YORUM | AHMET KURUCAN
Bazı okuyucularımız bana “Bırak şunlarla uğraşmayı” diyor. Bazıları “İsim isim zikrederek daha net olmalı, ima, işaret, gönderme değil muhatabını da tanımlayarak yazmalısın” diyor. Ne yalan söyleyeyim, ben her ikisine de hak veriyorum. Bazen diyorum ki kendime “Bırak uğraşmayı. Hem senin hem de okuyucuların için vakit zayiinden başka bir şey değil. İnsanlıkları ölmüş, vicdanları solmuş insan suretindeki yaratıklara bir şey anlatman mümkün değil.” Bazen de “Sen elinde kalemin olan bir insan olarak şu an tarihi yaşamanın ötesinde yazıyorsun. Yarın tarihçiler bu yazılara bakarak değerlendirmelerde bulunacaklar. Kendi bakış açınla, durduğun yeri de gösteren bu olayları ve yorumlarını mutlaka yazmalısın. Fakat kısa vadede bunlardan bir sonuç alınacağı ümidini de taşıma” diyorum kendime.
Şimdi, malum Türkiye’de cemaate karşı yapılan sosyal kırım hız kesmeden devam ediyor. Zalim mazlumun ah u efgânını şarkı-türkü dinler gibi dinliyor. Bunun en son örneğini 86 yaşında Mustafa Türk’e Manisa’da devlet hastenesinden verilen raporda gördük. Yargıtay’ın cezasını onadığı bu insan %98 engelli. Yıllardır felçli. Yatağa bağımlı. Altına bez bağlanıyor. İki defa beyin kanaması geçirdiği için konuşması peltek. Kronik şeker hastası. Eşi yakınlarda vefat etti. Evlatlarından sadece biri yanında. Ve sağlık durumu bu olan insana cezasını R tipi hastanede çekebilir raporu verildi. Şu an yoğun bakımda. Yoğun bakımdan çıktığı an Menemen hapishanesine götürülecekmiş. Adli tıp kurumu da hastayı İstanbul’a çağırmış.
Bu haber sosyal medyaya düşer düşmez kısa görüntülü bir tweet attım. Bunları anlattıktan sonra “tükürün bu raporu veren doktorların yüzüne” dedim. Madem tarihe mal olsun diye bu yazıyı kaleme alıyoruz. O zaman Hipokrat yeminlerini hangi saikle olursa olsun çiğnemiş bu insanların isimlerini kaydedelim. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Kadir Damgacı; Genel Cerrahi Uzmanı İlkay Yüksel; Göz Hastalıkları Uzmanı Ercüment Çavdar; Nöroloji Uzmanı Gülşen Damgacı; Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Sedat Bağdaçiçek; Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Turgay Bozkurt; İç hastalıkları Uzmanı Özgür Yılmaz ve Sağlık Kurulu Başkanı Hacı Gökhan Apucu.
Kamuoyu vicdanında mahkum oldu bana göre bu hekimler. Şimdi sırada Hipokrat yeminine riayet etmezsem diye başlayan cümlede söylenen sözlerin tezahürüne… Allah adildir. Ümit ederim ki er ya da geç bu hekimler yeminlerini bozmalarının dünyevi karşılıklarını son nefeslerini vermeden önce görürler.
Pekala ne diyor o yeminin son cümlesinde? Şunu diyor: “Bu yemine sadık kalırsam hayatımı ve mesleki uygulamalarımı insanların tümünden ve her zaman saygı görerek mutlulukla sürdüreyim, ama ona ihanet eder ya da çiğnersem tam tersini yaşayayım.” Bana göre bu insanlar o yeminlerine ihanet ettiler. Çünkü yeminde aynen şunu demişlerdi: “Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı statü, hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, hastalarımı memnun edeceğime, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim küçük sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı ve sevgi göstereceğime dil, din, milliyet, cinsiyet, takım, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Şimdi soruyorum bu yazıyı okuyan herkese; Mustafa Türk Amcanın sağlık durumu meydanda. Buna rağmen yoğun bakımdaki bu insan oradan çıkar çıkmaz R tipi hapishaneye gidebilir kararı sırf cemaate aidiyetinden dolayı görevi ile vicdanı arasına girdiğinin göstergesi değil midir? Değilse o daha kötü. Demek ki vicdanı tamamen ölmüş.
Gelelim tarihe kayıt adına kerameti kendinden menkul partisinin özgül ağırlığı olan Bülent Arınç’a. Ona bir çağrıda bulunmuş ve ‘Şahsen tanıdığın Mustafa Türk Amca için devreye girecek misin?’ diye de bir soru sormuştum. Girmiş sağ olsun. Nurettin Topçu’dan iki alıntı ile başladığı bir sayfalık metin yayınlamış. “Merhametin olmadığı yerde insan yoktur”, “İnsanlık merhamet üzerine kuruludur” cümlelerini aktardıktan sonra merhametin, hukuki ve kanuni düzenlemelerin merkezinde olması gerektiğini bildiren tembihlerle yetkililere seslenmiş.
Bu metnin şimdi yazılma ve kamuoyu ile paylaşılma sebebini az-çok kestiren herkes gibi ben de satırları okuma yolculuğuna başladığımda “Şimdi Mustafa Türk diyecek” dedim. Heyhat, yazının sonuna kadar geldim, Mustafa Türk’ün adını zikredemedi Bülent Arınç. Özgül ağırlığı bu kadarmış demek ki? Zikretseydi daha anlamlı olacaktı metin ve tarihe daha farklı bir şekilde geçecekti. Belki de partisinin ağır abilerinden olduğu için yetkililerin daha rahat harekete geçmesini sağlayacaktı. Fakat dediğim gibi Mustafa Türk ve emsali cemaat mensubu yaşlı hastalar diyemedi. Dediklerini örneklendiremedi. Kürtlerden de isimler verebilirdi. Hala varsa Ergenekon davasından yatan yaşlı hastaları da söyleyebilirdi.
Diyebildiği en kapsamlı cümle metnin son cümlesiydi: “Çözüm basittir ve bunun karşılığı insan hayatıdır, merhamettir, adalettir ve vicdandır. Hem tutuklu ve hükümlüleri hem de ailelerini devlete bağlamanın yolu intikamcı yollarla değil kuşatıcı, kapsayıcı ve merhametli yollardan geçmektedir. Bunun gerçekleştirilmesini çok arzu ediyorum ve bu konuyu da yakından takip edeceğim. İlgililerden rica ediyorum lütfen bu konuyu çözme noktasında irade göstersinler.”
Her şeye rağmen çok teşekkür ederim Bülent Arınç’a. İnsani, vicdani, ahlaki bir duruş sergileyerek hukuki düzlemde olan ile olması gereken arasındaki farkı gösterdi, ardından da bir yol haritası çizdi yetkililere. Şimdi sıra hem “rica ediyorum” dediği yetkililerde hem de “yakından takip edeceğim” dediği kendisinde. Tahammülfersâ zulümlerin son bulması, siyasetin köpeği nitelendirmesine maruz kalan yargı erkinin üzerlerine yapışan bu yaftayı kaldırmaları adına güzel bir fırsat olacak sözü edilen kanuni düzenlemenin yapılması ve uygulanması. Bekliyoruz.
Not: Bu yazıyı gazeteye göndermek için bilgisayar başına oturduğumda bir de ne göreyim, Mustafa Türk’ü yoğun bakımdan taburcu edip Menemen cezaevine ambulans ile götürmüşler. Bir kez daha diyeyim o zaman: ‘Tükürün zalimlerin hayasız yüzüne!’
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***