Esrarlı bir teras: Yuşa Tepesi (5)
YORUM | M. NEDİM HAZAR
“Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi:
Onların üzerine kapıdan girin;
oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır.”
(Maide, 23)
Önce kısa bir özet geçelim. Aslında seri yazımızın konusu Bediüzzaman’ın kaldığı otellerdi, zamanla bu ana tema Bediüzzaman’ın mekanlarına evrildi. Böyle olunca işin içine köşkler de evler de esir kampları da girdi. Birkaç gündür Yuşa Tepesi üzerine zihinsel egzersiz yapıyoruz. Bu tepeyi Hz. Bediüzzaman neden tercih etmişti. Belki de bunun sırrı, bu tepenin İslam’dan çok çok öncesine dayanan gizemindeydi?
Anadolu Kavağı’ndaki Yuşa Tepesi, Boğaziçi’nde sahile en yakın ve yaklaşık 195 m. rakımlı en yüksek tepe. Bu tepeye antik çağlardan itibaren her dönemde ve her inançta kutsallık atfedilmiş, çeşitli dönemlerde farklı inanışları temsil eden sunak, mâbet, kilise, cami, tekke inşa edilmişti. Byzantionlu Dionysios’un II. yüzyılda kaydettiğine göre burası İlkçağ’da Herakles’in mezarı veya yatağı (klinesi) olarak biliniyordu. Hammer Avrupalı seyyahların bu tepeyi “Dev Dağı” olarak adlandırdığını, Türklerin ise tepeye “Yoris Dağı” adını verdiklerini kaydetmiştir. Çok eski devirlerde dağları ve tepeleri kutsal kabul eden, dağların zirvesinde devlerin yaşadığına inanan bir düşünce hâkimdi; bu sebeple eski inanışların yeni inançlara uygun olarak devam ettiği anlaşılmaktadır. Tepeye Türk devrinde verilen bu adın kökeni hakkında çeşitli efsaneler mevcut olsa da bu konu hâlâ bir muammadır. Denizciler arasında günümüzde de yaygın olan inanışa göre, burada gömülü olduğu düşünülen Yuşa Hazretleri, İstanbul’un manevî bekçisinden (Diğerleri Telli Baba, Yahya Efendi ve Aziz Mahmud Hüdai) biriydi. Rivayete göre Musa Peygamber’in yardımcısı olan ve Tevrat’ta Yeşu olarak anılan Hz. Yuşa, onunla birlikte Boğaziçi’ne gelmiş ve Beykoz’da vefat edince bu tepeye gömülmüştü.
Bu meseleye din dışı ve islam öncesi kaynakları inceleyerek giriş yapmıştık. Bugün İslam tarihi açısından bu tepenin, söylencenin, kıssanın kökenlerini kurcalamaya başlayacağız.
Bütün bu meselelerin Bediüzzaman ile alakası var inanın.
Sadece biraz sabır ile mevzuyu dört başı mamur anlamak adına daldık bu işlere.
Esasen türbe meselesine yazı serimizin finalinde Bediüzzaman’ın nihai evi bahsinde değineceğim. Bu yüzden türbe ile Yuşa ilişkisine hafiften de değineceğimiz bölümlere geldik. Ama önce bakmamız gereken önemli bir alan var.
Bakalım İslam kaynaklarına göre Yuşa Peygamber (Yûşa olarak da yazılabiliyor) nasıl biri?
Gerçekten Ahd-i Atik’in iddia ettiği gibi “ikincil peygamber” midir?
Daha önce de belirtmiştik:
Kur’an-ı Kerim’de hüküm getirip getirmeme esasına göre tasnif ettiğimizde iki tür peygamber olduğunu görüyoruz;
Ulu’l Azm peygamberler ve diğerleri.
Başka bir tasnif yapacak olursak, iki tür peygamber vardır; Kur’an’da ismi geçenler ve geçmeyenler.
Bir de Kur’an-ı Kerim’de ismi geçtiği halde peygamber olup olmadığı kesin olmayanlar var.
Bütün bu maddeler teker teker ayrı yazı konusudur.
Biz burada Yuşa Aleyhisselamı merkeze aldığımız için onun durumuna baktığımızda;
1: Yuşa Nebi Ulu’l Azm peygamber değildir, çünkü hüküm getirmemiştir.
2: Kur’an’da ismi geçmese de adı verilmeden bahsi geçmektedir.
Dizimizin önceki bölümlerinden özet bir tek cümle çıkarabilirsek;
Yeşu, (Yuşa) İsrâiloğulları’nın on iki kabilesinden biri olan ve Yûsuf’un oğlu Efraim’in adını taşıyan kabilenin lideri Elişama’nın oğlu Nûn’un oğludur. Önceleri Mûsâ’nın yardımcılığını yapmış, ondan sonra da İsrâiloğulları’nın başına geçmiştir. Tevrat ondan “Mûsâ’nın hizmetçisi, genç adam” (Çıkış, 33:11) diye bahseder.
Şimdi İslam kaynaklarına göre, kim olduğuna bir bakabiliriz.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yuşa adı geçmemekle birlikte iki yerde ona işarette bulunulduğu kabul edilmektedir. Mûsâ, İsrâiloğulları’nın kendilerine Allah tarafından vaad edilen topraklara girmeleri gerektiği emrini alınca on iki kabileden seçtiği birer kişiyi keşif kolu olarak önden göndermiş, on iki kişiden sadece ikisi ilâhî emrin yerine getirilmesini istemiş, diğerleri ise o topraklarda zorbaların yaşadığını ileri sürüp oraya giremeyeceklerini söylemiş ve Tanrı emrine karşı çıkmıştır (Maide 12, 22-24). Tevrat’ta bu iki kişinin Yeşu ile Kaleb olduğu belirtilir (Sayılar, 13/6, 8; 14/6-9) ve İslâmî kaynaklarda da bu şekilde yer alır (Sa‘lebî, s,151). Diğer taraftan Mûsâ ve Hızır kıssasında kendisinden Mûsâ’nın genç yardımcısı (fetâ) diye bahsedilen kişinin de (el-Kehf 60, 62-63) Yuşa b. Nun olduğu ifade edilir.
Yuşa Tepesi’ndeki kitabe.
İbn-i İshak gibi pek çok alim onun ismini İsrailoğlu peygamberlerinin arasında geçirir.
Kur’an-ı Kerim’de adı iki yerde geçtiği düşülen Yuşa Peygamberle ilgili Elmalılı merhum şöyle bir detay yazar:
“Bir vakit Musa genç adamına demişti ki, Yahudiler Hz. Musa’nın bu kıssasını kabul etmek istememişler. Muhaddisler ve tarihçilerden bunun, Musa b. İmran değil, Musa b. Mişa olduğunu zannedenler de olmuştur.
Nitekim Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesaî ve diğer hadis kitaplarında rivayet olunduğu üzere Said b. Cübeyr şöyle demiştir: “İbnü Abbas (r.anhüma) ya dedim ki: ‘Nevf-i Bükalî, Hızır’ın arkadaşı olan Musa’nın, İsrailoğulları’nın peygamberi olan Musa değildir iddiasında bulunuyor.’ Bunun üzerine İbni Abbas: ‘Allah’ın düşmanı yalan söylemiş’ deyip uzun bir hadis ile bunun bilinen Hz. Musa olduğunu Resulullah’tan naklederek anlatmıştır. Ve gerçekten Kur’ân’da zikredilen Musa’dan diğer bir Musa anlaşılmaz.
Musa’nın delikanlısı da rivayetlerin çoğuna göre Yûşa’ b. Nun’dur. Çünkü o hizmet ediyor, öğreniyordu. Hizmetçiler çoğunlukla genç yaşta olduklarından Araplarda hizmetçiye genç denilmesi de edebî bir üsluptur. Bir hadis-i şerifte de: “Hizmetçilerinize kölem, cariyem, demeyiniz; delikanlım deyiniz” buyurulmuştur. Gerçi bazılarının dediği gibi bir başkası olması da muhtemeldir. Fakat sahih haberlerde Yûşa’ olduğu belirtilmiştir. O halde olay, Musa Mısır’dan çıktıktan sonra, Tîh sahrasında iken meydana gelmiş demek olur. Bu kıssanın sebebi bir rivayette şöyle nakledilmiştir.
Musa ve Yeşu, Sina’dan beraber iniyorlar. Musa’nın elinde “on emir” tableti.
Şimdi sıra geldi, topladığımız donelerle bir Hz. Yuşa portresi çıkarmaya. Bu arada yazının sonunda Yuşa’nın karısının ilginç hikayesini de yazacağım.
Karşımıza çıkan karakter şöyle bir şey:
Yuşa (Joshua), Eski Ahit’in (Tanah) Kutsal Kitap’ta bahsedilen bir figürdür. Hem Yahudi hem de Hristiyan geleneğinde önemli bir peygamber ve lider olarak kabul edilir. Yahvist ve Deuteronomist tarih yazıcıları tarafından anlatılan hikayelerde Joshua’nın liderliği, İsrail halkının Mısır’dan çıkışından sonra Kutsal Topraklara girişini ve yerleşimini içerir.
Yahvist ve Deuteronomist kaynaklara göre, Joshua, Musa’nın öğrencisi ve yardımcısı olarak tasvir edilir. Musa’nın ölümünden sonra, Joshua İsrail halkının lideri olarak atanır. Joshua, İsrailoğullarını Ürdün Nehri’ni geçerek Kutsal Topraklar’a girmeye ve bu toprakları fethetmeye yönlendirir. Jeriko şehrinin duvarlarını düşürmek gibi mucizelerle desteklenen bu hikayeler, Joshua’nın Tanrı’nın özel rehberliği altında hareket ettiğine vurgu yapar.
Joshua’nın liderliği altında İsrail halkı, Kutsal Topraklardaki yerli halkları mağlup ederek topraklarına yerleşir. Farklı kabilelere topraklar tahsis edilir ve İsrail, bu dönemde toplumsal ve dini gelişim yaşar. Joshua, Tanrı’nın buyruklarını ve yönergelerini İsrail halkına ileten bir peygamber olarak da kabul edilir.
Hristiyan geleneğinde, Joshua’nın liderliği ve Kutsal Topraklar’a girişi, İsa Mesih’in öncülük ettiği manevi bir yolculuğun işareti olarak görülür. Joshua’nın adı, İsa’nın İngilizce adı olan “Jesus”un kökenlerinden biridir.
Joshua’nın hikayeleri, İsrail halkının tarihini ve Tanrı ile olan ilişkilerini anlamak için önemli bir rol oynar. Hem Yahudi hem de Hristiyan kültüründe, Joshua peygamber güçlü bir lider, öğretici ve Tanrı’nın iradesini yerine getiren bir figür olarak hatırlanmaktadır.
Zihnimizde inşa ettiğimiz bu karakteri biraz daha detaylandıralım. Elbette İslam kaynaklarına göre:
Yuşa (Yunanca adıyla Joshua), İslam geleneğinde de anılan bir peygamberdir ve İslam’a göre Musa aleyhisselamın halefi olarak kabul edilir.
Yuşa, (İbranice adı Yehoshua olan) bir peygamberdir ve İslam geleneğinde Musa Aleyhisselamın halefi olarak görülür. Musa’nın öğrencisi ve yardımcısı olan Yuşa, aynı zamanda yeğenidir de. Yuşa, İsrailoğulları’nın önderliğini devralarak onları Kutsal Topraklar’a götürmüş ve yerleştirmiş bir kahramandır. İslam’daki adıyla Yuşa, Allah’ın emirlerini İsrailoğulları’na ileten, onları güdüleyen ve onları düşmanlara karşı yönlendiren bir peygamber olarak kabul edilir.
Yuşa’nın hikayesi, İslam kaynaklarında özellikle Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde anlatılır. İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışı ve Kutsal Topraklar’a girişi, Yuşa’nın liderliği altında gerçekleşir. Kur’an’da Yuşa’nın adı geçmese de İsrailoğulları’nın hikayesi ve onların peygamberlerle olan ilişkileri anlatılırken Yuşa’nın da adı anılır.
Yuşa’nın hikayesi, Allah’ın yardımıyla Jeriko (Ki buranın fethi başlı başına bir kitap konusudur) şehrinin duvarlarını yıkması gibi mucizelerle doludur. İslam geleneğine göre, Yuşa’nın liderliği altında İsrailoğulları Kutsal Topraklar’ı fethedip yerleştirmişlerdir.
Yuşa, İslam geleneğinde Allah’ın iradesini yerine getiren, İsrailoğulları’nı doğru yolda tutan bir lider ve peygamber olarak hatırlanır. Onun hikayesi, iman, sabır ve azim gibi erdemleri öğreten bir örnek olarak İslam toplumunda anlatılır.
Fiziki yapısı ise oldukça güçlü ve yakışıklı bir peygamberdir. Pek çok dinler tarihçisi onu Hz. Yusuf’a benzetir. İnanılmaz derecede gözü kara, cesur ve bir kahraman tipolojisindedir Yuşa.
Ancak eşinden dolayı bir tarafı hep yaralıdır. Bunun sebebi ise, eşinin kendisinden önce yaptığı şeylerdir.
Merak edenler, bir sonraki yazıyı beklemek zorunda; üzgünüm!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***