızca haberciliği boğma misyonunu yürütenlere karşı uluslararası planda gösterilen tepki ve rezistansla ilgilidir. RSF olarak, RTÜK politik güç odaklarından kurtarılmadıkça zihinlerde sansürcülüğüyle yer etmeye devam edeceğini ve medyayı tarafsızca düzenlemek gibi herhangi bir demokratik hamle içine giremeyeceğini düşünüyoruz. Ya demokratik regülasyon ya sansür, ikisi birden olmaz” dedi.
Özgür Öğret: “Sansürü aşabiliyoruz diye sansüre sessiz kalmayı doğru bulmuyorum”
Önderoğlu gibi süreci yakından takip eden CPJ (Gazetecileri Koruma Komitesi) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret ise erişim engellerinin aşılabildiğini ancak bu nedenle yaşanan sansüre sessiz kalmanın doğru olmadığı görüşünde.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Öğret, “Türkiye’de iktidarın en önem verdiği konulardan biri haber akışını kontrol etmek; hangi bilginin ne şekilde yayılacağı ve ne açıdan tartışılacağı üzerinde mutlak söz sahibi olmak. Yerel medyayı çok çeşitli ekonomik baskılar ve yargı tacizi ile elinden geldiğince geriletmeye, işlevsizleştirmeye çalışan iktidar, aynı amaçla yabancı medyayı da mümkün olduğunca erişilmez kılmaya çabalıyor. Erişim engellerini aşmak mümkün, hatta oldukça kolay ancak bilgiye erişim hakkının engellenmesi bu kadar kolay kabul edilmemeli. Sansürü aşabiliyoruz diye sansüre sessiz kalmayı doğru bulmuyorum. Türkiye’de sadece mahkemelerin değil haddinden fazla yetkili makamın elinde sansür araçları bulunuyor ve bu durumda hiçbir toplumsal yarar yok. Tek fayda iletişimi kendi istediği biçimde şekillendiren iktidar için mevcut” dedi.
Gürkan Özturan: “RTÜK’ün aslında haber içerikleri üzerinde bir tahakküm kurmasına yol açabilir”
Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF) Medya Özgürlüğü Acil Müdahale Koordinatörü Gürkan Özturan da, lisanslama mecburiyetinin özgür ve bağımsız medya üzerinde bir baskı oluşturma çabası olarak yorumluyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Özturan, “Geçtiğimiz yıl zaten tekrar yine Voice of America ya da Deutsche Welle’ye de bu lisanslama talebi gönderilmişti. Ve ardından da kısa süreli de olsa bir kriz yaşanmıştı bu alanda. Daha önce benzerlerini de gördüğümüz şekilde yine bir lisanslama üzerinden kısıtlama ile karşı karşıyayız. RTÜK’ün lisans talebini dile getirmesi mecralar adına öncelikli bir mali yük oluşturuyor. Çünkü bu lisansları özellikle de küçük bağımsız medya mecraları açısından değerlendirecek olursak, çok yüksek meblağlar ödeyerek bir lisans talebinde bulunabiliyorlar ve bunu aldıkları takdirde de içeriklerini, aslında RTÜK’e, RTÜK’ün müdahalesine açık hale getiriyor. Bu da RTÜK’ün aslında haber içerikleri üzerinde bir tahakküm kurmasına yol açabilir” dedi.
“Türkiye’deki medya ortamının yüzde doksan beşinden fazlası iktidarın doğrudan ya da dolaylı kontrolü altında”
ECPMF Türkiye’deki medya özgürlüğünü yakından izliyor. Merkezi Leipzig’de bulunan kurum, 6 Şubat depremi sonrası iktidarın eleştirel gazetecilik faaliyetine müdahale etmesi sonrası çeşitli açıklamalarla bu duruma tepki göstermişti.
Gürkan Özturan, “Seçim öncesinde ‘esas baskıyı göreceksiniz’ şeklinde bazı açıklamalar vardı. Bu açıklamaların gerçekleştiğini görüyoruz son aylarda. Hapse atılan gazetecilerin sayısındaki artış, fiziksel şiddete uğrayan gazetecilerin sayısındaki artış, sansürlenen mecraların ve habercilerin veya haber içeriklerinin sayısındaki artış bize bunu gösteriyor. Voice of America’ya yönelik olarak getirilen erişim engelleme kararı da bu akımın bir parçası gibi değerlendirilebilir açıkçası. Şu an Türkiye’deki medya ortamının yüzde doksan beşinden fazlası iktidarın doğrudan ya da dolaylı kontrolü altında. Voice of America ve Deutsche Welle gibi uluslararası yayıncılar da dahil bu kalan yüzde 5’lik kesimde. Bu yüzde beşlik kesimin etkin bir rol oynayabilmesi adına bağımsız medya alanında, bu baskılardan arınmış bir faaliyeti sürdürmeleri gerekmekte” ifadelerini kullandı.